Prof.Dr. Uğur Batı ile editör Serda Kranda Kapucuoğlu’nun birlikte hazırladıkları, “İyi Kitap ile Kötü Kitap Meselesini Nasıl Anlarız?” sorgulaması çerçevesinde iyi bir kitabın ihtiyaçları üzerine kapsamlı bir yazı.
Bu, bir dosya ve önemli bir dosya… Bir sorgulama dosyası. “İyi kitap ve kötü kitap” zihnini ortaya koyacağız. Nasıl anlayacağız iyi ve kötü olanı!
Bu konuya nasıl geldik, ona bakalım.
O gün konuşmam vardı. Çok yeni bir konu hazırlamıştım. Bu fuarı her yıl bekliyordum. Türkiye’nin en tecrübeleri editörlerinden sevgili Serda Kranda Kapucuoğlu ile Türkiye genelinde diğer şehirler için bir rol model oluşturan Kocaeli Kitap Fuarına adım attığımızda etrafın sakin olacağını konuşmuştuk. Henüz kalabalık oluşmamış olacağını düşünüyorduk, bu da bize rahatça dolaşma imkânı sağlayacaktı. Konuşuyorduk da, kendimizi zamansız bir dünyanın içinde kaybolmuş hissettik sanırım. Fuarın girişinden itibaren elimizde not defteri ve kalemle geziyorduk. Her standa girdiğimde beğendiğimiz kitapları not alıyorduk, yazarlarla konuşuyorduk. Yeni bir yazar keşfetmenin heyecanı her zamanki gibi içimizdeydi. Bunu söyledik birbirimize.
Kitap almak adettendi. Hangi kitabı alacağımızı kesinleştirmeden önce detaylıca incelemek önemliydi. Benim için durum belliydi. Birkaç tanıtım broşürü, kitapların arka kapak yazıları ve yayınevlerinin tavsiyeleriyle defterim dolmaya başladı. Fuar, yeni okuma listeme katkıda bulunurken bana da zihinsel bir tatmin sağlıyordu. Fuarı gezerken bir yandan kitapların dış dünyasını keşfederken, bir yandan da kendi içsel yolculuğuma çıkmıştım. Yalnızlık, bu iç yolculuğu daha da derinleştiriyordu. Kitaplardan gelen ilhamla zihnimde düşünceler akıp giderken, kendimle baş başa kalmanın tadını çıkarıyordum. Her kitapta kendi yaşamımın bir yansımasını buluyor, her hikâyede kendi iç dünyamı sorguluyordum. Fuar, kitaplarla dolu bir içsel keşif yolculuğuna dönüşmüştü. Serda ise çılgınca kitaplara bakıyordu. Bu yazının konusu böyle bir sabahta aklıma geldi. Sevgili Serda’ya “haydi birlikte yazalım bu özel konuyu” dedim. Kitapları yazalım ama bir özelliğiyle yazalım dedim. İyi kitap ve kötü kitap sorgusu yapalım istedim. Bu, iyi bir yol sunacak bize.
Küçük Bir Kitap Fuarı Yorumu
Birkaç cümle fuarlar hakkında söyleyeyim, hak ediyorlar. Sayıları artsın, Kocaeli Kitap Fuarı gibi temaşa olsunlar. Neticede bu fuarlar, kitap okuma alışkanlığının yaygınlaştırılmasında ve nitelikli okuma bilincinin oluşturulmasında büyük rol oynuyor. Nitelikli okuma, sadece okumak değil, okunan materyalden anlam çıkarabilmek, eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme yapabilmek ve elde edilen bilgiyi günlük yaşantıya entegre edebilmek anlamına geliyor. Bu dosyada sorgulayacağımız, “iyi kitap- kötü kitap” böyle bir sorgulamadan geldi. Günümüzde sosyal medya ve dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte, okuma alışkanlıkları da büyük bir dönüşüm geçiriyor. Kısa, hızlı ve yüzeysel bilgi akışları, insanların derinlemesine okuma yapmalarını zorlaştırıyor. Bu bağlamda kitap fuarları, derin okuma ve eleştirel düşünme alışkanlığını yeniden hatırlatmak ve teşvik etmek için önemli bir fırsat sunuyor. Kocaeli Kitap Fuarı da bu amaca hizmet eden bir etkinlik olarak öne çıkıyor. Bu fuarlar aynı Kocaeli gibi 14 yıllık tarihi boyunca, özellikle genç nesillerin kitapla buluşması ve okuma kültürünün yaygınlaşması için birçok proje ve etkinlik düzenliyor. Kocaeli’ndeki okullarla iş birliği yapılarak öğrenci gruplarının fuara katılımı sağlanıyor, öğrenciler için özel söyleşiler, atölyeler ve yazar buluşmaları organize ediliyor. Bu sayede, çocukların ve gençlerin kitap okuma alışkanlıklarının artırılması hedefleniyor.
