Blasie Hofmann’ın yazdığı, Rémi Farnos’un resimlediği, suyu tüm yönleriyle keşfetmeye davet eden popüler bilim kitabı Suyun Gizemleri üzerine bir yazı.
Bu inceleme yazısını yazarken bir uçaktan kuşbakışı bakıyorum yeryüzüne. Kalın ve ince, yılan gibi kıvrılan nehirleri takip ediyorum gözlerimle. Nereden gelip nereye gidiyorlar? Beraberinde neleri taşıyorlar? Tortop olmuş su birikintileri, göletler… Suyun renginden derinliklerini öngörmeye çalışıyorum. Ve aklıma şehrimdeki deniz geliyor büründüğü her tonuyla, düşüncesi bile içimi ferahlatıyor. Denizsiz bir şehre gidiyorum şimdi, yaşarken eksikliğini derinden hissettiğim o şehrin tek tesellisi nehri.
Su… O her şeyiyle büyülü madde… Bir avuç kadar bile olsa suyun tüm canlılar üzerindeki etkisi inanılmaz; fiziksel açıdan olduğu kadar psikolojik açıdan da olumlu olduğu “su götürmez”. Suya dair hepimizin bildiği “insanın %65-70’i sudan oluşur” gibi bilgiler dışında beni her defasında şaşırtan o bilgi çınlıyor kafamda: “Hâlâ, geçmişte dinozorların içtiği suyu içiyoruz. O zamandan bu zamana dünya üzerindeki su ve miktarı değişmedi.” Hep yok artık dedirtiyor!
Can Çocuk’tan yayımlanan Suyun Gizemleri benim son zamanlarda okuduğum en vurucu çevreci kitaplardan biri oldu. Açıkçası yayınevlerinin tam da bu konunun “suyunu çıkardıklarını” düşünürken, böylesine iyi bir örneğin yayımlandığını görmek “içime su serpti”.
Kitabın yazarı Blaise Hofmann, illüstratörü Rémi Farnos. Dikkatli okurlar fark edecektir… Evet, Sylvie Neeman’ın yazdığı ve geçen sene bu zamanlarda yayımlanan Zamanın Gizemleri bu serinin ilk kitabı. Şimdi okuduğumuz kitabın sonundaysa yayıncısı, Pandeminin Gizemleri’nin pek yakında raflarda yerini alacağını müjdeliyor.
Kitap kelime ve dil oyunlarıyla, deyimlerle dolu. Okuru cumburlop içine atlamaya davet ediyor. Böyle şakacı kitaplara bir yetişkin olarak benim de kanım erken kaynıyor. Bir sonraki espriyi hazırda bekliyorum. Yeri gelmişken, bu oyuncu dilin başarılı aktarımını sağlayan çevirmeni (Gülüm Baltacıgil Gacoin) ve editörü (Tuğçe Özdeniz) de tebrik etmeden geçmeyelim.
Kitabın ana karakteri Naïa sıkıcı bir okul gününün sona ermesini beklerken, öğretmen sıkıntısına sıkıntı ekleyecek bir ödev fikriyle çıkageliyor: Su hakkında bir sunum. Aman ne harika! Üzerine konuşulacak epey şey var. Mesela, insanların tekrarlamaktan bıkmadıkları bilinçli bir yöntem olarak küveti doldurmak yerine duş almak.
Naïa henüz ödevinin başına geçmeden, şans eseri, Nobel Ödülü kazanan bir profesörün haberine rastlıyor: Kendi kasabalarından yetişme Profesör Dubrochet, soğuk suyu icat ederek bu ödüle layık görülüyor.
Naïa ertesi gün, yaşadığı kasabadaki nehir boyunca yukarı yürümeye karar veriyor; sonunda ne keşfedeceğinden habersiz, aklında suyla ilgi bir dolu soruyla: “Su neden mavi? Nasıl oluyor da düşen yağmur, hava soğukken kara dönüşüyor? Tüm bu su nereden geliyor?” Öyle ki bazen felsefi bir sorgulamaya varıyor düşünceleri: “Su kime ait?”
Sonunda, yürüyüş esnasında araştırma anketine katıldığı bir üniversite öğrencisinden, kasabasındaki bu nehrin sandığı gibi doğal ve temiz olmadığını öğreniyor. Öğrendikleri bununla sınırlı kalmıyor; suyun tarih boyunca medeniyetleri nasıl şekillendirdiği, hangi amaçlarla kullanıldığı, yağmurun nasıl da yok olmayıp dönüştüğü, nehrin hangi denize döküleceği…
Başta fazlasıyla sıradan bulduğu “su” hakkında öğrendikleriyle şaşkına dönen Naïa kendini bu araştırma yolculuğunda akıntıya kaptırıyor, onun ardından da biz okurlar.
Çünkü aslında sadece suyla ilgili değil öğrendiklerimiz; coğrafya, tarih, ekoloji, dil, din, felsefe, sosyoloji… Kısacası hayatın bütünüyle ilgili.
İllüstrasyonlar çizgi roman üslubunda: Sade, fazla detaycı değil ama dinamik, seri… Şimdiki çocukların sevdiği gibi; metni görsele dahil ederek okuru soluklandırıyor.
Çocuk kitaplarında gerçek edebiyat okumanın hasretini çektiğimiz bu vasat ve düşük kaliteli üretim piyasasında, çocuğu okur olarak böylesine ciddiye alan bu kitap, hitap ettiği yaş grubunun (9-12 yaş) elinden düşürmeyeceği bir tercih olmaya aday. Üstelik çocukların da dinlemekten sıkıldığı bu kuru kuruya “çevremizi koruyalım” dayatmasına davetkâr üslubuyla çözüm sunuyor.
Kitap sonunda, karakterlerin ilham kaynağı olan gerçek kişilerin biyografilerine göz atmak da okuma deneyimine ayrıca katkıda bulunuyor.
İleri okuma ve kitap üzerinden etkinlik yapmak isteyen öğretmenlere ve araştırmacı okurlara tavsiye: Naïa’nın öğretmeninin belirlediği sunum konularını okurlarla tartışıp benzer şekilde bir çalışma yapmaya ne dersiniz?
İnsanlığın tüm o korkunç gerçekliğine rağmen, ümitsizliğe kapılsan da… “Hayret duymaya devam etmelisin.”
Susuzluğunuzu dindirmek için birebir!