Kalp ile zihin arasında rüyalar ve sanrılar ile örülmüş gizli geçidi keşfedip bu geçidin ruhunu kendine özgü üslubuyla anlatan Haruki Murakami bu kez Kadınsız Erkekler isimli kitabıyla selamlıyor okurları.
Murakamiseverler tarafından uzun zamandır sabırsızlıkla beklenen kitap, kısa sürede onlarca baskıya ulaşmasının yanında büyük bir ilgiyle karşılandı.
Evvela şunu söylemek gerekir ki, bu kitap alışıldık Murakami romanlarının özünü teşkil eden ana renklerin bir bileşkesi olmuş. Farklı vücutlara ait organların bir süre sonra isyan edip bir araya gelerek bağımsızlıklarını ilan etmeleri de diyebiliriz bu duruma.
Kitabın içindeki yedi öykünün her biri müstakil kısa bir roman tadı sürüyor, dimağa. Zaten karışık olan kadın-erkek ilişkilerinin modern zamanların curcunasına eklemlenmesiyle oluşan hastalıklı hâli derinlemesine sorgulayan Murakami, Freudyen bir izlek tesirinde karakterlerin bilinçaltına, içgüdülerine, ergenlik dönemlerindeki krizlere, çıkmazlara, patolojik bir vaka halinde sunulan aşk mefhumuna, korkulara, kaygılara soğukkanlılıkla dokunuyor.
Öykülerin balkonunda tanıttığı karakterlerin geçmişlerini, evin arka odaların kapılarını açar gibi açıp kurgunun merkezine 'kadın' figürünü koyarak hayatın doğal seyrini yer yer imalarla bozarak sıradan fakat bir o kadar büyülü cümlelerle resmediyor.
Yazar, Modern Japonya'da akan yaşamı törpülemeden, karakterlerin içinde çırpındıkları bir dekora dönüştürmüş. Aşkın izdüşümlerini, erotizmi sonuna kadar kullanarak anlatırken, öykülerin kurbanını terk edilen erkeklerden seçmiş. Erkeklerin binlerce yıldır çözemedikleri hem fizyolojik hem de psikolojik olarak karışık olan kadın olgusunu elindeki fenerle aydınlatıp, saydamlaştırarak izah etmeye çalışmış. Bu noktada başarılı olduğu su götürmez bir gerçek. Elbette Murakami'nin olmazsa olmazı müzik ve dahi Beatles yine karşımıza çıkıyor, arka fonda çalan ve kurguyu yumuşatan bir ritimle.
Kadınlar niye aldatır?
Kadınlar niye terk eder?
İlkel benlik ve ergenlik
Saklı geçmiş/ Kayıp gelecek
Tekdüze ilerleyen hayatların kör noktaları...
Gibi yığınla dilemmayı, aşkın patolojik boyutu içinde eriterek, çoğaltarak klasik Murakami cümleleri ile okuyoruz. Hayata geç kalmışlık hissi ile hareket eden ve aşkın yıkıcı etkisine maruz kalmış karakterleri, Kafkaesk bir teknikle anlatan yazar, Doğu masallarından tutun da Bofa balıklarının ansiklopedik yaşamlarına kadar göndermeler yaparak işlemiş.
Sonuç olarak Kadınsız Erkekler terk edilmiş kurban konumundaki erkeklerin katilleri olan kadınlar ardından yaktığı yedi modern ağıtın kurgulanmış hali diyebiliriz. Her öykü boyandığı farklı renkler ile okuru ateşli bir hastalığa yani aşka tutulmuş karakterleri izlemeye bu ağıtları bölüşmeye davet ediyor. Kolektif bir bulantıyı, sarsıcı bir üslupla okuyoruz kitaptan. Murakami yine yapmış yapacağını...