18 EKİM, PAZARTESİ, 2021

James Tiptree, Jr., Feminist Ütopyalar ve Mizojini

James Tiptree, Jr. ya da gerçek ismiyle Alice B. Sheldon’ın kaleme aldığı ötekilikten cinsiyete, gerçeğin yanıltıcılığından insanın evrendeki yerine kadar pek çok konudaki eserlerinden Uzaktan Kumandalı Kız ve Houston, Houston Duyuyor Musun? novellarına dair bir yazı.

James Tiptree, Jr., Feminist Ütopyalar ve Mizojini

Yazarların mahlaslarla yazması yeni bir şey değil. Geçmişte pek çok kadın yazar yazdıklarının basılabilmesi, kendini var etmek için erkek isimleri kullanmış. James Tiptree, Jr. ismiyle yazdıklarıyla ödüller alan, hiçbir ödül törenine katılmayan Alice Sheldon da onlardan biri.

Alice Sheldon, James Tiptree, Jr. ismiyle yazdıklarıyla Hugo ve Nebula gibi pek çok önemli ödülü kazanmasının yanı sıra ayrıca Ursula K. Le Guin ile uzun yıllar mektup arkadaşlığı yapmış bir yazar ve Ursula K. Le Guin onun erkek olmadığını asla anlamamış. Yazarların hayatlarıyla değil yazdıklarıyla daha çok ilgilenmemiz gerektiğini düşünen biri olmama rağmen bunlar beni çekiyor. Bir feminist olarak düşünmeden duramıyorum bu yazarın yazdıklarına karşı oluşturduğu bir savunma mekanizması mıydı ya da yazdıklarının kabul edilmesi için bir yol muydu? Belki de yazarın beyanı olarak kabul etmemiz gerekiyordur.

İşte burada Ursula K. Le Guin’in Uzaktan Kumandalı Kız için yazmış olduğu müthiş önsözden faydalanmakta yarar var:

“Dr. Alice Sheldon, Viktorya döneminde yaşamıyor, biz de öyle. Müstear isim kullanmasının toplumsal değil kişisel gerekçeleri olduğu yönünde tahmin yürütebiliriz ve bu konu hakkında ancak bu kadar yakıştırma yapmaya hakkımız var. Fakat erkek rolünü kusursuz bir başarıyla yıllar boyunca alenen sürdürmesi, bazı yakıştırmalarımızı incelememizi, hatta büyülü bir dehşetle gözden geçirmemizi, yüksek sesli haykırışlarla, dramatik pişmanlık ve şaşkınlık jestleri eşliğinde tersine çevirmemizi gerektiriyor; bizlerin -hepimizin; okurların, yazarların, eleştirmenlerin, feministlerin, maskülinistlerin, cinsiyetçilerin, cinsiyetçi olmayanların, heteroseksüellerin ve eşcinsellerin- ‘erkeklerin yazma biçimi’ ve ‘kadınların yazma biçimi’ hakkındaki varsayımlarından söz ediyorum.”

Bu düşünceler zihnimin içinde dönüp dururken yazarın Hugo ödülü kazanan iki novellasını art arda okudum. Uzaktan Kumandalı Kız, 1974’te Hugo; Houston, Houston Duyuyor Musun? ise 1977 yılında Hugo ödülünü alıyor. Belki de yazıya  devam etmeden önce size bilimkurguya ve distopyaya biraz  mesafeli bir okur olduğumu söylememde fayda var. O yeni dünyanın içine girmekte zorlanıyorum başlarda, tekinsiz geliyor, o dünyanın sınırları çizilene kadar tedirgin oluyorum. Ertesinde ise uzun süre okuduklarımın etkisinde kalıyorum. Çünkü yeni sandığım dünya aslında bu dünyanın bir yansıması. Anlatılanlar rahatsız edici gerçekler. Okuduğum iki kitapta da benzer etkiyi yaşadım.

James Tiptree, Jr.’ın her satırından ustalık akıyor, bilinçli kelime seçimleri ile kısa kurguya, heyecanı hiç düşürmeden okuru nasıl davet ettiğini görüyorum. Adım adım takip ettiğiniz bir anlatı. Uzaktan Kumanlı Kız, reklamların yasaklandığı bir distopya, bu fikir başta çok cazip gelse de şirketler ürünlerini tanıtmak zorunda. Kapitalizm dünyayı yönetmeye devam ediyor. Bu yüzden şirketler ürünlerini kullanacak uzaktan kumandalı kızlar yaratıyor. Gerçek hayatta sevilmeyen, beğenilmeyen P. Burke, herkesin hayranlıkla izlediği Delphi oluyor. Delphi’nin aşkı tadışı çok acınası. İnsan okuduktan sonra ister istemez kadınlardan beklenilen, norm hâline getirilen tüm o güzellik kriterlerini düşünüyor. Antikapitalist bir kurgu olabilir ama feminizme daha çok hizmet ettiğini düşündüm. Kitabı bitirdikten sonra yaşadığım o zevkle yazarın başka bir kitabının aynı hissi vermeyeceğine dair bir düşünceye kapılmıştım. Yanılmışım.

“ ‘Haberler.’ Paul gülüyor. ‘Haberlerde yalnızca insanların bilmesini istedikleri şeyleri gösteriyorlar. Ülkenin yarısı yanıp kül olsa bile onlar istemediği sürece kimsenin haberi olmaz. Dee, sana anlatmaya çalıştıklarımı kafan almıyor mu? Bütün dünyayı programlamışlar! İletişim kanallarını tamamen kontrol altına almışlar. Gösterdiklerini düşünecek ve verdiklerini isteyecek hale getirmişler herkesi, istemeye programlandıkları şeyleri verip duruyorlar onlara -bu döngüye girmek de çıkmak da mümkün değil, bir köşesinden tutmak bile olanaksız. Düzeni sürdürmek, döngüyü devam ettirmekten başka bir planları olduğunu bile sanmıyorum- insanlara, Dünya’ya, hatta başka gezegenlere neler oluyor Tanrı bilir. Kocaman bir yalan ve çöp girdabı dönüyor da dönüyor, büyüyor da büyüyor ve hiçbir şeyin değişeceği yok. İnsanlar çok geç olmadan uyanmazsa yakında işimiz bitecek!”

Houston, Houston Beni Duyuyor Musun? ise biraz daha farklı, bilimkurgu bir eser fakat feminist bir ütopyanın hayali de var içinde. Güneşkuşu isimli uzay gemisindeki erkeklerin Dünya’ya dönme çabalarıyla başlıyor kitap. Ağır hasar alan araçlarıyla ne yapacaklarını düşünürlerken karşılarına çıkan bir uzay gemisiyle dünyaya dönmeyi başaracaklarını düşünüyorlar. Bu uzay gemisindeki tüm mürettebat kadın. Buna şaşırmaları bile başlı başına komik geliyor okurken, olamaz mı, mümkün değil mi diyorum. Karakterlerimiz için de başlarda bu durum çok ciddi bir sorun değil yine de yazar mizojiniyi okura yansıtıyor.

Mürettebat bir yandan tanıştıkları yeni kadınları anlamaya çalışırken bir yandan da daha önce tanıştıkları kadınlarla bir karşılaştırma yapma gayretindeler. Erkekler bir kadına hayranlık duyarken aynı kadından yola çıkarak başka bir kadını aşağılıyor. Kadınların kendi aralarındaki iletişimleri, konuşmaları, hayata dair paylaşımlarına dair bir tepeden bakma var. Tiptree, arzunun aynı zamanda kadınlar üstünde tahakküm kurma isteği olduğunu da gözler önüne seriyor. Güneşkuşu mürettabatı bu uzay gemisinde farklı tepkiler veriyor, sadece Lorimer zamanla Dünya’nın yaşadığı değişimi çözüyor. Yaşadığı şok, durumu kabullenemeyişi, duyduğu öfke ve sonunda biz olmadan yapamazsınız, yapamazdınız serzenişi çok garip ve gerçek. Patriyarka kadınların asla bir şeyi başaramayacağını düşünür, dünya erkeklerin yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır ve ancak erkeklerin varlığıyla dönmeye devam edecektir bakış açısı her satırda görülüyor. Bunu kurguya böyle ustaca ve mesafeli bir şekilde yedirmek yazarın başarısı.

İki kitabı da okurken yazara hayranlığım arttı. Yazarın derin bir hayal gücü ve keskin bir gözlem yeteneği olduğu kesin. James Tiptree, Jr. aldığı ödülleri sonuna kadar hak etmiş bir yazar. Yazıldığı dönemi de hesaba katarsak iki kitap da bize farklı dünyaların içinde de olsa değişmeyen bir olguyu sunuyor. Dünya, Uzaktan Kumandalı Kız’daki gibi kadınlar isteyen ya da kendini Houston, Houston Beni Duyuyor Musun?’daki gibi dünyayı erkeklerin var ettiğine inanan erkeklerle dolu.

İki kitap da novella, dolayısıyla oldukça kısa, koca bir dünyayı, o dünyanın gerçeklerini, şartlarını böylesine çarpıcı bir biçimde verebilmek yazarın en büyük kabiliyeti olsa gerek. Çevirmen Begüm Kovulmaz da kitapların hakkını vermiş, özellikle bilimkurgu sevenleri çok mutlu edecek iki kitabı Türkçeye kazandırmış.

​Ursula K. Le Guin’in önsözünden alıntıladığım kısma geri dönersem yazarın kendini özgür kılmak istediğini düşünüyorum. Hatta bu tavrını ölümünde bile sergilemiş, depresyonda geçirdiği yıllardan sonra intihar etmeyi tercih etmiş. Hayatıyla, özellikle ölümüyle ilgili söylenecek çok şey olabilir ama yazdıklarıyla ilgilenmemizi daha çok isterdi, diye düşünmeden edemiyorum. O tüm etiketlerden azade olarak kadınların gerçeklerine ayna tutmak istemiş ve çok da başarılı olmuş. Yazdıklarını cinsiyetin dışına taşımış. İsminin Alice Sheldon ya da James Tiptree, Jr. olmasının önemi yok. Yazdıkları çok kıymetli ve daha çok kitabı okunmalı.

0
5244
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage