Michel Houellebecq’in aile kavramını, cinsellik, şiddet ve türlü buhranla beraber çok yönlü şekilde eleştirdiği Temel Parçacıklar adlı kitabı üzerine bir yazı.
Michel Houellebecq hayli tartışmalı bir yazar. Bir yanıyla çağdaş Fransız edebiyatının en büyük isimlerinden biri, diğer yanıyla da islamofobik söylemleriyle tepki çeken bir fikir insanı. Gerçi sonradan bunun bir “nefret” değil, bilakis “korku” olduğunu bir röportajında açıklar, ama bazıları bu açıklamaya rağmen kendisini eleştirmekten geri durmaz.
Asıl ismi Michel Thomas olan Michel Houellebecq, anne ve babasına bir tepkidendir sanıyorum, babaannesinin kızlık soyadı olan “Houellebecq”i mahlas olarak kullanmaya uzun yıllar evvel başlar. Evet, Houellebecq’in ailesiyle ciddi sorunları vardır ve bu değinilip geçilecek bir şey değildir, zira Houellebecq’in bütün hayatı ve kariyeri geçmişinden etkilenir.
Houellebecq hedef tahtasına evvela annesi Lucie Ceccaldi’yi koyar. Küçük yaşlardan itibaren yalnız bırakıldığını, annesini on yılı aşkın bir zaman boyunca görmediğini, babaannesinin yanında, yatılı okullarda yapayalnız şekilde büyüdüğünü belirtir. Annesinin onca yıl boyunca çokeşli yaşam süren, sürekli seyahat edip eğlenen bencil bir hippi olduğunu iddia etmesi de, çocukluğunda hissettiği acıları -öfkeyi mi demeli- katbekat arttırır.
Ne var ki Houellebecq kendi yolunu çizer. Pek çok işte çalışır. İlk (şiir) kitabı pek ses getirmez, ama yazmaya devam eder. Ona başta Fransa’ya, akabinde dünyaya tanıtacak eserleriyse romanları olacaktır. İlk romanı Kuşatılmış Yaşamlar (1994), tabiri caizse Houellebecq’in ayak seslerini duyurur. İkinci romanı Temel Parçacıklar (1998) ise etkisi günümüze dek gelen bir dizi tartışmaya kapı aralar.
İki Üvey Kardeş ve Kayıp Bir Anne
Houellebecq’in Türkçeyle ilk tanışması 2000 yılında olur. Doğan Kitap ve Can Yayınları’nın ardından Houellebecq’in kitapları şimdilerde İthaki Yayınları etiketini taşır. İthaki Yayınları, İtaat’in (2021) ardından Houellebecq’in diğer iki kitabını geçtiğimiz günlerde bastı: Harita ve Topraklar ile Temel Parçacıklar.
Bu yazıda Houellebecq’i tüm Fransa’da okunur hâle getiren Temel Parçacıklar’dan bahsedeceğiz. Kitabın çevirmeni ise Osman Senemoğlu’dur.
1998’de Prix Novembre’ye layık görülen Temel Parçacıklar, Bruno ve Michel adlı iki kardeşin hikâyesine odaklanır. Bruno ve Michel anne bir, babaları ayrı iki üvey kardeştir. Birbirlerinden kopuk şekilde büyümüşlerdir. Hem fiziksel hem de duygusal olarak her daim hissedilen bu kopukluk sadece iki kardeş arasında var olmaz. Yanlarında babaları ve -tabii ki- anneleri de yoktur. Bruno babaannesinde, Michel anneannesinde büyür. Diğer bir değişle herkes ve her şey birbirine yabancıdır.
Cezayir kökenli bir tıp öğrencisi olan Janine Ceccaldi son derece özgürlükçü ve dominant bir kadın olarak bilinir. Paris’te okuduğu yıllarda ilk eşinden Bruno’yu doğurur. Bir “macera” olarak gördüğü anneliğin yükünü kaldıramayacağını fark edip oğlunu annesinin yanına verir. Çok geçmeden bir sinemacıyla ilişki yaşamaya başlar ve bu kez Michel’e hamile kalır. Michel de çok geçmeden babaannesinin yanına bırakılır.
Anneannesiyle dedesini çocuk denecek yaşta kaybedip bir yatılı okula yazdırılan Bruno, orada akranlarınca türlü cinsel, fiziksel, psikolojik zorbalığa maruz kalarak büyür ve cinselliği fetiş düzeyde yaşayan biri olup çıkar. Michel ise kardeşine nazaran daha çekingen bir karaktere sahiptir, ancak onun da aşamadığı varoluşsal buhranları ve cinsel sorunları vardır.
Fondaysa 68 Ayaklanması, hippiler, cinsel devrim, modernist sinema ve paramparça olmuş aileler vardır.
“Son On Yılın Edebi Argo Maçı”
Bunca ayrıntıyı neden anlattığıma ve romanın neden günümüze dek süren bir tartışma yarattığına geldi sıra: Houellebecq’in bu kitabı kendi hayatından çok fazla iz taşır. Başta söylediğimiz gibi, o da annesi tarafından çocukken terk edilmiş ve tıpkı Bruno gibi büyümek zorunda kalmıştır. Annesinden olma bir de üvey kardeşi vardır. Hatta kitaptaki anneye kendi annesinin ismini vermekte tereddüt dahi etmez. Ayrıca çeşitli gazetelere verdiği röportajlarda bu gerçeğin altını çizer. Hâl böyle olunca, bol cinsellik ve şiddet dolu tarafıyla dikkat çeken roman, bu kez de bir aile trajedisiyle gündeme gelir.
Pek çok yazarın kendi hayatından, ailevi acılarından yola çıkarak eser ürettiğini biliyoruz, bunda bir tuhaflık yok. Esas tuhaf olan sonrasında yaşananlar: Houellebecq verdiği röportajlarda annesine küfretmekten çekinmez, onun kendisi için öldüğünü, bencil bir insan olduğunu ve onu bir daha görmek istemediğini belirtir.
Ancak annesi Ceccaldi hayattadır ve gün gelir o da gazetecilerin karşısına geçer. En az oğlu kadar ağzı bozuk cümlelerle karşı saldırıya geçerek yaptığı savunusu, Houellebecq’in söylediklerinin tam tersini içerir: Ceccaldi, günde 14 saatten bilmem kaç yıl boyunca çalıştığını, hayatta kalmak için çırpındığını ve oğluyla birkaç ayda bir görüştüğünü söyler. Yeter mi? Yetmez tabii; Houellebecq’in para delisi biri olduğunu bin türlü hakaretle beraber sıralar.
Ceccaldi’yi bu açıklamayı yapmaya iten şey sadece Houellebecq’in ifadeleri değildir. Ceccaldi bütün bunları yanlışlayan, kendi hayatını anlatan bir de kitap yazar. L'innocente adındaki bu kitap, Angelique Chrisafis’in deyişiyle, “Fransa’daki son on yılın edebi argo maçı”na sebep olur.
En az içeriği kadar tartışmalarıyla da dikkat çeken Temel Parçacıklar’ın ünlü yönetmen Oskar Roehler tarafından Elementarteilchen ismiyle 2006 yılında beyazperdeye uyarlandığını da belirteyim. Moritz Bleibtreu, Christian Ulmen gibi usta oyuncuların yer aldığı film, Moritz Bleibtreu’ya 56. Berlin Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandırır.
Aile kavramını, cinsellik, şiddet ve türlü buhranla beraber çok yönlü şekilde eleştiren Temel Parçacıklar’ı okuduktan sonra Roehler’in filmine de bakmanız tavsiye olunur. Houellebecq’in keskin kalemi bazılarını rahatsız etse de, son kertede sert ve akılda kalıcı bir hikâye anlatır bize. Yazarın diğer kitaplarını da bekliyoruz.