Hilal Karahan yazdı... "Kadın Şairler ve Erotik Şiir üzerine naif bir deneme" diyerek... Hemen her kadın şairin açık seçik veya üstü oldukça örtülü, kapalı bir şekilde yazdığı erotik dizeler, cımbızla çekilip ortaya çıkartılabilir. Burada amaç, “bakın işte kadınlar da erkekler kadar erotik şiir yazabilir” savını ispat etmek değildir. Bence genel tabloya bakılmalı: 1990’larda başlayıp milenyumla birlikte sayıları katlanarak artan bir “kadın şair fenomeni” var. Bunlar okuyorlar, yazıyorlar, üretiyorlar, sorguluyorlar; edebiyatta, sanatta ve insana dair “her şey”de aktif rol alıyorlar…
Erotizm TDK sözlüğünde “Cinsel duygu ve isteklerine çok düşkün olma durumu, kösnüllük, erosçuluk, şehvaniyet” olarak tanımlanıyor. Cinsel kavramların kışkırtıldığı ve sömürülerek tüketildiği günümüz simülasyon sisteminde, erotik şiir yazmak oldukça modern hatta pragmatik kabul edilen bir tavır. Gelin görün ki benim gibi muhafazakâr mahallelerde büyütülmüş, yol ortasında gülmenin ayıp olduğu öğretilmiş, akşam ezanından sonra dışarısının güvenli olmadığına inandırılmış, eteklerini dizinin altına çekiştiren bir kız çocuğu, büyüdükten sonra bile üzerinden bu şartlanmaları atamıyor… Erotik sözcükler dilinin ucuna gelse bile yutkunuyor, açık seçik yazamıyor…
Şöyle sağlam bir erotik şiiri kim yazmış diye düşününce, aklıma hemen Cemal Süreya’nın “Aşk” şiiri geliyor:
“Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik” (Sevda Sözleri: 14)
Ve tabii ki Tuğrul Tanyol’un “S” şiiri:
“yeni sağılmış sütlerin tadına varıyorum
göğüslerinin arasındaki o esmer çukurdan akıyor kanım
kimsenin girmediği ıssız ormanına dalıyorum senin,
bir kaplansın! ben önünde can çekişen hayvan
bir yılanın süzülüşünü duyuyorum karanlık çalılardan
gerinen kasıklarında büyüyor bu ipeksi koku
elime değen zehir. dokununca pul pul dağılacak
gece gündüze, kılıç kınına kavuşacak
yaprağa düşen ateş nasıl tutuşturursa ormanı
ellerin bana uzanınca hayat ve ölüm beni çağırıyor” (Toplu Şiirler 2000-1971: 127)
Yukarıdaki örneklere eklenebilecek, erotizmin yerinde ve dozunda kullanıldığı, bu nedenle oldukça estetik durduğunu düşündüğüm bir sürü şiir var tarihimizde; okunduğunda içinizi bir tuhaf yapan, ister istemez gözünüzde sahneler canlandıran: Örneğin Karacoğlan, Enderunlu Vasıf, Nedim, Attila İlhan, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan, Enis Batur, küçük İskender ve Murathan Mungan’da… Gerçi erotizmin dozunu kaçıranlar da olabiliyor, okunduğunda, estetiğin ne olduğunu sorgulama noktasına götürüp getiren metinler: Örneğin, SerdarAydın’ın Aphrodisia’lar kitabında…
Kadın şairler de en az erkek şairler kadar açık seçik erotizmi kullanabilir mi şiirinde, diye merak ettiğim olmuştur. Sapho’nun ve İslamiyet öncesi Arap şairelerin yazmış olduğu birçok örnek var aslında… Oysa bizde, Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında, kadın şairler bırakın erotik şiiri, aşk şiiri yazdığı için bile cezalandırılmıştır… Kocası tarafından dövülmüş, kirpikleri kesilmiş, toplumda aşağılanmıştır… Bu durum günümüzde farklı mıdır acaba? Toplum, kadınların müstehcen duygularını bu denli göze sokmalarına hazır mıdır?
Benim şiirimde erotizm hiçbir zaman ön planda olmadı mesela. Muhtemelen yetiştirilme tarzımdan olsa gerek; sevmek, sevişmek benim için hep mahrem kaldı. Cinselliği daima üstü örtülü yazdım; hatta yazamadım da hissettirmeye çalıştım… Bu erotizm sayılır mı? Sanmam, ama yine de şiirimden birkaç örnek vereceğim:
“kum saati unutuyordu incelikle seni seviyordum
anlarını: yeni yıkanmış bir sabah, gitme daha erken
bir akşam. kocası şehre gelmiş kadınların soluğu
itinayla soğuyordu: tabakta yarım bırakılmış
ön sevişme, oksitlenmiş dudak izleri, ıslak,
ağrılı giyilmiş bol kazak, ilginin üzerinde
söndürülmüş salem light, saygıyla öpülmüş parmak
uçları, kaçak bakışları saklamış saksıdaki çatlak:
bir aileye ait olmanın, kirpiğin altına yerleştirdiği
güvenli, sorumlu boşluktan, fark edildikçe gizlenmiş
tutku, naftalinleyip ellerini çekmecelere sermiş.“ (Giz ve Sis: 9)
Seksi ve seks sonrası rehaveti anlattığım yukarıdaki dizelerde, seks o denli gizlenmiştir ki sadece belli belirsiz hissedilir, ancak anlatılmaz…
“pencere pervazı ciğeri parçalanarak üç kere öksürdü.
