Hermann Hesse eserlerinde hep huzur aradı tıpkı hayatında olduğu gibi. Nasıl ki Magister Ludi Boncuk Oyunu’nda tatlı ve serin suda huzuru bulmuşsa Hesse de yerleştiği İsviçre’nin küçük kasabası Montagnola’da huzur içinde hayata gözlerini yummuştur. Mutlu oldu mu bilinmez ama kanımca mutlu bir adamdan bu denli güzel hüzünler de çıkmaz.
Bugün Alman edebiyatı bağlamında dünyada en çok bilinen, farklı dillere çevrilen ve okunan yazarlardan biridir Hesse. Ömrü boyunca huzuru aramıştır; Siddharta’yla Doğu mistisizmini tanımış, savaş yıllarında içinde düştüğü derin bunalımdan kurtulmak umuduyla tanıştığı ünlü psikanalist C.G. Jung’un öğrencisi Lang’la tedavi sürecinden doğan bir arkadaşlık bağı edinmiş ve hatta tabiiyetini dahi değiştirmiştir. Doğduğu ülke olan Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki saldırgan ve milliyetçi tutumundan duyduğu rahatsızlıktan ötürü savaşlarda tarafsız kalan İsviçre’nin vatandaşlığına geçmiştir. Eserlerindeki savaş ve şiddet karşıtlığının sadece bir yazar refleksi değil aynı zamanda da kişisel yaşam tercihi olduğunun en net kanıtıdır bu tercih. Mutlu oldu mu bilinmez ama kanımca mutlu bir adamdan bu denli güzel hüzünler de çıkmaz. Hüznün de güzeli mi olurmuş derseniz, Hesse gibi bir dehaysanız eğer evet olur!
Şanslıyız ki yazarın pek çok metni dilimize çevrildi. Hesse denildiğinde akla bir çırpıda gelebilecek metinlerden bazıları; Narziss ve Goldmund, Boncuk Oyunu, Bozkırkurdu, Rosshalde, Çarklar Arasında… Hesse pek çok okurda farklı bir alımlama süreci yaşatabilen metinlere sahip bir yazar. Örnek olarak Narziss ve Goldmund metninin çok farklı şekillerde okunup anlamlandırılabileceğini söylemek mümkün. Çarklar Arasında romanında genç bir bireye yüklenen sorumluluk ve eğitim sisteminin bireyi nasıl sıradanlaştırıp çarkları içinde öğüttüğü; Rosshalde’de aile içi iletişimsizlik ve aradaki tek denge unsuru olan çocuğun yitiminin yarattığı dram en çarpıcı şekilde aktarılır.
Türk okurunun özellikle son yıllarda tesirinde kaldığı eseri orijinal adıyla “Der Steppenwolf” çevirisiyle “Bozkırkurdu” dur. Bu eserin en çok bilinen eserlerinin başında gelmesinin nedeni kanımca biz Türk okurlara çok yeni gelen “bireyin hikâyesini” anlatmasıdır. Kabul etmek gerekir ki bizler on yıllar boyunca “karakter”in değil “tipin” edebiyatıyla yetiştik ve ereği kendinde olan metinlerle bir kültür bilincine erişmemiz amaçlandı. İşte Hesse Bozkırkurdu’nda bireyin, toplumdan azade bir adamın; Harry Haller’in hikâyesiyle karşımıza çıktı. Kitabın ismi bile kültürün ve birleşmenin, cemiyetin içine dahil olamayan bireyin ve bir doğa adamının hikâyesini çağrıştırır. Bu karakterlerin ve bireyin romanı anlayışı bizde yaklaşık elli yıllık bir gelenek. Harry Haller kendi toplumunun Selim Işık’ı, Hikmet Benol’ü hatta yer yer Turgut Özben’i sayılabilir. Bu nedenle Hesse’nin eserlerini Oğuz Atay’la kıyaslamak son derece mümkündür.
Hesse eserlerinde hep huzur aradı tıpkı hayatında olduğu gibi. Nasıl ki Magister Ludi Boncuk Oyunu’nda tatlı ve serin suda -bir kültür adamının doğanın kucağına kendini bırakışı- huzuru bulmuşsa Hesse de yerleştiği İsviçre’nin küçük kasabası Montagnola’da huzur içinde hayata gözlerini yummuştur. Arkasında, okuyup kendi içsel yolculuğumuzda bize rehber olacak onlarca metin bırakarak...