İyi Kitap ya da Kötü Kitap Nasıl Olur Sorgusuna Giriş
Ursula K. Le Quin, “Yılların tecrübesi sayesinde bir hikâyenin nasıl anlatılacağını biliyorum ama bir hikâyenin ne olduğunu bildiğimden emin değilim,” der. Bunun aynısını “İyi kitap nedir, kötü kitap nedir?”, “Neden bazı kitaplar iyi de bazıları değil?” soruları için de söyleyebiliriz. İyi bir kitabı görür görmez anlayabilirim ama neyin onu iyi kitap yaptığımı bildiğimden emin değilim. Editör Serda’nın cevabıyla, okur Serda’nın cevaplarının birbirinin aynısı olmadığı da bir gerçek. Yazar Uğur’un da ya da okur!
Uzun yıllardır gerek birebir gerekse grup atölyeleriyle insanlara yazarlık ve editörlük anlatıyoruz. Her iki konunun da ilk derslerinde, katılımcıların meseleyi daha iyi içselleştirebilmeleri için onlara şunu söylüyoruz:
“Her kitap herkese göre değildir. Bir kitabı herkesin beğenmesi beklenemez. Nihayetinde Allah’ın kitaplarını bile beğenmeyenler var!” Ben bu söylediğimde sınıf kendiliğinden rahatlar, ortama tatlı bir neşe dahil olur ve insanlar kendilerini daha özgür hissetmeye başlarlar. Onları bu yarı şaka yarı ciddi bilgiyle rahatlattıktan hemen sonra da şu soruyu sorarız:
“Sizce bir kitabı kitap yapan şey nedir?”
Cevaplar aşağı yukarı ortak olur:
-Yazarının olması
-Bir konusunun olması
-Kapağının olması
-İyi bir dilinin ve üslubunun olması
-Edebi değerinin olması
-Faydalı olması
-İyi vakit geçirmemizi sağlaması
Bunların hepsi doğrudur, üstelik fazlası da vardır. Ancak hiçbiri olmazsa olmaz unsurun yerini tutmaz. Bir kitabı kitap yapan en temel şey “okurdur.” Bir tek okur bile kitabımızın kitap oluşunu tesis ve temin eder. Zaten iyi kitap ile kötü kitap ayrımı da bana kalırsa tam burada başlar.
Yazdım ama Olmuş mu?
İkimiz de, son yirmi yılını bu soru eşliğinde bize gönderilmiş yazıları, kitap dosyalarını, mektupları, mesaj metinlerini ve konuşma taslaklarını okuyarak geçirdik. Bazen bir göz olmamız istendi, bazen akıl, bazen de duygu… Bazen sadece biri olmam istendi bazen de hepsi ve daha fazlası. Ben ve benim gibi sayısız editör kimilerine “Tebrik ederim, çok iyi olmuş” dedik de kimilerine “Bunun daha işi var” dedik?
İyi bir kitabın elbette bir sanat icrası olması beklenir, evet. Ancak ressamın resmi, müzisyenin bestesi, ya da heykeltıraşın heykeli gibi değildir ki kitap. Ne güzel renkleri var kelimelerin, ne özel bir sesi ne de heybeti. Edebiyatın nesnesi kitaptır. Ve bir kitap ne göze indirgenebilir ne kulağa ne ele ne de dile. Bu sebeple kitabın, yani edebiyatın nesnesinin iyiliği ancak yoktan var edilir.
Yazar anlamları bulur, keşfeder, hisseder, sentezler ve onları kelimelerle tek tek yeniden yapar. Onların ne süsü vardır ne sesi. Ne “a” estetiktik ne “i” ne de virgül. Bu nedenle ancak okuyanın zihninde görülür bir kitap. Ve kimse, bir diğerinin ne gördüğünü göremeden adeta bir kör inşa ile gerçekleştirir iyiyi ve kötüyü. Anlam ancak okurun ve yazarın ortak çalışmasıyla tamamlanır. Biri oraya çekiştirir, biri buraya. Bir şekilde, en ideal ortada buluşmaktır anlam. Öyle bir buluşma yeri ki orada ne İstiklal Heykeli bulunur ne de köşede eczane. Öylesine bir niyet birliğidir olan.
Kitaplar ve Olmazsa Olmazlar!
Bir editör, ortalama bir kitap kurdundan daha fazla kitap okumuştur çünkü ortalama bir kitap kurdu yayımlanmış kitaplarla kendi skorunu oluştururken bizler onlara ek olarak, hiç yayımlanmamış kitapları da okuruz.