muhtemelen yağmuru sevmiyordu
azaldığını duyan bulut.
sıvazladı kaslarını retinasıyla ve arzuyu anımsadı
kadın, anımsamak tuzunu çıplak kayalıktı
vantuzunu açık ağzının,
acıyı bilmekti acı veren.” (Giz ve Sis: 53)
Arzulu bir French öpücüğünü yazdığım yukarıdaki dizelerde, bu eylem özlemin ve ayrılık acısının ardına o denli gizlenmiştir ki neredeyse hiç hissedilmez…
“gürültüyle anımsarız balkona oturunca gün üşümüş
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca devrilir birbirine iki tren!
yine elimizi yıkamadan, üzerinizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.” (Gecikmiş Mumya: 11)
Soğuk bir kış günü, ısınmak için birbirine sokulmuş iki insanın, salonun ortasında, daha üzerlerini soyunmadan seviştiğini anlatan yukarıdaki dizelerde, buna belli belirsiz değinilip geçildiğinden, şairin niyeti hiç mi hiç anlaşılmaz…
İtiraf etmeliyim ki erotizm noktasında çoğu kadın şair benden çok daha cesur yazıyor… Sevişmeye sevişmek diyor, öpüşmeye öpüşmek, orgazma orgazm… Örneğin, seksten aldığı zevki olduğu gibi anlatıyor Ayten Mutlu “Orgazm” şiirinde:
“ıslak bir gemi
boşaltıyor birden bire yükünü
gidilmedik bir adanın çığlıklı sahiline
karıncalar dolaşıyor bedenimi
kışlık erzaklarını taşıyor gibi
hiç bitmeyecek bir mevsimin
ışık yüzü görmemiş kilerlerine
yavaş yavaş çekiliyor sular
kumlara karışıyor tüm hücrelerim
titreşiyor gökkuşağı tüm renkleriyle
gövdemin en ıssız ülkelerinde
ölümü bir kez daha yeniyor beynim” (Ochii Istanbulului: 54)
Sahiden cesur yazıyor kadın şairler; toplum yapısını göz önüne alırsak, bazen erkeklerden çok daha cesur yazdıklarını düşünüyorum… Örneğin Çiğdem Sezer, “Kalbim Buna Ağlıyor” şiirinde, hiç korkusuz, destursuz sevişmeyi imgelerle beziyor:
“tuzumu emiyor suyumu çekiyor kumumu götürüyor
koynumdaki yara izine gömülüyor
(…)
gözlerin yanıyor ayakların titriyor ellerin
dünyaya tutunma telaşında
kalbindeki ağacın dalını kırıyorsun
(…)
ben sana bakıyorum denize bakar gibi
bir dalga gibi sen kıyılarıma patlıyorsun” (Denizden Geçme Hâli: 22)
Kadın şairler, cesur şiirler yazdıkları gibi, yaşadıklarıyla yüzleşmede, kendini kabullenmede ve yaşadığını dürüstçe yazabilmede de cesurlar… Örneğin tek gecelik bir ilişkiyi ve bundaki tutkulu zevki olduğu gibi dizelere akıtıyor Eren Aysan “Çay Quarteti” şiirinde:
“ne yapsam, nasıl etsem
gövdeni yatağa sürükleyip
bir gelincik tarlasından kan çıksam
uzatsam göğüslerimi kahırdan haleye
durmadan kamyonlara yük taşısam
saatte 180 km hızla
mucizeyle tenhalara dalsam
ne yapsam, nasıl etsem
iyi bir kaptan değildim zaten
gemimi dipsiz vurgundan korusam
bütün gece incelmiş çarşafı
sırtıma yelken çaksam
bu geceden sonra
seni hiç aramasam” (Dize Dergisi, Mart 2005)
Eren Aysan, kentli kadın cinselliğine ve erotizme bolca yer veren, oldukça cesur şiirler yazıyor. Örneğin “Zor Zamanlara Gazel” şiirinde yaptığı çapkınlıkları anlatıyor:
“Uzağında artan çizgiler alnımda
Geçtim bill-bordlara yattığım adamları yazarak” (Dize Dergisi, Şubat 2006)
Ve “Yenilgi” şiirinde ise pornografiyi en büyük eylem ilan ediyor:
“ne zaman pencereyi açsam duvarda
- pornografi en büyük eylem yazıyor!” (Vesikalık Fotoğraf: 12)
Şiirlerinde erotizmi sık olmasa da örtülü bir biçimde kullanan bir başka şair, Şükran Belen. Onun “Soğuk Leke” şiirinden bir alıntı yapmak istiyorum:
“söylemiş miydim boynumdan sırtıma akan kum saatiydin
bekledim bekle dedim gözünü çeviren baykuşa kopan
kirpiklerimi taktım ağladım ağladı kirli aktın aktım zambak!
(…)
söylemiş miydim sen yokken ben kendimle yattım
büyüdüm…” (Son şiir dosyasından…)
Erotizmi oldukça dozunda ve örtülü yazan bir diğer şairse Aydan Yalçın; “Kekeme Aşk” şiirinde, sevişmenin ateşiyle sesleniyor sevgilisine, yanakları al al:
“sevgilim!
sevişmek seninle
kızgın bir harman yeri
bir sarı sıcak
(…)
sevgilim!
korkumu öp, derinlerinde uyut beni
yaralarımı uzun bir nehirle sar” (Gül Makası: 73)
Erotizmi yerinde ve dozunda kullanan bir diğer şairse Nurduran Duman; “O an” şiirinde, sevişmenin hazzını bakın nasıl anlatıyor:
"Bir bedene tutunup geçiyorum
Başka bir bedene
Yaprak ellerim
Yumuşak…
Haz.
O tene tutunup iniyorum
Başka bir tene
Sürüngen dilim
Islak…
Tuz.” (Yenilgi Oyunu: 60)
Erotizmi üstü oldukça kapalı ve imgesel bir şekilde yazan bir başka şairse Gonca Özmen; “Sanki Yokum” şiirinde, sevgilisine şöyle sesleniyor:
“Beni böyle ıslak sev
Gizimi dağıt
(…)
Ahşap bir kapı
Açılıyorum sana” (Belki Sessiz: 35)
Ve “Küskün” şiirindeyse sevgilisine barış çağrısı yapıyor:
“Beni öpersen dağılır zaman
Avlun olurum arsız otun” (Belki Sessiz: 37)
Örnekler çoğaltılabilir. Hemen her kadın şairin açık seçik veya üstü oldukça örtülü, kapalı bir şekilde yazdığı erotik dizeler, cımbızla çekilip ortaya çıkartılabilir. Burada amaç, “bakın işte kadınlar da erkekler kadar erotik şiir yazabilir” savını ispat etmek değildir. Bence genel tabloya bakılmalı: 1990’larda başlayıp milenyumla birlikte sayıları katlanarak artan bir “kadın şair fenomeni” var. Bunlar okuyorlar, yazıyorlar, üretiyorlar, sorguluyorlar; edebiyatta, sanatta ve insana dair “her şey”de aktif rol alıyorlar… Erotizm de hayatın insana değen bir parçası… Doğal olarak “her şey” onların şiirine girdiği gibi, erotizm de giriyor. Ama benim gibi utangaç ve çok kapalı bir şekilde, ama açık seçik… Bu nedenle şiirimizin onlarla zenginleştiğini düşünüyorum.
Kaynaklar:
Cemal Süreya, Sevda Sözleri (Toplu Şiirler), Can, İstanbul 1984, 238 sayfa
Tuğrul Tanyol, Toplu Şiirler 2000-1971, Genişletilmiş 2. Baskı, YKY, İstanbul Mart 2008, 276 sayfa
SerdarAydın, Aphrodisia’lar, Şiiri Özlüyorum Dergisi ek yayını, Ankara 2011, 60 sayfa
Hilal Karahan, Giz ve Sis, 2. Baskı, Mühür, İstanbul, Haziran 2010, 80 sayfa
Hilal Karahan, Gecikmiş Mumya, Mühür, İstanbul, Haziran 2010, 79 sayfa
Ayten Mutlu, Ochii Istanbulului, Çeviren: Niculina Oprea, Editura Ramuri, Romanya 2012, 128 sayfa
Eren Aysan, Dize Dergisi, Mart 2005, 4 sayfa
Eren Aysan, Dize Dergisi, 2006, 4 sayfa
Eren Aysan, Vesikalık Fotoğraf, Yasak Meyve, İstanbul 2008, 40 sayfa
Aydan Yalçın, Gül Makası, Yazılı Kâğıt, Ankara Ocak 2013, 75 sayfa
Nurduran Duman, Yenilgi Oyunu, Yasak Meyve, İstanbul Kasım 2006, 70 sayfa
Çiğdem Sezer, Denizden Geçme Hâli, YKY, İstanbul Nisan 2009, 90 sayfa
Gonca Özmen, Belki Sessiz, YKY, İstanbul Şubat 2008, 76 sayfa
Kaynak: "Kadın Yazarların Erotik Yazma Özgürlüğü" dosyası, Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi, Ekim 2013