25 ŞUBAT, CUMARTESİ, 2017

“Her Kitap Kendi Okurunu Mutlaka Buluyor”

Kuruluşunun 30. yılını ve kitaplarının 1001. yaşını kutlayan, yayıncılık tarihimizde bastıkları kitaplarla, oluşturdukları “dizi”lerle özel ve önemli bir yere sahip olan Ayrıntı Yayınları'nı Genel Yayın Yönetmeni Burhan Sönmez’le konuştuk.

“Her Kitap Kendi Okurunu Mutlaka Buluyor”

Türkiye'de yayıncılık dendiğinde ilk akla gelen yayınevlerinden biri olan Ayrıntı Yayınları, 1988'de “Ayrıntılar önemlidir” mottosuyla çıktığı yolculuğunun 30. yılını kutluyor. Yayınevi, kutlamalar kapsamında 999, 1000 ve 1001 numaralı üç özel kitabı, bir sergiyi ve bir dizi etkinliği okurlarla buluşturdu, buluşturmaya da devam ediyor.

Ezgi Bakçay ve Ezgi Öz’ün küratörlüğünde, dokuz sanatçının işlerinin yer aldığı "Kitabın Yazgısı (fata libelli)" başlıklı bir sergi düzenleniyor. Kitapların okurlarla kurduğu bağa ve iktidarlarla yaşadığı sorunlara odaklanan sergide Ali Taptık, Sevim Sancaktar, Hakan Gürsoytrak, Rafet Arslan, Çağrı Saray, İz Öztat, .-_-., Sevinç Altan ve CANAN'ın işleri yer alıyor. Sergi, 15 Şubat-8 Mart tarihleri arasında Karşı Sanat ve Beyoğlu Mephisto'da görülebilecek. 30'uncu yıl kapsamında daha neler olacağını, Ayrıntı'lı 30 yılın nasıl geçtiğini bir de Burhan Sönmez'den dinleyelim.

1988’den bu yana Türkiye’de yayıncılık dediğimizde aklımıza ilk gelen isimlerden biri Ayrıntı Yayınları. Ayrıntı’lı 30 yıl nasıl geçti? Siz hem içeriden biri olarak hem de dışarıdan baktığınızda neler söyleyebilirsiniz?

Ayrıntı’nın tarihi aslında Türkiye’nin tarihi, bir de üç ayrı kuşağın tarihi. Benim gibiler açısından daha üniversite öğrencisiyken tanıştığımız bir yayınevi, onun kitaplarıyla farklı alanlara ilgimiz arttı. Zamanla Ayrıntı Yayınevi kendi yayın türünü zenginleştirdi ve çoğalttı. Böyle olunca bir sonraki kuşak farklı kitapları da oradan izlemeye başladı. Ayda bir kitapla başladığı yolculuğunu bugün ayda 10’dan daha fazla kitap yayımlayarak sürdürüyor. Ayrıntı’nın tarihi, 12 Eylül darbesinden sonraki süreçte entelektüel, aydın kesimin yönelimlerini yansıtır. Baskı koşullarında, ilerici sol kesim pek çok yeni yayınevi çıkardı. Yeni edebi tatlara ve fikri enerjilere kapı açıldı. Bunun olumlu karşılandığını gördük. 30 yıldır Ayrıntı ve birçok yayınevi kitap dünyasında ısrarla takip edilen, merakla beklenen eserleri okurlarla buluşturdu.

Son iki yıldır Ayrıntı Yayınevi’nin genel yayın yönetmenliği görevini yürütüyorsunuz. Türkiye’deki yayıncılık durumunu düşününce sizin bu iki yılınız nasıl geçti? Ayrıntı Yayınları’nda bu süreçte neler değişti?

Yoğun bir süreç oldu. Yayın Kurulu’muzla birlikte ortak çalışmalar planladık, hazırlıklar yaptık, bir kısmının adımlarını attık. Bir kısmı ise hâlâ hazırlık aşamasında. Yayın kataloğumuzdaki “dizi”lerin sayısı 30’u geçti. Yeni kitap türlerini okurlarımızla buluşturduk. 30 yaşımız ile 1000’inci kitabımızın yayım tarihinin birbirine denk geleceğini öngörerek, bir buçuk yıl önce özel bir çalışma yaptık. Bu bizim için hayli yorucu oldu, olumlu anlamda yorucu. Geldiğimiz eşiğe işaret olsun diye üç özel kitap hazırladık. Bunlar 999, 1000 ve 1001 numaralı kitaplarımız oldu. Aynı dönemde bir de sergi hazırladık. “Kitabın Yazgısı (fata libelli)” başlıklı sergide, son otuz yılda ülkemizde kitabın başından geçenleri, farklı sanatçıların çalışmalarıyla sunduk.

