17 AĞUSTOS, PERŞEMBE, 2017

Her Şey Akıp Gider, Düzeltilmeden de: Turgut Uyar Şiiri

Üzerine çokça düşülen, yazılan, şiiri didik didik edilen bir şair Turgut Uyar. Son yıllarda üzerine yazılan yazılardan bir derleme yaparak daha çok insanın şiirinin üzerine düşünmesine vesile olabilecek bir deneme.

Her Şey Akıp Gider, Düzeltilmeden de: 
Turgut Uyar Şiiri

Her türlü etkiye açıktı, hiçbir şeyi kategorik olarak reddetmek gibi bir şeyi yoktu, şüpheci, aslında tipik bilim adamı özellikleri gösteren, ama objektif, her şeyi ön yargısız bir şekilde değerlendirebilirdi.”(1)

Hayri Turgut Uyar babası Turgut Uyar’ı bu şekilde anlatıyor; “tipik bilim adamı özellikleri”.  Tomris Uyar ise “muhalif yapıda doğmuş bir insandı” diyor ve ekliyor, sanılanın aksine, şiirini duruşundan ayrı tutmadı. Ancak ondan önceki ve sonraki kuşaklar şiirlerinde dilin imkânlarını kullanmak/zorlamak yerine sloganlarla yazmayı tercih ettiklerinden Turgut Uyar ve diğer İkinci Yeni şairlerinin duruşlarının şiirdeki yerini görmek zorlaştı.(2)

Turgut Uyar şiiri ilk iki kitap ile sonraki kitapları arasında ciddi bir kırılma yaşamıştır. İlk iki kitabında –özellikle Türkiyem(1952)’deki şiir başlıklarından da anlaşılabileceği üzere- daha çok halk şiirinden beslenmiş ve didaktik ögeleri kullanmış.

MERSİYE*
Büyük bir vatanseverdi,
İnkılâplar yapamadı,
Binalar falan kuramadı gerçi.
Sessizce çalıştı masasında.
Evrak kaydetti.
Ve tevazu gösterdi halince.
Nihayet vadesi yetti.
-Ecelin sunduğu şerbeti içti—
Allah rahmet eylesin,
Hüsnü Efendi.
 (3)*

Bu şiirdeki vatandaş Hüsnü Efendi ile Orhan Veli’nin Süleyman Efendi’si arasında çok keskin bir fark göremiyorum. Keza,

İyi kalbli, anlayışlı, gösterişsiz,
Fakir köylerimi beslersiniz.

Garip Anadolumun dağları,
Dağların efendileri, ağaları.
Oy, dağlar, garplı dağlar, şarklı dağlar,
Türkülü şarkılı dağlar.
Ardınızda yâr ağlar..”(BS - 24)


dizeleri ile Sabahattin Ali’nin:

şehirler bana bir tuzak,
insan sohbetleri yasak,
uzak olun benden, uzak,
benim meskenim dağlardır.

kalbime benzer taşları,
heybetli öter kuşları,
göğe yakındır başları;
benim meskenim dağlardır.

yarimi ellere verin;
sevdamı yellere verin;
elleri bana gönderin:
benim meskenim dağlardır.”

dizeleri arasında da dağlara yüklenen anlam açısından ilişki kurulabilir.

İlk iki kitaptan sonra 1959’da çıkan Dünyanın En Güzel Arabistanı’nda ise başlıklar ve şiirin yapılma süreci değişiyor. Hatta Enis Akın’ın iddiasıyla “Türkçe şiir tarihinin en sert kırılmasıdır”(4). Orhan Koçak ise “kendi şiirine mancınık hareketi yaptırdı”(5) şeklinde ifade eder bu kırılmayı. Bunu yaparken ortada yarıştırdığı bir akım, bir kuşak vesaire yoktur, şiirini kendi içinde, geleneği(kendi geleneği dâhil) reddederek geliştirir. Bu aşamada şunun altını çizmek gerekir, bir olguyu reddedebilmek için, o olguyu bilmek gerekir. Bir konuşmasında “Hiç kimse matematik trenine yakaladığı istasyondan binemez” diye eleştiriyordu şiiri bilmeden şiir dünyasına girmek isteyenleri(6). Matematikte de sayıları, dört işlemi bilmeden türev, integral alamayız. Geleneğin nesine itiraz ediyordu; geleneğin kendisine, hazır anlamlara, dayatılmış kurallara, kimliklere, politik duruma, belki şairaneliğe de diyebiliriz. Peki ne yazacaktı; küçük adamın, büyük dertlerini, çıkmazlarını. Hatta bu konuda, şiire küçük adamı sokan Garipçilere de sitemi vardır; küçük adamı sokmuşlardır ama bir daha çıkaramamışlardır(7).

“elleri paraya alışkın olmayan
kocaman bıyıklı bir adam. 
ne kadar hoyratsınız ve uzaktasınız.” 
(BS, 304)
ya da “Senfoni”deki o birliktelik yemini 
“Kırk kere söyledim bir daha söylerim 
Savaşta ve barışta, karada ve denizde, 
Düşkünlükte ve esenlikte 
Zamanımız apayrı bize göre 
Yanyana olduk mu elele 
Aç kalsak ağlamayız biliyorum”


Ve aynı şiirdeki itiraf ya da belki yine bağlılık:

Arasıra düşmüyor değil aklıma

Yabancı kadınların sıcaklığı

Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım

Yanında ihtiyarlamak istiyorum...” (Bu şiir Büyük Saat kitabına alınmamıştır)

Tel Cambazının şiirleri ve Yekta’nın anlatıları da buna iyi birer örnek olabilir.

Bu küçük, kusurlu insan sadece şiirin konusunu değil şiirin yapısını da belirler. Ustalaşmaktan uzak durur. "Yaptığımı zannettiğim hataların da sonradan hata değil, bana ait
'özellikler' olduğunu fark ettim
" bu özellikleri de şiirine yansıtır elbet. Terziler Geldiler’de yeniden bir ülke kurmanın heyecanı vardır. Ancak bunun yanında her şeyi düzeltmeye, hatasız kılmaya, düzene, kurala oturtmaya çalışmanın heyecanının verdiği yıkıcılık da vardır.


“…o ağaç senin kanınla beslenirdi,

hepimizi besleyen.

bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız

senin karşında

alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve

her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok etiği"(BS-223)

Yalağuz’da ise toplumda, bulunduğu ortamda fark edilmemenin izleri:

bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı,
esaretinde hürriyetinde sevdasında,
üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,
yağmurların altında, bulakların kenarında.
türküsünde, koşmasında, şarkısında,
tamamda da noksanda da,
papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı
.”(BS-19)


Kuşu beslerken odak noktası kuştur. Kuşyemi ise kuşun ve kafesin yanında önemsiz kalan ayrıntıdır, aynı papatyalı bir çayıra bakarken papatyaları tek tek önemsemekten çok çayırın tamamına hayran olmak gibi. Gününün şiirini eleştirirken de kusur faktörünün yansıması görülür:

“Bugün yazılan şiirlerde ben teknik olarak, yapı olarak hiçbir kusur bulamıyorum. Ama bu son derece düzgünlük düz bir satıh meydana getiriyor. Kişilik dediğim ise bir yerde kusurları göze alarak da olsa çatlak bir ses çıkartmak ya da iyi bir ses çıkartmaktır. Hataya düşmekten korkuluyor ve kişilikten kaybediliyor”(8). Uyar’a göre şair ya da edebiyatçı hataya düşmekten çekinmemeli, çünkü hayatı insanın hataları ve doğrularının toplamı olarak kabul etmişti. Sanatını da yaşamından uzak bir yerde konumlandıramayacağından aynı hatalar şiirinde de yer alır, en azından temizlemeye, ağdalamaya, şairaneliğe çalışmaz. “Erdemler ortaktır ama kusurlar kişiseldir, yani yeni bir kişiliği haber verirler çoğu zaman. Şiirde hata yapmaktan hiç korkmadım. Bunu övünmek anlamında alma: hata kaçınılmazdı yeni bir şey yapmak için.”(9) Şairanelik veya şair olmayla ilgili bir anektod için de oğlu Hayri Turgut’a söz verelim yeniden:

Bir keresinde bir dergiden annemle röportaja gelmişti biri, annem bir ara içeri gitti, babam da oturuyordu koltukta, röportaja gelen babama “siz ne iş yaparsınız?” dedi, o da “hiiç, öyle otururum” gibi bir cevap vermişti. “Şairim” filan demek bir tarafa, “şiir yazarım” bile demedi”. (10)

Yılmaz Varol’un aktardığına göre aslında sadece şairliğine değil kendi varlığına da fazladan bir anlam yüklemez: “Hayatım düpedüz ve kupkurudur. Alaka çekecek bir macera olmamasından, herkesinkinden ayrı bir hususiyet taşımamasından ayrıca haz duyarım”(11). Hayatı ayağına dolamadan, hayatın ayağına dolanmadan yaşamaya devam eder, akış devam eder. İster Malatyalı Abdo olsun ister Salihat-ı Nisvan’dan Saffet Hanımefendi olsun, akış vardır, hayat durmaz ve şaşırtır.

her şey akıp gider bir katı hüzün kalır

her zaman geceleyin kalır o, bazan gündüzün kalır”(BS – 306)

“Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanimefendi’ye” şiirinde karşımıza çıkan akışta tarihe şerh düşmek de var, nasıl ki Terziler Geldiler’de yeni bir ülke kurmanın heyecanı varsa burada da meşrutiyet ve 31 Mart Vakası anılır.

o günlerde her şey akıp giderdi biz de şaşardık
hürriyet meşrutiyet otuzbir mart falan filan
” (BS - 385)

Fakat bazı dizelerde kendini hayatın akışına bırakan birinden çok direniş gösteren bireye de rastlayabiliriz. Mesela yukarıda Malatyalı Abdo için Bir Konuşma’dan alıntıladığım dizelerin hemen ardında:

ben de bu dünyaya geldim geleli
ölmezsem, öldürmezsem
kim benim farkıma varır?
” (BS – 310) dizeleri de gelir. Benzer bir var olma çabası Kırlardan Geliyorlar’da da görülebilir:

eskiden şaşardık bazı şeylerin yokluğuna
artık bu yokları var etmeyi usladık
ağaçları budadık ormandan balıkları tuttuk denizden
hani bazı açılmaz sanılan kapıları omuzladık
çünkü herkesin elinde bir saat bir sümbülteber
”(BS - 566)

Bir harekete geçme umudu ya da hasreti var, anılarında da bu hasret anlatılır. Hatta kendi dizelerinde yansıttığı bu hasret ve herhangi bir politik yapılanmada doğrudan aktif rol almaması  diğer İkinci Yeni şairleri gibi toplumsal meselelerden uzak diye eleştirilmesine yol açar. Fakat “1969’da çıkan İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Özkan Mert ve Süreyya Berfe gibi isimlerden bazıları ‘bunlar küçük burjuva şiiri yazıyorlar’ dedikten sonra yüz geri ettiler”(12). Sonradan Tomris Uyar da onunla yapılan bir röportajda Ataol Behramoğlu ve Süreyya Berfe’nin sonradan(80lerde) Turgut Uyar’dan özür dilediğini anlatır(13). Ancak kişisel, belki çoğunlukla da görülebilen, bir gözlem olarak sanıyorum Gezi ve sonrası yaşanan gelişmelerde, sokaktaki duvarlarda, sosyal medyada vs paylaşılan dizelerin çoğunlukla Turgut Uyar ve İkinci Yeni şairlerinin ağırlıklı olmasıyla bu “toplumdan uzaktılar” tartışmasını rafa kaldırmış olabiliriz. Tabii burada kastım popülerleşmesi değil. Yılmaz Varol’un bahsettiği gibi, ölümünden yıllar sonra kitlenin ruhuyla buluşabilmesinden bahsediyorum(14).

Kaynakça:

(1)Enis Akın, “Geçerken Konuşulanlar: Hayri Turgut Uyar”(Söyleşi), Natama, Sayı 8, Aralık 2014, Syf: 20-22

(2)Erhan Altan, Ben Koşarım Aşağılara Koşarım, 160. Kilometre, 2. Baskı – Haziran 2013, Syf: 26-27

(3)Turgut Uyar, Büyük Saat – Bütün Şiirleri, Yapı Kredi Yayınları, 4. Baskı - Ekim 2005, Syf: 22

(*) Bundan sonraki alıntılar bu künyeye sahip kitaptan yapılacak olup sadece (BS - sayfa numarası) şeklinde belirtilecektir.

(4)Enis Akın, “Turgut Uyar’ın Bir ‘Apoletli Şair’ Olarak Portresi”, Natama, Sayı 5, Ocak 2014, Syf: 6-14

(5)Orhan Koçak, Bahisleri Yükseltmek, Bahisleri Yükseltmek, Metis Yayınları, 2. Baskı - Ekim 2014, Syf: 34

(6)Enis Akın, agy, Natama, Sayı 5

(7)Davut Yücel, “Turgut Uyar’da Ev”, Natama, Sayı 12, Ekim 2015, Syf: 2-3

(8)Enis Akın, “Sabahları Acıkmayı Bilmeyen Şair: Turgut Uyar”, Defter Dergisi, Sayı 45,  Syf: 137-164

(9)Enis Akın, agy, Defter Dergisi, Sayı 45

(10)Enis Akın, agy, Natama, Sayı 8, Aralık 2014

(11)Yılmaz Varol, “Çift Cepli Gömlek CEMAL ve TURGUT: YA DA GECİKMİŞ BİR TURGUT UYAR PORTRESİ”, Duvar Dergisi, Sayı 10, Eylül 2013, Syf: 26-35

(12)Orhan Koçak – Yücel Göktürk, Turgut Uyar ve Başka Şeyler, Metis Yayınları, 1. Basım - Aralık 2016, Syf: 68

(13)Erhan Altan, age, Syf: 28

(14)Yılmaz Varol, agy, Duvar Dergisi, Sayı 10, Eylül 2013

0
33016
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage