Doğu Yücel ile Kimdir Bu Mitat Karaman? romanıyla tanıştığımız Mitat Karaman karakterinin daha sert, daha absürt ve daha "yalnız" bir hikâyeyle yeniden okur karşısına çıktığı Beter Ol Mitat Karaman! romanı üzerine konuştuk.
Doğu Yücel ile son romanı Beter Ol Mitat Karaman! odağında yapmış olduğumuz söyleşi, Mitat Karaman’ın yeni maceralarının vesilesi ile gerçekleşti. İlk roman Kimdir Bu Mitat Karaman? sorusu ile tanımaya çalıştığımız Mitat, ikinci romanda yeni ve daha da tuhaflaşmış maceraları ile bir ünleme dönüşerek (!) Beter Ol Mitat Karaman!’a doğru yol alırken çıkıyor karşımıza. Gündelik hayatımızın rutin işleyişinin aslında nasıl da tuhaf gerçekliklerle dolu olduğunu Mitat’ın yeni maceraları ile daha iyi anlıyoruz. Mitat Karaman yalnız bir karakter olabilir mi; hepimizin hayatı soru işaretinden (?) ünleme (!) çoktan dönüşmedi mi?
Genelde tuhaf maceralar fikriyle ortaya çıkan kitaplar mevzu bahis ilk kitabın Düşler, Kabuslar ve Gelecek Masalları’ndan Beter Ol Mitat Karaman!’a gelene kadarki yelpazede. Tuhaf maceraların yanı sıra günlük koşuşturmacada maruz kaldığımız -ya da başkalarının maruz kaldığı- fakat bizim görmediğimiz absürtlüklerin de gösterilmesi hikâyelerin en önemli özelliği, ne dersin?
Öykülerimde ve romanlarımda sanırım üzerinde en çok durduğum şey: Olay örgüsü. Olay örgüsünün doğru bir yerden başlaması ve okuru öyküye çekmesi, sonra da merak unsuru hep ayakta kalacak şekilde heyecanlı bir şekilde ve en önemlisi de doğal bir akışla devam etmesi gerekiyor. Bu yüzden olayı başlatıp karakterleri belirledikten bir süre sonra karakterlerin benden bağımsız hareket edip hikâyeyi kendilerinin sürdürmesini sağlamaya çalışıyorum. Bu romanda, yazma atölyesi sahnesinde eğitimci yazar “Kâğıdın öbür tarafındaki hikâye evrenini görmen gerekiyor” diyor ya, ona benzer şekilde, aklıma düşen o hikâyenin devamını hikâye evreninde gerçekleştiği şekilde nakletmeye çalışıyorum. Ruhani bir şeyden bahsetmiyorum kesinlikle, deus ex machina denir ya, yazarın müdahalesi, “kurgunun dikiş izleri”, onlar görünmesin istiyorum. E sonuçta tabii ki bir yazar yazıyor bunu ama okur kurguda bir zorlama hissetmesin gibi bir amacım var. Bazı filmleri izlerken o kadar içine gireriz ki yönetmeni, senaristi, kameramanı unuturuz ya, öyle. Onun dışında yıllar içinde okurlarımın da çok iyi tespit ettiği bazı “numaralar”ım yerleşti tabii. Gündelik hayattan ayrıntılar bunlardan biri. Çoğu kişinin farkına bile varmadığı ayrıntıları belgelemeyi seviyorum. Ama belgelemek yetmez, sonuçta Twitter’da da her gün ayrıntılar belgeleniyor, üzerlerinden türlü şakalar yapılıyor, edebiyat bu noktada kendini ayırabilmeli. Ben de hikâye anlatıcılığı gereği o küçük, önemsiz görünen ayrıntılara kurgu içinde büyük roller veriyorum. Beter Ol Mitat Karaman!’da bir turşu kavanozu, bir anahtarlık, sıradan bir şapka, spor salonundaki bir alet, bozuk bir sifon, boş bir pizza kutusu gibi birtakım objeler macera boyunca karşımıza çıkıp duruyor. Nasıl ki Sherlock Holmes okuduktan sonra bir büyütece ya da Dövüş Kulübü’nü okuduktan sonra bir sabuna farklı bakarız, etrafımızdaki tüm bu eşyalara yeni bir anlam katmayı, hikâyeyi “hayatın içinden” kılmayı seviyorum. Aslında politik nüanslar da bu tavrın bir parçası. Darbe girişimi sonrasındaki sınıflar arası gerilimi anlatırken veya 2017’deki başkanlık sistemi referandumuyla ilgili ironik detayları aktarırken kitaba politik boyut eklemekten daha çok kitaptaki olayların gerçekliğini sağlamlaştırmaya çalışıyorum.