©Nazlı Erdemirel

999., 1000. ve 1001. kitaplar özenle, titizlikle hazırlanmış. Bu kitapların önemi nedir? 30. yaş için bu üç kitaba karar vermenizde neler etkili oldu?

Bu kitaplar, hayata ve düşünceye bakışımızın farklı yanlarını ifade etsin istedik. Marx’ın bütün üretimlerini bir potada eriten bir kitap olan Hayal-et, 999. kitabımız oldu. 1000. kitabımız, Ercan Kesal ile Enis Rıza’nın ortak çalışması, bir tür resimli-edebi Türkiye tarihi kitabı oldu. 1001. kitap içinse yeni keşfedilen 101 Gece Masalları denk geldi, edebiyatların anası masallar.

Ayrıntı Yayınları, ilk kitabı Şenlikli Toplum’dan bu yana Ursula Le Guin, Michel Foucault, Jean Baudrillard gibi pek çok önemli yazarın eserini, çeşitli dizilerde yer vererek dilimize kazandırdı. Bu yolculukta yayıncılık dünyasında Ayrıntı’nın ilkeleri, misyonu ne oldu?

Ayrıntı Yayınevi, sesi duyulmayanların sesini duyurmak için yola çıktı. Yok edilen doğanın sesi, ezilen kadınların sesi, toplum dışına itilen işsizlerin, yoksulların sesini anlamaya, anlatmaya çalıştı. Sol ve sosyalizm içindeki farklı özgürlük anlayışlarına yer veren tartışmaları okura ulaştırdı. Ayrıntı, 12 Eylül’den sonra solun geri çekildiği bir dönemde, 1990’larda reel sosyalizm uygulamalarının da dünyada çökmesinden sonra ihtiyaç duyulan tartışmalara alt yapı ve zemin hazırladı.

Edebiyat ve sanatla uğraşan birinin düşünce açısından tarafsız kalmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Siz ne dersiniz?

Elbette, objektif olmak başka bir şeydir, tarafsız olmak başka bir şey. Objektif bakışlarla her konuya yaklaşmaya çalışırız. Yayımladığımız kitaplarda savunmadığımız fikirler olabilir, ama savunduğumuz fikrin farklı yanlarını görmek için karşıt düşünceleri de görmek, anlamak gerekir. Yoksa, durduğumuz zeminin ve tarafın kıymetini de bilemeyiz.

“Kitabın Yazgısı -fata libelli” başlığında dokuz sanatçının katılımıyla hazırlanan bir sergi ile yaş kutlamalarına başladınız. Sergi süreci nasıl gelişti, sanatçıları ve çalışmalarının belirlenmesi nasıl oldu?

Sergi hazırlanırken Ezgi Öz ile Ezgi Bakçay’ın küratörlüğünde ve Sevinç Altan ile Feyyaz Yaman’ın mihmandarlığında dokuz sanatçıyla çalışıldı. Son 30 yılda Türkiye’de kitapla ilgili yaşanan sorunların bir tür kronolojisini çıkardılar. Oradan seçmeler yaptılar. Yayıncı İlhan Erdost’un hapishanede öldürülmesinden, Beyoğlu’nda yapılan kitap sergisinin gece yarısı sağcılar tarafından yakılmasına kadar. Oğlak Dönencesi kitabının yasaklanmasının ardından pek çok yayınevinin bir araya gelerek kitabı ortak yayımlayarak iktidara meydan okumasına kadar çok uzun bir tarih içinden seçmeler yapıldı. Sanatçılar sansürle, özgürlükle, edebiyatın gücüyle ilgili işler üretti.

©Nazlı Erdemirel

“Fata libelli” derken, kitabın kaderini kim belirler sizce?

“Fata libelli” yani kitabın yazgısı ifadesini söyleyen Terentianus, 3. yüzyılda yaşamış bir şair. “Kitapların yazgısı vardır ve bu yazgı okurun hafızası kadardır” sözü onun dizelerinden türemiştir. Engels’ten Umberto Eco’ya pek çok kişi bu söze atıfta bulunur. Okurların zihninde taşındığı sürece kitaplar yaşamaya devam eder. Bunun tabii zaman içerisinde farklı şekilde yorumlayanlar da oldu. Engels, Lasalle’a yazdığı bir mektupta, birine ödünç verdiği bir kitaptan söz eder ve “Habent sua fata libelli” der, “biliyorsun kitapların yazgısı vardır, ödünç verdin mi geri gelmez pek, o yüzden zor kullanmak gerekir”. Kitabın yazgısını nükteli bir şekilde yorumluyor. Hepimizin hayatında belli kitapların önemli yeri olur. O kitaplarla yaşarız, o kitaplarla farklı insanlara erişir, farklı bağlar kurarız, hayata farklı bir şekilde bakarız. Bazen sevinçlerimize bazen de üzüntülerimize ortak ederiz. O kitapların da bizimle bağı olur. Her kitap kendi okurunu mutlaka buluyor, diye düşünüyor ve umut ediyorum.

