Yakından takip ettiğim bilişim dergisi PC.net, bu ay keyifli bir özel sayı hazırlamış, konusu önümüzdeki yıllarda hayatımıza girmesi beklenen büyük icatlar. İleride bir gün günlük yaşamda kullandığımız pek çok nesneyi, evimizde üç boyutlu (3B) yazıcılarda otomatik olarak üretebileceğiz, devasa boyutlu olanları çeşitli fabrikalarda endüstriyel amaçlı olarak kullanılmaya başlanmış bile. İlk bilgisayarların bir oda büyüklüğünde olduğunu düşünürsek, 3B yazıcıların da hızla küçüleceğini ve çok geçmeden evlerimize gireceğini öngörebiliriz. Bilgisayar demişken, şu an kullandıklarımızı taş devri aletleri gibi gösterecek hızda kuantum bilgisayarlar da yolda. Robotlar yakında bilimkurgu filmlerinin kahramanları olmaktan çıkacaklar ve yaşamın içinde onlarla sık sık karşılaşacağız, sağlık sektöründen güvenlik sektörüne kadar birçok işi devralacaklar. Verileri gözümüze yansıtacak biyonik kontak lenslerle bilgiye ulaşmak hiç olmadığı kadar kolay ve hızlı olacak. Turizm amaçlı uzay gemileri de üzerinde çok yoğun çalışılan, yatırım yapılan konulardan. Bunlar gibi daha pek çok yeni icat, dedelerimize akıllı telefonlar ve internetteki uygulamalar ne kadar şaşırtıcı geliyorsa, önce bizleri hayrete düşürecek fakat zamanla hayatımızın bir parçası olacaklar. Arabaların, uçakların ve diğerlerinin tarih boyunca insanlara ilkin büyük şaşkınlıklar yaşatmaları ama sonra sanki insanlık var olduğundan beri varlarmış hissi yaratmaları gibi. Çünkü insanoğlu hayal etmeye ve bu hayalleri gerçeğe dönüştürmeye toprağa gölgesi düştüğü andan bu yana devam ediyor.
Dergideki onlarca şaşırtıcı projeyi ve beklenen yeni icatları incelerken, belirgin bir ortak noktaları olduğunu fark ettim. Bu neydi dersiniz? Hepsinin yaratıcı bir fikir olması ya da insan hayatını kolaylaştırmaya odaklanmaları mı? Ya da onları insanlara ilk sunanlara büyük servetler kazandıracak olmaları mı? Bunların hepsi doğru elbette ama benim ilgimi çeken ortak noktaları oldukça farklıydı. O da şuydu, hiçbirinin ilk defa Türkiye’de hayata geçirilmeyecek olması! Evet, belki oldukça hızlı bir şekilde ülkemize gelecekler, cep telefonlarının ve internetin geldiği gibi ama zamanında onları hayal edenler nasıl başka ülkelerin insanları olduysa, bu yeni icatları düşleyen, üzerlerinde tutkuyla çalışan, yatırım yapan, gerçeğe dönüştüren ve sonra bizlere büyük paralara satan da başka ülkelerin insanları olacak. Bu icatlar üzerinde çalışan bilim adamlarının, yatırımcıların, şirketlerin, ülkelerin çoğu dergide belirtilmiş, diğerleri için de yabancı kaynaklardan alıntı yapmışlar, tahmin edeceğiniz gibi içlerinde bizden tek isim yok!
İşin ekonomik boyutuna bakarsak, teknolojiyi ve yeni icatları sürekli başkalarından satın almak, bir ülkeyi ancak o ülkelerin takipçisi konumuna düşürür. Asla birinci lige çıkamazsınız. Ama benim işim ekonomiyi düşünmek değil, esasen imrendiğim daha başka bir konu var. O da insanlığı ileriye götüren, geleceğe taşıyan bir toplumun parçası olma duygusu. İnşaat ve sağlık gibi sektörlerde oldukça başarılıyız, bu durum ekonomimizi de güçlendiriyor, nazar değmesin diyelim. Ama bunlar insanların geleceğini etkileyen ve değiştiren sektörler değil. Eğer depremde yıkılmayan bina yapmanın tekniğini keşfetmeye ya da yeni tedavi yöntemleri bulmaya çalışmıyor, sadece mevcut teknikleri uygulayarak işinizi büyütüyorsanız, insanlığın gelişimine katkı yaptığınızı söylemek mümkün değil.
Yenilikçilik sadece toplumsal gelişim için gerekli değil, birey olarak her ne yapıyorsak yapalım, içine hayal gücümüzü katmayı biliyorsak o işi daha hızlı, daha kolay, daha iyi yapmanın yollarını düşleyebilir, bunların üzerinde çalışabilir ve yaptığımız işte daha başarılı olabiliriz. İlla dünyayı değiştirecek büyük buluşlar yapmak şart değil, kendi küçük dünyalarımızı değiştirebilmek, güzelleştirebilmek için bile aynı bakış açışına, yaratıcılığa, zihinsel cesarete ve özgürlüğe ihtiyacımız var.