Sadece yazarının ve bizim bildiğimiz ne kitap dosyaları var, hiç kitap olamamış. O kitap dosyaları, neden kitap olamadılar dersiniz? Kötü oldukları için mi? Peki, yayımlanmış her kitabın iyi olduğunu, kim söyleyebilir? Peki, “olmamış” dediğimiz kitap dosyalarında neler yapıyoruz da o dosyalar “tamam şimdi oldu” noktasına gelebiliyorlar? Bir dosyada yapılması gerekenlerin ne olduğuna nasıl karar veriyoruz?
Kitapların olmazsa olmazları vardır. Bu olmazsa olmazlar bir kitaba “iyi” diyebilmek için o kadar güvenilmezlerdir ki kiminde aslında hepsi vardır ama yine “olmaz”; kiminde bazıları vardır da “olmaz”, kiminde ise hiçbiri yoktur ama “olur”. Bu sebeple, bu yazıda konu edilen iyi kitap ve kötü kitap ifadelerinin hem çok geçerli hem de çok geçersiz olduklarını belirtmek gerek. Öte yandan iyi kitap derken aslında nitelikli; kötü kitap derken de aslında sıradan ya da niteliksiz kitap denilmek istendiğini de böyle bir yazıda dile getirmeliyiz.
Nitelik de Niteliksiz de Görecelidir Çünkü Neye Göre? Kime Göre?
Öncelikle kitap dosyası, metin ve kitap ayrımını yaparak başlayalım.
Kalem dediğimiz nesne en basit hâliyle ince bir kurşun çubuğunun ahşap bir kılıf içine yerleştirilmesiyle oluşur. Ve yazmaya yarar. Yazmak eyleminin gerçekleşebilmesi için ise uygun bir zemin gerekir ki insanlık bunun için tarihin bir noktasında nihayet kâğıdı icat etmiştir. Kalem bir yazı nesnesidir. Tek başına var oluşunu gerçekleştiremez, kendini kullanacak bir ele ve aracılık edeceği kayda zemin olacak bir kâğıda ihtiyacı vardır. Yazıya gelecek olursak, yazı bazen insanın kendi içindir bazen de bir başkası için yazılır. Hatırlatıcı notlar, günlük, herkesten köşe bucak saklanan şiir defterlerimizi bunlara örnek sayabiliriz. Bir de başkaları için yazdıklarımız vardır, işte zaten bütün hikâye de burada başlar. “Öteki” için yazmak.
Öteki İçin Yazmak
Yazı derslerimin vazgeçilmez oyunlarından biri yemek tarifi yazmaktır. Her katılımcıdan, en iyi bildiği yemeğin tarifini, püf noktalarıyla birlikte yazmasını isterim. Sonra bu tarifleri hep birlikte sınıf içinde okuruz. Çok ama çok neşeli geçen bu dersin sonunda herkes bilmek ile anlatabilmek arasındaki farkları fark etmiş olur. Bu oyunu kendi aranızda oynamanızı tavsiye ederim. Yemekler karmaşıklaştıkça tarifler biçareleşir ve alınan sonuçlar hüsrana döner. Çünkü “öteki” dediğimiz şey, bizim idealize ettiğimiz bir varsayımdır. Kitapta öteki, okuyana tekabül eder.
İşte nasıl ki kurşun o ahşap tarafından zırh gibi kaplanmadıkça kalem olamazsa, metinler de etraflarını sarmaları beklenen unsurlarca kuşatılmadıkça kitap olamazlar.
Kitap, Metin, Kitap Dosyası
Kitap, bir yayıncı tarafından yayımlanmış, okura para ile satılan bir nesnedir. Kimisi iyi vakit geçirmeyi vaat eder, kimisi harika şeyler öğretmeyi, kimisi sıra dışı fikirler vaat eder, kimisi de hayatınıza büyük bir fayda sağlayacağını. Hepsi mümkündür. Nihayetinde kitap, bir üründür, satılmaktadır ve her ürün gibi onun da alıcısı vardır. Hani geçenlerde epey konusu edildi, biri “Eğer bir şeyi almaya paranız yetmiyorsa o sizin için üretilmemiştir” gibi bir şey demişti; hatırlarsınız. Bu sözü kitaplara da uyarlayabiliriz, “Eğer bir kitap size hitap etmiyorsa, o sizin için yazılmamıştır/üretilmemiştir.” Kitabı bu nedenle okursuz ele alamayız, yayıncısız da ele alamayız, fiyat/vaat/performans değerlendirmesi yapmadan da ele alamayız.
Metin mi? Metin öyle değildir. Kitap olmuş metinler kadar, kitap olmamış metinler de vardır. Örneğin bir kitap metinlerden oluşan bir metindir. Bir metin, birine bir şeyler anlatmak ya da bir mesaj iletmek için kullandığımız yazılardır, yani, birine yazdığımız bir mesaj, gönderdiğimiz bir e-posta veya yaptığımız bir sohbet, başka bir deyişle, bir düşünceyi, bilgiyi, haberi vb. ya da duyguyu başkalarına aktarmak için kullandığımız sözlerdir (niyet, amaç, kelimler, cümleler, imla kullanımı, noktalama işaretleri, boşluklar vb.) ve her zaman bir anlam taşır. Metin, ne söylediğimizin veya yazdığımızın bir bütünüdür ve başkalarıyla (öteki) iletişim kurmamıza yarar.