Kimdir Bu Mitat Karaman?’dan, Beter Ol Mitat Karaman!’a. Mitat’a karşı bir kızgınlık mı mevzu bahis?
Biraz şizofrenik tınlayabilir ama Mitat çok uzun zamandır benimle olan bir karakter. Belki ilk kitaplarımdan beri. İş hayatında, özel hayatta, kişisel uğraşlarımda badireler yaşadığım dönemlerde ortaya çıkan bir alter ego adeta. Dövüş Kulübü’nde asıl karakter uykusuzken beliren Tyler Durden gibi. O yüzden bu karakteri geliştirmek için epey bir zamanım vardı. Bir yandan da arkadaşım gibi olmuştu. O yüzden Kimdir Bu Mitat Karaman?’ı bitirmeye doğru ondan kopamayacağımı fark ettim. “?” ile başlayan bu serinin “!” ile devam etmesi gerektiğini hissettim bir yerde. Üçüncü bir kitap olursa hangi noktalama işaretiyle devam edeceğini tahmin edebilirsiniz… Ünlem işaretine baştan karar verince başlıkta bir kızgınlık ifadesi olmak zorundaydı. Fakat onun dışında dediğiniz gibi gerçekten Mitat’a bu kitapta kızdığım yerler de oldu. Anlıyorum neyi neden yaptığını ama yine de kızdım. Bir de kitabın sonlarına doğru çok yoruldum, bir yandan pandemide sürekli değişen psikolojim, bir yandan her zamanki üretim sancıları derken kitabın adı Defol Mitat Karaman! da olabilirdi. :)
Peki Mitat bir değişim geçirdi mi, senin istemediğin bir şekilde değişmiş olabilir mi? Bir karakter yaratmanın değişimlerini konuşmak isterim.
Mitat ilk romandan sonra değişti evet; çünkü o romandaki polisiye vakayı çözdü, tehlikeli olayların ardından sağ kaldı, yani beceriksiz karakter oldukça güç bir şeyi becerdi. Aynı zamanda sosyal fobisi olan biriydi, o olaylar sırasında sosyalleşmeyi de başardı. İkinci kitapta daha sosyal bir Mitat görüyoruz. Ama işte kalabalıkların içinde yalnız olmak daha büyük bir yalnızlıktır ya, öyle bir yalnızlığa şahit oluyoruz bu defa. Bu kitabın yazma süreci, karakter yaratımı ve devam romanı yazmak konusunda benim için okul gibi oldu. Ama eğlenceli bir okuldu çünkü karakterlerin hemen hepsi ilk kitapta bahsi geçen karakterler, Tuba karakteri bile ilk romanı yazarken aklımdan geçen ama kalabalıklaşmasın diye bahsetmediğim bir karakterdi. Kısacası Mitat ve tüm karakterleri kukla gibi oynatmak durumunda kalmadım, onlar kendi başlarına hareket edip hikâyeyi devam ettirdiler.
Mitat yine yalnız fakat daha düşünceli bu sefer. Çünkü bir ilişkisi var, gizli topluluklar, atölyeci yazarlar, yaşam koçları, estetik cerrahlar, gamer’lar cosplay’ciler, sosyal siteler, hayvanlar derken kalabalığın içinde. Mitat tercihen yalnız olmak isteyen biri mi gerçekten yoksa içten içe bir modern dünya insanı olarak en büyük derdi sevilmek mi? Böyle bir çağda, başımıza bunca şey gelirken “monoton koşucusu” olmak ne kadar mümkün?
Mitat da her insan gibi sevgiye aç. Belki biraz daha fazla. Sevmek Zamanı filmini arada bir hatırlaması bu yüzden. Ama sevgiye inancı da düşük. O yüzden sahte sevgilerle hayal kırıklığı yaşamaktansa yalnızlığı seçen biri. En azından ilk kitapta böyleydi. İkinci kitapta bu anlamda biraz daha risk alıyor, ilişkilerde şansını deniyor. Monoton Koşucusu onun alter egosu, önce bir öykü kahramanı olarak kurguluyor, daha sonra Twitter’da trol hesap olarak kullanıyor. Mitat aslında yalnızlığını değil, yalnızlığı, insanoğlunun yalnızlığını paylaşabileceği samimi, tüm kalıplardan, dayatmalardan arınmış bir şey arıyor. Ve tabii huzur…
Polisiye ile kara komedi unsurlarının senin hikayelerinde önemli bir yeri var. Celal Komiser’i hatta sinirlerimizi zorlayan yeni nesil oğlu Pars’ı konuşmak isterim. Polisiye unsurların içinde dijital dünyadan kaynaklanan bilmediğimiz birçok teknik terim, kelime var artık. Her şey o kadar hızlı, kelimeler o derece yabancı ki Pars dışında hepimiz en az Mitat kadar afallıyoruz. Polisiye ve kara komedi dirsek temasının popüler kültürün değişimi ile alışılmışın dışında karşımıza gelmesini konuşmak isterim.
Popüler kültüre veya dijital dünyaya ait lafları özellikle kullanayım gibi bir düşüncem yok ama bunları kullanmaktan da kaçmıyorum. Olay örgüsünde yeri varsa, anlatmak istediğim hikâyeye doğru bir renk katıyorsa, doğallığı ve gerçekliği kurmamda yardımı oluyorsa kullanıyorum. Pars’ın dediklerinde biraz takılmamız doğal çünkü Pars bir Z kuşağı bireyi. Onların dili farklı. Ellerinde tabletle doğmuş bir nesilden bahsediyoruz. Hayatları ekranda dönen oyunlara endeksli. Biz sanırım sokakta oynayan son nesillerden biriyiz. O kısımlarda biraz nesillerin çatışmasına değinmeye çalıştım, hikâyenin gerektirdiği kadar. Tür olarak bu kitap belki de tanımlanması en zor kitabım oldu. Aslında tek türe indirgenebilecek bir roman hiç yazmadım. Ama Beter Ol Mitat Karaman! aralarında bu anlamda yelpazesi en geniş roman. Hatta bugüne kadar kalem oynattığım her türe ara ara giriyorum.
Mitat başına gelenlere rağmen, sosyal sitelerde bir kimlik oluşturmaya çalışarak tweetlerini siliyor, kimliğini açık etme pahasına yeni tweetler giriyor. Dijital ortamda kimliksizleşme, bir veya birden fazla kimlik edinme meselesi şehirli, yalnız insanın hiçbir zaman kavuşamayacağı bir mutluluk hâli gibi ne dersin?
Kimdir Bu Mitat Karaman? bir kendini tanıma yolculuğuydu, tehlike kapısını çalınca kim olduğunu öğrendi Mitat. Beter Ol Mitat Karaman!’da ise karakterin derdi değişmek. İlk kitap “Ben buyum” derken, ikinci kitap “Ben bundan ibaret olamam” diyerek ona yanıt veriyor gibi geliyor bana. Önce değişimi kendi deniyor, sonra yardım diliyor. İnternet sitelerinde kendine farklı bir persona yaratması bundan. Yoluna “İkinci Sen” isimli topluluk çıkıyor, kişisel gelişimci iki yaşam koçunun idare ettiği bir merkez bu. Sonra göründüklerinden fazlası ortaya çıkıyor. Personal trainer’larıyla, estetik doktorlarıyla, iç mimarlarıyla, imaj maker’larıyla bir mükemmeller kulübü İkinci Sen. Bu kısımlar için kişisel gelişim üzerine okumalar yaptım biraz ve aslında kişisel gelişimin ne kadar narsisizmle paralel olduğunu fark ettim. Evrenin merkezine kendini koymalar, kendinin en iyi versiyonunu yaratmaya çabalamalar direkt narsist bakış açısı çünkü. Diğer yandan ilk kitabın finalinden itibaren hayatımızda olan, ama gerçek olup olmadığı bir türlü anlaşılamayan bir Aile tarikatı var. Sonra fark ettim ki, aslında iki zıt kutup bunlar. Çoğalmaya inanan, bireyi bir topluluğun içinde eritip bir piyona indirgeyen Aile’ye ancak bireyi her şeyin üstüne koyan, onu “şah”laştıran narsisistler kafa tutabilir dedim. Mitat garibim de işte bu kitapta İkinci Sen ile Aile arasında kalakalıyor.
İlk kitap Kimdir Bu Mitat Karaman? sinemaya da uyarlandı. Sinemaya olan ilgini ve çalışmalarını da bildiğimizden bundan bahsedebilir misin?
Evet, Suç Unsuru filminin yönetmeni Süleyman Arda Eminçe kitabı okur okumaz aradı beni, “bunu film yapacağız” dedi, ben de onun hayalinin peşinden gittim. Çok sayıda yapımcı anlamadı projeyi ama sonunda Kadir Doğulu ve firması Alim Yapım Mitat’a sahip çıktı. Kadir Doğulu yapımcılıktan önce zaten Mitat’ı oynamak istemişti, öyle yol aldık. Benim için çok güzel bir deneyimdi. Daha önce Hayalet Kitap isimli romanım da sinemaya uyarlanmıştı ama epey serbest uyarlamıştık, ortaya romanın başka bir versiyonu olan Okul filmi çıkmıştı. Şimdi neredeyse kitabın birebir bir uyarlaması söz konusu. Zaten bu film çekimlerinden dolayı da Beter Ol Mitat Karaman! çıktı ortaya. Kundura Fabrikası’nda Mitat’ın apartmanı, Cennet Apartmanı kuruldu, o dekora giderken zaten ilk kitabın atmosferine giriyordum mecburen. Senaryonun okuma provasından sonra Hera’yı oynayan İpek Filiz Yazıcı kitabın devamını ve Hera’yla ilgili şüpheli durumu sordu, o zaman kendi kendime dedim ki: “Bunun devamını yazmam artık şart”. Filmin şu an postprodüksiyonu devam ediyor, pandemi belirsizliğinden şu an ne zaman vizyona gireceğini kestiremiyorum.
Pandemi dönemi devam ediyor ve şimdiden birçok değişim ile karşı karşıyayız. Bir şeyler değişecek mi gerçekten, daha doğrusu değişmesini istediğimiz şeylerde bir değişim olacak mı ve en ilgilendiğim tarafı nasıl hikâyeler okumaya başlayacağız tüm bu süreçler dünyayı değiştirirken...
Önemli değişiklikler yaşanmaya başladı bile. Bazıları olumlu bazıları olumsuz. Evden çalışmanın, ekrandan toplantılar yapmanın normalleşmesi, çevrim içi dersler bile büyük bir değişiklik. Sanat dünyasına bakarsak ilginç gelişmeler gözlemliyorum. En başta dijital streaming kanalları çok revaçtayken şimdi insanlar film izlemenin en güzel şeklinin sinema salonları olduğunu hatırlamış durumda. Dijital dünyanın her gün önlerine koyduğu yepyeni oyuncaklarla birlikte insanlar kitaplardan uzaklaşır, kâğıt zammı ve ekonomik krizle de kitaplar artık tamamen lüks harcama olarak kabul edilir, derken kitaba ilgi arttı. Pandemide içimize dönüp hayatı sorguladığımızda, iyi hikâyelere ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark ettik sanırım. Mitat da aslında belki öyle bir yoldan geçti, hikâyesi 2016-2017 yıllarında yaşanıyor ama yalnızlığı, eve kapanma huyu bizim son 2 senedir geçtiğimiz sürece benziyor. Kitabı yazarken karantina kuralları hakimdi. Şunu sordum kendime: Bir okur olarak böyle bir zamanda nasıl bir kitap okumak isterdim? Bir sürü kitap aldım ama aradığımı bulamadım. Karamsar veya durağan kitaplara tahammülümün azaldığını fark ettim mesela. Yine elim sevdiğim, özdeşleştiğim yazarlara gitti. Dino Buzzati, Boris Vian, Douglas Adams, Kurt Vonnegut gibi… Ben de onlar gibi komik ve ironik, lafı çok uzatmayan bir kitap yazmaya koyuldum. Sonra içinde tavus kuşu, karga, kara kedi ve bir turşu kavanozu olan bir kapak hayal ettim, hem çizimlerinin hem çizgi hikâyelerinin hayranı olduğum Ersin Karabulut kapak illüstrasyonunu çizdi. Mitat’ın bakışlarındaki çaresizlikte, içinde bulunduğu bu absürt tabloda kendimi görebiliyorum. Umarım okurlar da kendilerini görürler.