Benim önerim o ki, sanatçılar, üniversiteler, özel okullar, gelecekte bir yerimizin olması için bunun önemine vakıf herkes bir araya gelelim, güçlerimizi birleştirelim, ülkemizde hayal gücünü, yaratıcılığı, yeni fikirler ve buluşlar peşinde koşmayı gündem haline getirecek bir yaratıcılık seferberliği başlatalım. Bunun yollarını bulmak için çalışma grupları kuralım, çalıştaylar ve konferanslar düzenleyelim, ürettiğimiz fikirleri medya aracılığıyla topluma ulaştıralım, bu hayali destekleyebilecek oluşumlara, özel şirketlere, devlet kurumlarına projeler götürelim.
Çok geç olmadan… Hayal etmeyi kültürünün bir parçası yapmış, her gün yeni mucitler yetiştiren ülkelerle aramız iyice açılmadan...
Her zaman söylediğim gibi, fantazya ve bilimkurgu eserleri tek başlarına bir halkın yaratıcılığını geliştirmez ama bu tür eserler ancak yaratıcılığın önemsendiği ülkelerde gelişirler. Saydığım yeni buluşları insanlığa kazandıracak ülkelere baktığınızda, oralarda süper kahramanlar, hayali diyarlar, uzay yolculukları hayal eden ve bunları romanlarında, filmlerinde işleyen sanatçılar da görürsünüz. Çünkü bir toplumda hayal gücü ve yaratıcılık yalnızca tek bir alanda gelişmez, bu yönleri güçlü gençler eğer ileride iş dünyasına girerlerse Facebook, Google gibi yeni iş fikirleri geliştirir, mühendis olurlarsa arabaları, uçakları düşler ve yaratır, bilim adamları olurlarsa uzaya gitmeyi ya da robotlar yapmayı hayal eder ve bunun yollarını bulurlar. Sanatla ilgilenirlerse de fantastik ve bilimkurgu öyküleri düşler, kâğıda döker ya da filme çekerler.
Sanat alanında biz birkaç sene önce bu alanlarda eser veren dostlarımla birlikte böyle bir seferberlik başlatıp Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği’ni (FABİSAD) kurmuştuk. O günden bu yana sayısız etkinlik düzenledik, seminerlerle, konferanslarla, okul ziyaretleriyle derdimizi ve düşüncelerimizi insanlara ulaştırmaya çalıştık. Çok kısıtlı imkanlarla oldukça fazla sayıda kişiye ulaşabildik. FABİSAD’ın iki senedir düzenlediği ve bu sene üçüncüsünü duyurduğu “GİO Ödülleri” ise yaptığımız çalışmaların en önemlisi. Türkiye’de fantastik ve bilimkurgu temalı bir öyküyü edebiyat dergilerinde yayınlatmak ya da böyle bir kitaba yayıncı bulmak eskiden çok zordu, hâlâ da kolay olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yüzden bu türlerde yazmak, çizmek, film çekmek isteyen gençleri desteklemek, yeni yetenekler keşfetmek adına, fantastik ve bilimkurgu temalı romanları, öyküleri, kısa filmleri, illüstrasyonları ve çizgi romanları ödüllendiriyoruz. Hatta ilk sene yarışmaya gelen başarılı öykülerden seçtiklerimizi kitaplaştırıp yayımlamayı da başardık, daha önce hiç yayımlanmamış pek çok genç yetenek bu sayede okurlarına ulaşma fırsatı buldu. İlk sene “Şairin Romanı” isimli diyar fantazyası eseriyle roman ödülünü alan usta yazar Murathan Mungan, hayal gücünün edebiyat için ne kadar önemli olduğunu anlatan çok etkileyici bir konuşma yapmıştı, ikinci sene onur ödülü alan Nazlı Eray ise “Bunca yıldır ilk defa kendi dünyamdan bir ödül aldım” diyerek bizleri duygulandırmıştı. Bakalım bu sene yarışmalarda neler olacak?
Sadece FABİSAD değil, Türkiye Bilişim Derneği de yıllardır düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasıyla önemli bir mücadele veriyor. Pek çok özel okul da son yıllarda öğrencilerinin okuma listelerine fantastik romanları ekleyerek bence çok anlamlı bir çaba içerisine girdiler. Ama hayal gücü ve yaratıcılık için ülke genelinde bir seferberlik başlatmadan, bu konuyu sanat dışında alanlarda da gündem haline getirmeden, toplumda anlamlı bir zihinsel değişime yol açmak ne yazık ki olası değil.
2015 GİO Ödülleri geçenlerde duyuruldu, detaylarını FABİSAD’ın internet sitesinde bulabilirsiniz. Gençlerin yaratıcı çalışmalarını ve yeni yetenekler keşfetmeyi merakla bekliyoruz. Sanat alanında biz bu savaşı vermeye devam edeceğiz, darısı diğer alanların başına! Hayal gücü ve yaratıcılığın önemine inananları, kalemlerini kuşanmaya, ellerinde ne güç varsa onu bu uğurda kullanmaya davet ediyorum…
http://www.fabisad.com/haber/2015-gio-odulleri-basvurusu-basladi/