İyi kitap kavramına yönelik bize fayda sağlayacak en mühim konu ise şudur: Metin, benim yazıyla yaratmak istediğim anlam kadar, okuyanın (ötekinin) çıkarsadığı anlamı da kapsar.
Bu bağlamda iyi metin şu olabilir: Anlatmak istediğimin, anlaşılmasını istediğim şekilde aynen anlaşılmasını sağlayan, anlatan metin.
Bunu kitaba uyarlarsak, yazarın fikir, buluş, düşünce, yorum, tespit ve diğer birikim, gözlem, deneyim ve duyurulacak malzemelerini; tarifini önceden kendine yaptığı okura (ötekine) en az tam da kendi hissettiği, fark ettiği, etkilendiği ya da gördüğü haliyle; anlatmak istediği biçimde, en az kayıpla aktarabildiği kitap, iyi kitaptır. Bu açıdan bakıldığında, yazarın, yapmak istediği şeyi, yapabilmesidir.
Yazar bu inşa için kafa yormuş, emek vermiş ve çabalamış, kişisel edebi gustosunu da ortaya koyabilmiştir. Edebi gusto deyip geçmeyin, yazarın kendinden gurur duymasını sağlayan birinci motivasyondur belki de edebi gusto. İyi bir yazar, ömrünü edebi gustosunu metinde var etmeye harcar.
Unutulmamalıdır ki fikirler kafada çok güzel dururlar. Onları düşünmek heyecan vericidir ama iş yazmaya geldiğinde, kafamızın içindekileri, aynı güzellik ve orijinallikte, salt kelimeler, yazınsal araçlar ve boşluklarla var etmek, kolay iş değildir. Nitelim özgünlük de inşa edilecektir, orijinallik de… Dolayısıyla iyi bir kitap, üzerinde ince ince çalışılmış bir metni kapsar. O metinde yazarın aklı, muhayyilesi, hafızası, dil derinliği, yeteneği ve iradesi vardır.
Kitap dosyası ise yazarı için tamamlanmış, kitap olmaya uygun bulduğu metnidir. Bir kitabın, biz editörlere gönderilen ilk nispeten tamamlanmış hâlidir.
Bu küçük aşamaların dahi iyi kitap yolculuğunun yapı taşları hakkında basitçe bir bakış açısını sunduğunu söyleyebiliriz.
Fikirden Rafa Uzanan Yolculuk
1. İyi bir kitap biraz yazarıdır:
İlk kitabımı yayımlarken karın ağrılarıyla kıvranmıştım. En büyük korkum ise “Dağ fare doğurdu” denilmesiydi. Bir dağ olduğumdan değil elbette, kendime o kadar da bayılmıyorum. Ancak bir editördüm. Editör olarak roman yazmak başta konforluydu ama iş yayımlamaya geldiğinde, insanlığa dair ne kadar antik negatif duygu varsa hepsi içimde peyda olmaya başladı. Kendi içimde editörlük ile yazarlığı ayırmaya çalıştım (bunun için hâlâ çabalıyorum). En sonunda sektörden bir dostum şöyle dedi, “Serda sen harika bir editör olabilirsin ama ilk romanını yazan acemi bir yazarsın; kendine haksızlık etmemelisin.” Bu fikir hoşuma gitmişti ve nihayet kendime biraz daha şefkat gösterebilmiştim. Ancak editör kaslarım şunu hep hatırlattı, “Serdacığım, sen her ne kadar acemi de olsan bir editörsün; senin romanın senin kalibrenle değerlendirilir dolayısıyla sıradan bir insan için belki ortalama olan romanın sırf onu sen yazdığın için bir fiyasko olabilir.” Nitekim, mümkündür.
Bu şeye benziyor, ülkenin en iyi okullarında okumuş, müthiş hocalardan ders almış birinin üniversiteyi birincilikle kazanması bizde özel bir his uyandırmaz ama Kars’taki çobanın bunu başarması, etkileyicidir.
Yazar kitap etkileşimini şu sorular da belirleyecektir: Yazar nasıl yaşamış? Dünyasında neler var? Cebinde neler biriktirmiş, bildikleri neler? Kafası nasıl çalışıyor? Neleri görebiliyor, neleri duyumsuyor, hayatta nelere dikkat kesilmiş? Tüm bunları nasıl sentezliyor? Nihayetinde kitap, okuyana yazar hakkında bir şeyler fısıldayacak. Yazarın evrenine hayranlık duymak da iyi kitaplara dahil sanki.