Üç yeni kitap, bir sergi. Ayrıntı Yayınları’nın 30. yılı adına daha başka hangi etkinlikler olacak?

15 Şubat’ta başlayan sergi üç hafta sürecek ve 8 Mart’ta bitecek. Sergiyi düzenleyen ekibimiz ağırlıkla kadın arkadaşlarımızdan oluşuyor. Onlar “bizim günümüzde yani 8 Mart’ta bitirelim” dediler. Kapanışa özel bir çalışma yapacaklar. Bu üç hafta boyunca söyleşiler, paneller olacak. Birkaç atölye olacak. Örneğin, “Mücellit Atölyesi” daha çok çocuklara dönük bir ciltleme atölyesi, bir diğer atölye “Ekslibris Atölyesi”. 8 Mart günü “Kurtlarla Konuşan Kadınlar” imgesi üzerinden kadınların hazırlayacağı, gün boyu sürecek bir çalışma olacak. Sergi sadece ana sergi mekânları olan Karşı-Sanat ve Mephisto Kitabevi ile sınırlı değil. Bu iki mekânın bulunduğu sokaklarda birkaç işyeri de etkinlik alanı oldu. Kahvehanelerde kitap tanıtımları oluyor, “kitap falı” bakılıyor. Bütün bu çalışmalar, ortak bir bakışın ürünü olarak hazırlandı.

Kısa bir zaman önce PEN Uluslararası Yönetim Kurulu’nda yer almaya başladınız. Hem bir yazar olarak hem de yayıncılık dünyasından biri olarak Türkiye’de ve dünyada yayıncılık için neler söylersiniz?

Yayıncılık birçok yerde genişliyor. Kitapların sayıları ve türleri çoğalıyor, Türkiye’de de bu söz konusu. Bunun yanı sıra yayıncılık birkaç sorunla da karşı karşıya. Kitap alanının bıçak gibi ortadan kesilmesi söz konusu. Bir yanda piyasanın kurallarına göre üretilen bir kitap ve yayın türü var. O farklı bir algı ve farklı bir okur zihniyetine hitap ediyor. Diğer yandan daha kalıcı eserler üreten yayıncılar, yazarlar ve o türe yönelen okurlar var. Bu ikisinin alanı ayrı. İkisinden de beslenenler var elbette. Devletin yatlardan ve mücevherlerden almadığı vergileri kitaplardan alması, haksızlık. Anadolu’da kitapçı sayısının azalması önemli bir sorun. Daralan bir ağ söz konusu. Eskiden küçük bir ilçede bile birkaç kitapçıya rastlanırken, şimdi koca illerde kitapçı bulmak zorlaştı. Bu sorunlara rağmen kitaba inanıyoruz. İnandığımız ve sevdiğimiz işi yapıyoruz.

Etkinlik programı:

23 Şubat Perşembe - 19:30 (Beyoğlu Mephisto Kitabevi)

Söyleşi: Hayalet - Karl Marx
Konuşmacılar: Güçlü Ateşoğlu, Kurtul Gülenç, Sercan Çalcı

25 Şubat Cumartesi - 14:00 (Beyoğlu Mephisto Kitabevi)

Söyleşi: Ayrıntı'lı Kapaklar - Kitap ve Kapak Tasarımı İlişkisi Üzerine
Konuşmacılar: Rahmi Öğdül, Sevinç Altan
Moderasyon: Gökçe Alper

02 Mart Perşembe - 19:30 (Beyoğlu Mephisto Kitabevi)

Söyleşi: Yüzbir Gece Masalları (Powerpoint sunum ve ardından Claudia Ott'un ney performansıyla)
Konuşmacı: Claudia Ott

08 Mart Çarşamba - Tüm gün (Beyoğlu Mephisto Kitabevi)

Atölye: Kurtlarla Koşan Kadınlar
8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'nü coşkulu hale getirmek için tüm gün sürecek olan atölyede çaylar ve temel malzemeler bizden, hayal kurmak kolektif!

0
9253
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage