Bu ay çocuk edebiyatımızdaki özel bir kalemle söyleşi yapıyoruz. Aynı zamanda bir müzisyen olan Göknil Genç, çocuklar için yazdığı kitaplarda da çoğunlukla müziği, müzisyenleri konu ediyor. İlk kitabı Sihirli Mozart’tan beri çocuklara Chopin’in, Bach’ın, Ahmet Adnan Saygun’un hayatını, bu müzisyenlerin müzik ile ilişkilerini anlatıyor. Böcek Orkestrası isimli bir serisi de olan Göknil Genç’in farklı konularda yazdığı resimli çocuk kitapları da bulunuyor.
Besteci biyografilerini konu alan kitaplarınızı ve Böcek Orkestrası serisini düşününce müzisyenliğinizin yazarlığınızı ne kadar doğrudan etkilediğini kolaylıkla görüyoruz. Peki, yazarlık müzisyenliğinizi nasıl etkiliyor?
Ben müziğin yalnızca icra kısmındayım. Hayal edilmiş, düşünülmüş, yazılmış olanı seslendirmek ile kendi düşündüklerimi, hayal ettiklerimi ve kurguladıklarımı yazmak birbirinden farklı tabii. Öte yandan, ikisiyle de eşzamanlı uğraştığımdan, iç içeler ve mutlaka birbirlerine olumlu anlamda etkileri var. Yedi yıldır Trionando adlı bir triomuz var. Flüt, Viyola ve Piyano için yazılmış ya da bu üçlüye adapte edilmiş yapıtları seslendiriyoruz. İki yıldır repertuarımızda olan J. Holbrooke adlı bestecinin Edgar Alan Poe’nun ‘Fairyland’ şiiri üzerine yazdığı müzik tam da sizin sorunuza yanıt olabilir. Şiiri okuduktan sonra, müziğin şiirdeki dinamikleri nasıl anlattığını ve ifade ettiğini görüyorsunuz. Böyle yapıtları seslendirirken, şiiri dinleyiciye çalgınızla aktarıyor olmak başka türlü bir keyif oluyor. Müzikten yola çıkarak kitaplar yazmak, şimdiye kadar yapıtlarını seslendirdiğim bestecilere ve onların müziğine daha derinlemesine bakmamı ve içselleştirmemi de sağlamış olabilir. Aylarca süren okuma ve yazım sürecinde sürekli o besteciyle olmak, belirli bir zaman geçirmek, ister istemez müziğini de kafanızda başka bir boyuta taşıyabilir.
Yazarken müzik dinler misiniz?
Yakın zamana kadar yazarken müzik dinleyemiyordum. Çocukların da sık sorduğu bir soruydu bu; yazarken hangi müzikleri dinlediğim... Müzik yazdığım metni yönlendirebiliyor ya da çok daha kolay yoğunlaşmamı sağlıyor. Bu yüzden her zaman olmasa da, yazarken müzik dinliyorum, artık.
Siz hangi kitaplar ile büyüdünüz? Kitaplarla ilişkiniz nasıldı?
Yaşımı tam hatırlamasam da, ilk okuduğum kitaplardan biri Karlar Kraliçesi’ydi. Bir de Görsel Yayınları’nın Çocuk Klasikleri vardı; Robin Hood, 80 Günde Devri Alem, Beyaz Balina, Wilhem Tell, Sefiller… Çok güzel bir seriydi ve kapaklarına da bayılırdım. Kitaplarla ilişkim iyiydi, belki okumayı seven her çocuk kadar. Ama o yıllarda, bir şeyler yazmak, günlük tutmak ya da çevremde gördüklerimi ayrıntılı bir şekilde kâğıda aktarmaya çalışmak, okumaktan daha fazla zaman ayırdığım bir şeydi.
Uzun yıllardır, çocuk edebiyatı kategorisinde çeşitli yaş grupları için yazıyorsunuz… Yıllar içinde kaleminiz ne yönde değişti?
İlk kitabımdan bu yana tam on yıl geçti. Ama yazıyla ilişkim çok daha eskiye dayanıyor tabii. Biyografilerle başladım, sonra hikâyeler ve diğer kitaplar geldi. Bu süreçte, özellikle Chopin biyografisinden sonra yaş sınırını biraz daha yukarı çekmek de bana yeni bir pencere açtı. Özellikle de hayranlık duyduğum bir kişinin yaşamını anlatmak, müthiş keyifli. Bir başkasının yaşamına bakmak, anlamaya çalışmak, onun gibi görebilmek, duyabilmek hatta düşünebilmek değişik bir deneyim. Yıllar içinde mutlaka değişen pek çok şey var. Öncelikle ben değişiyorum zaten her anlamda. Okuduğum, gördüğüm, yaşadığım şeyler değişiyor, yeni insanlar tanıyorum ve bunlar da yaptığım iş her ne olursa olsun en gerçekçi tarafıyla oraya yansıyor. Şimdi Sihirli Mozart’ı okuduğumda, elbette kendimi eleştirdiğim, şimdi yazsam burayı böyle yazmazdım dediğim de oluyor. Sonraki yıllarda başka kitaplarım için de olacaktır belki... Benim bundan sonrası için en titiz olduğum konu, kendimi tekrarlamadan değişik hikâyeler anlatabilmek. Geçen zaman içinde artık aklımdaki hikâyeyi nasıl anlatacağıma, nasıl kurgulayacağıma, kişilerimin huyuna suyuna daha rahat karar veriyorum. Aklımdan geçeni anlatabildiğim gibi, aynı akıcılıkla kâğıda aktarabilmek önemli. Ama bir yük değil bu üzerimde. Her yeni başladığınız kitap sizin için yeni bir heyecan da olsa, bazı kolaylıkları elinize almış da olsanız, o size zorluklarıyla, kâbuslarıyla, çıkmaz sokaklarıyla birlikte geliyor. Başarı kaygısı yaşamıyorum ama elbette her yeni çıkan kitabım için neler düşünüldüğünü, sevilip sevilmediğini merak ediyorum. Büyük heyecan duyuyorum aileye yeni biri katıldığı için.
İlk kitabınızın çıkış hikâyesini anlatır mısınız?
Sihirli Mozart’ı yazmayı bitirdiğim 2006 yılı, Mozart’ın 250.doğum yılıydı. Ben kitabı yazmaya 2004’ün sonlarında başlamıştım. Biteceği tarihi ya da bitirip bitirmeyeceğimi bile bilmiyordum. 2005’in Eylül ayında kitabımı Can Çocuk’a teslim ettiğimde sonrasını düşünmüyor, yalnızca oradan gelecek yanıtı bekliyordum. Kitabımı beğendiler. Basmaya karar verdiklerini söyledikleri gün, ben de 27 0cak tarihinin Mozart’ın doğum günü olduğunu söyledim. Yayınevi de kitabı o tarihe yetiştirmeye çalıştı ve Sihirli Mozart 28 Ocak 2006’da okurlarına kavuştu. Kitabımı Erdal Öz de okumuştu ve ilk sözleşmemi kendisiyle yapmış olmaktan dolayı çok mutluydum. Kitabın çıktığı gün Can Kitabevi’nde bir etkinlik yapıldı. Kitabımı ilk orada raflarda gördüm. Çok çabuk baskıya girmesi gerektiğinden (Mozart’ın doğum gününe yetişebilmesi için) yayına hazırlık aşamasında kitabımı hiç görmemiştim. O ilk gün yanımda Erdal Öz ve Samiye Öz de vardı, etkinliğe geldiler ve en heyecanlı günümde yanımda oldular. Erdal Bey’le o güne ilişkin, hâlâ her hatırladığımda gülümsediğim bir de anım var. Bana kitabın son haline bakıp bakmadığımı sordu. Biraz çekinerek, şöyle bir bakabildiğimi söyledim. “Ben bazı bölümleri sevmedim, çıkardım kitaptan, oraları gördün mü?” dedi. Yüzümün çarpıldığını fakat belli etmemeye çalıştığımı iyi anımsıyorum. “Öyle mi? Aslında, kronolojik bir bütünlük...” filan diye gevelerken ben, o gülerek; “Sen benim hikâyemle ne oynuyorsun, neyi çıkardın?’ desene bana”, diyerek gülmeye başladı. Sonra da bana yazmaya devam etmek isteyip istemediğimi sordu ve daha ben yanıtlamaya fırsat bulamadan, “Sen devam et,” dedi. Zaten o gün en büyük motivasyonu çok önemsediğim bir yazardan ve yayıncıdan almıştım. Sonraki yıllarda da, her yeni kitabımda yayınevim ilk günkü heyecanımla hep yanımda oldu.
Besteci biyografilerini hikâyeleştirdiğiniz Mozart, Chopin ve Bach üçlemesi içinde sizi en çok hangi karakter zorladı? Bu seriye devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Hepsinin ayrı ayrı zorlukları oldu. Üçü de kişilik olarak, dönem olarak, müzik olarak farklı besteciler. Her şeyden önemlisi onların yaşamlarını kurgulamak ve çocuklar için okunabilir hale getirmek başlı başına bir iş zaten. Biyografileri yazarken ansiklopedik bilgiden çok gerçekliği tartışılan ya da bilinen anekdotlara ihtiyacım oluyor. Sonra çocuklar hikâyeye eklediğim yan karakterlerden öğreniyorlar pek çok şeyi. Kimi zaman esas kahramandan çok onları merak ediyorlar. Biyografilere devam edeceğim ama yalnızca müzisyenler olmayacak seride. Dördüncü besteci Beethoven olacak ama öncesinde bir sinemacı da olabilir, hangisini önce yazarım bilmiyorum şimdilik.
Çocuklarla bir araya geldiğiniz okuma günlerinde, yazdıklarınız ile ilgili nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ben hangi yaş grubu olursa olsun hepsinden ayrı bir keyif alıyorum. Biyografi ya da diğer kitaplar hakkında konuştuğumuzda, aslında istediğim şeyin yerine ulaşmış olduğunu görüyorum. Bana sordukları soruların içinden Mozart’ın, Bach’ın yaşamına dair ya da orkestra çalgıları ile ilgili bilgiler fışkırıyor. Merak ettikleri bir ayrıntıyı sorduklarında, okudukları yaşam hikâyesi onların dünyasında bir yerlere yerleşmiş oluyor, görüyorum. Bazısı benim kitaplarımı okuduktan sonra müzisyen olmaya karar verdiğini söylüyor, bazısı yazar. Hatta iki mesleği bir arada yürütmenin nasıl bir şey olduğunu soruyorlar bazan. Bir de son zamanlarda benden fantastik bir roman yazmamı isteyenler var. Bende o potansiyeli görüyorlarmış...
Hem metnin daha yoğun ve önde olduğu resimlenmiş çocuk kitaplarınız hem de görselliğin metinle eşdeğer olduğu resimli çocuk kitaplarınız var. Çizerlerle nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz?
Şimdiye kadar hep iyi illüstratörlerle çalışma fırsatım oldu. Biyografilerde aynı çizerle çalışıyoruz dizi kitap olduğu için. Okul öncesinde de son iki kitabımda Vaghar Aghaei ile güzel bir uyum yakaladık, sürmesini umuyorum. Chopin’de Kutlay Sındırgı ile eş zamanlı çalışmak çok keyifli olmuştu. Çünkü kitabın yetiştirilmesi gereken belirli bir tarihi vardı ve resimlenmesi için kitabın bitmesini beklemek gibi bir durum söz konusu değildi. Ben bir bölüm yazıp gönderiyordum, diğer bölüme geçtiğimde Kutlay o bölümü çizip bana gönderiyordu, üzerine konuşuyorduk. Keyifli ve heyecanlı bir süreçti. Ama şu sıralar yazdığım roman, 12 yaş üstü için olacağından resimleme konusunda belki bir değişikliğe gidebilir, fazla resim kullanmayabiliriz.
Şu aralar hangi kitap konusu üzerinde çalışıyorsunuz?
Belirttiğim gibi, bir gençliğe ilk adım romanı denebilir. Bu kez biyografi ve müzikle ilgili bir kitap değil. Bu nedenle benim için de bir ilk. Ama tabii ki içinde yine sanatın olduğu bir hikâye. Hatta bizi tiyatro ile haşır neşir edecek, çok önemli bir oyun yazarı olacak hikâyenin içinde. Şu an yazım aşamasında olduğum için çok anlatmak istemiyorum ama Mavi adında bir yazarın çocukluğuna dönüp, “hayatımın yönünü değiştiren o yaz mevsimi” dediği zaman diliminde, en iyi dostuyla yaşadıklarını anlattığı bir hikâye.
Merakla bekliyoruz...