Öz: Demek ki ortalama bir kitap, en az, yazarıyla aynı kalibrede olacak. İyi kitap yolculuğunda ise, kitap yazarını aşarsa bu gerçekten iyi kitaptır diyebiliriz.
Not: Yazarı bilinmeyen, şahane kitaplar da var elbette. Ne demiştik, tüm maddelerin bir aradalığı değil iyi kitabın ölçütü; maddelerin dengesi ve birlikteliklerinden doğan ahenk.
2. İyi bir kitap biraz, ondan bize kalandır:
Bir kitabın şu iki şeyden birine, sahip olmasını isteriz: Haz ya da fayda. Hazzın içine her şeyi koyabilirsiniz. Bu entelektüel haz da olabilir, edebi haz, duygusal haz da. Yani okurken bize zevk vermesi, keyif vermesi daha büyük çerçevede bizi duygusal ve entelektüel olarak etkilemesi. Belki eğleniriz o hikâyede, bize kahkahalar attırır; belki merakın hazzıdır o, belki üzüntünün… Belki sinirlerimizi bozacak kadar serttir o hikâye, belki gerçeğinden ayırt edemeyeceğimiz kadar gerçekçi. Kitabın duygularımızı tetiklemesi ve bizi içinde bulunmaktan bir şekilde hoşlandığımız kendi rezonans alanına çekmesi, iyi kitap meselesinde mühimdir.
Tabii bir de fayda meselesi var. Kimi kitaplar çok sıkıcıdır, bir sayfadan diğerine esneyerek, sıkıntıdan patlayarak geçersiniz. Hatta kimi zaman her şeyi anlamazsınız bile, “ağır” kitap derler böylesine; ancak o kitapta da en az bir fayda vardır. O, okumanız gereken bir kitaptır. Güzel olması, ondan beklediğimiz şeyler arasında değildir; bu gibi kitaplardan sadece olmalarını bekleriz. İte kaka da olsa, yine okuruz, yine okuruz. Güzel değildir ama iyidir. Nitekim Bacon da tam bu konuyu şu sözlerle anlatır: “Bazı kitaplar tadılmalı, bazıları yutulmalı ancak çok azı iyice çiğnenmeli ve sindirilmelidir.”
Kitabın ait olduğu janra, bahsi geçen haz ve fayda oranlarının geçerliliğinin birincil belirleyicisi olacaktır. Buna bir sonraki maddede değineceğiz.
Öz: Demek ki iyi kitap, okurun ondan almak istediklerini ona veren kitaptır. Haz ya da fayda… ya da haz ve fayda. Gerçekten iyi bir kitap, haz ve fayda uçlarının arasında, iyi bir ortalamada duran kitaptır.
------------------*****************------------------------
Haz Fayda
İyi Kitap Çok İyi Kitap İyi Kitap
3. İyi bir kitap biraz da kitabın kendinden önce yazılmışlar içinde durduğu yerdir.
Kitapları zamandan ve insanlık tarihinden azade tutamayız. Üstelik onları, coğrafyadan da azade tutamayız. Yayımlanan her kitap kendinden önce yayımlanan kitapların sonuncusudur. Bu şu demek, diyelim ki ben bir roman yazdım ve teması da göç. Janrası roman, alt janrası da bilimkurgu olsun. Nihayetinde benim kitabım kendi kategorisinde daha önce yayımlanmış romanlar arasında yer alacak, bu türün okurunun ilgisine, beğenisine sunulacak. O hâlde roman hem o janranın en iyilerinden sorumlu olacak -yazarın onları okumuş ve onlara vakıf olması beklenir, umulur, varsayılır- hem onlara hiç benzemeyecek hem de iyilikte, onlara yakın bir yerde duracak. Daha iyi senaryoda ise onları da geçecek ya da en azından onlara denk olacak. Bunu dünya klasmanında yakalayamayabilir elbette, bu defa da kendi coğrafyasında, sonra da kendi ülkesinde ortalamanın epey üstünde bir yerde duracak.
Öz: Benzerlerine benzeyecek ama onlara hiç benzemeyecek.
4. İyi bir kitap biraz da olandır.
İlk maddede iyi bir kitabın biraz da ondan bize kalan olduğunu söylemiştik. Şimdi ise sıra olanda yani biçim, yapı, içerik, üslupta.
Yazarın anlatısı, birimlerden ve katmanlardan oluşacaktır. İçerik, kapsam, yaratılan anlam alanı, yazarın iç görüsü ve sentez becerisi, metnin temas ettiği meselelerin rezonans değeri…
Kitaplarla ilgili en tüyler ürpertici gerçek şudur, bir kitap yayımladığınızda olan olmuştur; artık onu değiştiremeyeceksiniz, “pardon yalnız ben orada şunu demek istemiştim” diyemezsiniz. Siz diyeceğinizi dediniz, bitti. Okur da onu her bir okur adedince farklı farklı algıladı, yorumladı. Bu sebeple yazardan, işini şansa bırakmaması beklenir.
Öte yandan kitabın fiziksel bir nesne olduğunu da söylemiştik o hâlde o da gerek metinselliği gerek maddeselliğiyle fizik kurallarına tabi olduğu kadar edebiyat kurallarına da tabi olacaktır. Kapağı, sırtı, cildi, arka kapak yazısı ve ismiyle olduğu kadar içindeki boşluklar, puntolar, fontlarla da kendini var etmeye devam edecektir. Kısımları, bölümleri, başlıkları, ara başlıkları, bölümlerin dizilişi, olayların sıralaması, iç mantığı ve söz aklıyla milim milim neredeyse atomik düzeyden en büyük parçasına kadar ondan denge, tutarlılık, güvenilirlik, farklılık (bazen aşinalık), aklı başındalık, mantık ve yetenek vb. bekleyeceğiz.
Uyumsuz, dengesiz hatta neredeyse rahatsız edici bile olsa yine de barındırdığı açıklanamayan uyum ve dengenin fark edilmesi, ayırt edilmesi bizim için önemli olacaktır.
Öz: Yazar bu kitabı hangi malzemelerle yapmış? Onları hangi akıl, edebi zevk ve hünerle bir araya getirmiş? Bir kitaptaki biçim, yapı, içerik ve üslup birlikteliğinin kabul edilebilirliği, olabilirliği, tutarlılığı, tamlığı ve nadir bulunurluğu.
5. İyi bir kitapta, merkeze çekilme hissedilecektir.
İyi bir kitabın metafizik bir hadise olduğuna inanıyorum. Harold Blodgett “Kısa Öykü Tekniği” başlıklı yazısında bir öyküyü öykü yapanın ne olduğunu tanımlamaya çalışır: “Bir öykü yalnızca bir epizod, bir çizim, “dondurulmuş bir an”, bir deneme ya da maskeli balodaki bir senfonik şiir midir diye çok fazla endişeye kapılmayalım. Öykünün, her yerde tek bir merkezi amaca bağlı kalması, etkisi açısından tekil olması, olay, karakter ya da ortamın imgelemsel kavranışında sanatsal açıdan tatmin edici olması ile ilgilenelim. İşin aslına dönecek olursak, bir öykü bir anlatıdır ve tüm anlatılar, olayların dile getirilmesidir. Öykü, olaylarını bir bütün oluşturacak biçimde bir araya getirir; sanatçının hissettiği ve okur için amaçlanan bir başat etkiyi üretecek tarzda onları seçer ve düzenler.” Şimdi bu tanımı alıp bütün öykü kelimelerini kitap ile değiştirebilir ve onu kitaplara uyarlayabiliriz.
“Hepsine hükmedecek bir yüzük, hepsini o bulacak, Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak.” Yüzüklerin Efendisi’ndeki bu anlatım, kitaplar için de geçerli. Sanırım Harold Blodgett’ın söylemek istediklerini çok iyi temsil ediyor. Bir fikir ve bu fikrin içini, dışını, önünü arkasını, üstünü altını, sağını solunu donatan diğer binlerce diğer fikir. Her şey ama her şey bir özün manyetik alanı dahilinde merkeze çekiliyor. İster roman olsun ister öykü kitabı ister kurgu dışı. Merkeze çekilmeyi tesis edebilmiş kitaplar, iyi kitaplardır.
6. İyi bir kitap, bizi uçuracaktır ya da yere çakacaktır!
Tecelli anı ya da anları. Epifani, bir şeyin özünü aniden anlama veya anlamını bulma duygusudur. İyi bir kitap, bize yaşattığı böylesi anların çokluğu ve kalitesinden belli olur. Metinde olan bir şeyin, bizde bir şeye tekabül etmesini isteriz. Okumanın içindeki yaratıcı faaliyet de budur. Kitap sayesinde bizde de bir şey bir anda yaratılır, var olur, adeta tezahür eder. Tam olarak budur. Yani tecelli anı. İki zihnin, okur ile yazarın zihinlerinin birleşmesi hâlinden doğan ortak hissiyat. Ah ne güzel andır o an. Sevdiğimiz yazarlar, bu birleşmeyi en sık yaşadığımız yazarlardır. İyi kitaplar, bu yazarların ellerinden çıkar.
Bu tecelli anları çok değerli. İyi/kötü kitap kavramlarının öznelliği büyük ölçüde, epifaninin kişiselliğinden kaynaklanır.
Öz: Biliriz ki her kitap Cortazar’ın öykü için söylediği gibi olabilirlik bağlamı içinde, tutarlı ve geçerli olmalıdır. Yazarın kitapta inşa ettiği duyarlılıklar ve hassasiyetler evreninde bizimle buluşması, özel bir deneyimdir.
7. İyi bir kitap ve satış meselesi
İnsanlık her zaman umumu avam bulmaktan yana olmuştur yani bir çeşit kendini konumlandırma ihtiyacı. Bizim ülkemizde ise umumun dışında kalmak meselesi “iyi kitap” özelinde gerçekten çok önemli bir dinamiktir.
Bir grup insan düşünelim. Dünyada yayımlanmış büyük yapıtları, öncü metinleri, önde gelen yazarları, hepsini değilse de (bu imkânsızdır) binlercesini okumuş. Okurluğu, nitelikli metinlerle beslenmiş, büyümüş ve olgunlaşmış. O kadar iyi kitaplar okumuş, kitap konusunda o kadar derinleşmiş ve bu işi öylesine ciddiye almış ki yeni yazılan metinler arasında onu etkileyebilecek kadar “özel” olanlarla nadiren karşılaşıyor. Böylesi “özel” metinlerin sayısı, -yayımlanmış tüm kitaplara oranla-, onu yazanlar ve okuyanlar kadar az. İyi kitap mı hepsi, evet iyi kitap. Hepsinin besin değeri yüksek. Bunu şimdilik buraya bırakalım ve devam edelim.
En başta ne demiştik; her kitap herkese hitap etmeyecek. Bkz.: Kutsal Kitaplar.
Şimdi basit bir numaralandırma yapalım. Kitapları 10 puan üzerinden puanlayalım ve iyi kitaplar 7, 8, 9 puan alsın ve 10 puanı kimseye vermeyelim (böyledir bu iş işte, elin gidip hiçbirine veremezsin, kutsal kitaplar dahil). Ortalama, kabul edilebilir kitaplara 5,5 ve 6 puan verelim. Yüzümüzü buruşturduğumuz ama yine de ne yapalım, eh işte dediklerimize de 5 puan verelim.
Yukarıda bahsettiğimiz az sayıdaki okur profili, 7-8-9 puanlık kitapları okumaktadır. Sayıları çok ama çok ama çok olan okur profili ise 5-5, 5-6 puanlık kitapları ve nadiren 7 ve 8 puanlık kitapları okumaktadır. Öte yandan 5 puandan az puanla değerlendirilen kitapları çok ama çok az insan okumaktadır, bu kitaplar neredeyse kötü kitap diyebileceklerimizdir (ben diyemem yine de kötü kitap, keşke yazar biraz daha çalışsaydı derim).
İşin en eğlenceli kısmı, ülkemizde henüz sektör bile diyemeyeceğimiz ama hadi bu yazıda demek zorunda kaldığımız yayıncılık sektörü ve gelişmiş ülkelerdeki yayıncılık endüstrisi varlığını, güncelliğini ve tüm kârını bu 5-5, 5-6 puanlık kitaplarla sağlamaktadır. Ve tabii bir de bu yazıda adını hiç anmadığımız klasiklerden. Çok acayip değil mi?
Özellikle bizim ülkemizde edebiyat otoriteleri nefes alan Türk yazarları desteklemekten hicap duyuyor gibidirler. Bizim ülkemizde, her sektörde olduğu gibi edebiyatta da lobicilik, masa arkadaşlığı, kabilecilik vardır. Eğer kabileniz güçlüyse ve desteklenirseniz kitabınız iyi bir kitap gibi pazarlanabilir, duyulur olur. Eğer kabileniz yeterince güçlü değilse, daha da fenası bir kabileye dahil değilseniz büyük ihtimalle kitabınıza yayıncı bile bulamazsınız. Hadi buldunuz diyelim, onu tanıtamazsınız. Tanıtamazsanız, onu duyuramazsınız. Kitap, ülkemizde görünmesi en zor şeylerden biri. Çok satanların çeşitli yollarla belirlendiği ve ateşlendiği kapitalist düzende, her çok satanın iyi ya da kötü olduğunu söylemek yanlış olur. Ama iyi okurların, çok satanlara özel bir önem atfetmedikleri de bilinen bir gerçek. Demek ki bir kitabın iyi ya da kötü oluşu, satış adedinden bağımsızdır. Satış, iyi kitap araştırmamızda özel dinamiklerden biri değil.
Öz: Ortalama edebi ve entelektüel ihtiyaçları karşılayan kitaplar, dönem dönem bazı klasikler ve kütüphanelerin olmazsa olmazı listelerinde adı geçen kitaplar genellikle çok satan kitaplardır. Uzun satan kitaplar da vardır. Onlar hiçbir zaman kendi döneminde çok satan olmazlar ama her zamanda, her dönemde okurları vardır. Öncü kitaplar, rehber kitaplar, klasikler ve niş klasikler uzun satarlar. Bu bakış açısıyla, uzun satan kitaplar, iyi kitaplardır ama bazı çok satan kitaplar da iyi kitaplardır diyebiliriz.
8. Edebi Dil ve Üslup
Ben hem proje editörü hem de geliştirici editörüm. Uzmanlık alanımda şu kitaplar var: Daha işi olan kitaplar, iyi yazılamamış kitaplar, hiç yazılmamış kitaplar, başlanıp da bitirilememiş kitaplar. Vazifemin ölüyü diriltmek, hastayı yaşatmak, çocuğu doğurtmak olduğunu bilirim. Her ne kadar örnekler sağlık alanından olsa da kimi zaman mimar kimi zaman mühendis kimi zaman da duvar ustası gibi çalışırım. Gerçekten de bir kitap dosyasını iyileştirmenin sonsuz yolu vardır. Çalışkan, azimli ve sabırlı bir yazarla çözülemeyecek bir metin sorunu yoktur. Atölyelerde de her zaman dile getirdiğim gibi bir metinde sonradan düzeltilemeyecek tek şey, üsluptur. Üslup, yazarın yazarlıktaki olgunluğu, pişmişliği, olmuşluğudur ve o ya iyidir ya da değildir.
Bütün fikirler güzeldir, bütün hikâyeler anlatılmaya değerdir ancak iyi anlatılamadıklarında ne yazık ki hepsi ziyan olacaklardır.
Kıymetinin daha da bilinmesini arzuladığım Peyami Safa edebi dili anlatırken “Edebî dil, tıp dili gibi, hukuk dili gibi, matematik dili gibi hususi bir dildir. Bunları anlamak için her bir ihtisasa ait hususi bir kültüre ihtiyaç vardır. Yazı dili (mesela alelade bir mektubun dili) müşterek dildir ve bir ihtisasın ifadesi değildir,” der. Bu çok doğrudur. Her yazarın, kendine özgü bir edebi dili olmalıdır. Mesela çağrışım zenginliği, kişiseldir; hatırlama düzeni, ayrıntılar, cümle kuruluşu, söz seçimi, kişiseldir. Üslup, hafıza ve zihnin dilde başlayıp elde tezahür eden aşkıdır.
Üstelik metne kaynaklık eden edebi türü ya da bir edebi grubun (örn.: Beş Hececiler) özelliklerini taşıması gerektiği gibi aynı doygunlukta yazarın kişisel dil ve havsala hünerlerini de temsil edebilmelidir. Havsala öyle mühimdir ki seçilen kelimeleri, dizilen cümleleri, cümlelerin sıralanışı oluşturduğu gibi hepsinin özgünlüğünü, ruhunu, haslığını, anlam evrenini ve tüm bunların bir aradalığındaki benzersizliği de oluşturur. Üslup ve edebi dil, yazarın “anlam” buluşlarını gösterir bize ki iyi kitap ve buluş, dikkate değer bir birleşimdir.
Öz: İyi bir kitap biraz da dil ve anlatımdır yani dildeki zevki selimdir diyelim. Dilin olanaklarıyla kurulmuş bir iç dildir.
İyi Kitap Bazen Anlaşılır Bazen Hissedilir
Edebiyatta ve yayıncılık dünyasında iyi kitaplar kadar iyi olmayan kitaplar da var, evet. İyi kitabın hissedilen, anlaşılan bir kitap olduğunu biliyorum. Bazen sezgisel olarak bazen gerçekten aklen bazen de edebi birikimimle bir kitabın iyiliği hakkında ahkam kesme cesaretini kendimde bulabiliyorum. İyi olmadığını düşündüğüm kitaplar için kötü kitap demek yerine bana göre olmayan, bana hitap etmeyen kitap tanımını daha saygı değer ve gerçekçi buluyorum. Yeninin her zaman güzel olmayabileceğini, asimetrik bir metnin kendi içinde estetik olabileceğini, deneysel bir çalışmanın daha önce benzerinin görülmemişliğinden doğan ikircikli kabul ve ret gerilimini biliyorum.
Diliyorum ve umuyorum, söz söylemeye, anlatmaya ve kendini ifade etmeye yeni başlamış güzelim ülkemin ihmal edilmiş insanları, kendilerini öyle ya da böyle anlatmaya, devirlerinin kaydını tutmaya devam etsinler.
Yazmanın, anlatmanın iyiden ve mükemmelden daha değerli olduğunu hiç unutmayalım. Ayrıca, yazmak işinin en şahane yetişkin oyunlarından biri olduğunu da hatırlatayım. Yazar olmayı hedeflemek zorunda değiliz, bir hikâye kurmayı hedeflemek ve bu uğurda ter dökmeye hazır olmak kafi. Bu huşu vaat eden müthiş uğraş ile aramıza hiçbir otoritenin ve sözde tanrılarının girmesine izin vermemeli. Yazmak çok iyidir, yayımlamak başka mesele.
İster kendin için ister öteki için yaz. Yazmak, hepimize iyi gelecek.