29 TEMMUZ, CUMA, 2016

Kararsız Kurbağa Eşliğinde Tilki İle Keçinin Söyleşisi

Her yazınsal ürün özünde "deneysel" midir? Yoksa "Deneysel Edebiyat" diye bir şey söz konusu değil midir? Berryman, Roubaud, Thomas Mann, Roussel ve Calvino üzerinden bir deneysel edebiyat sorgulaması...

Kararsız Kurbağa Eşliğinde Tilki İle Keçinin Söyleşisi

KK: Bilemiyorum, vardır da denilebilir, yoktur da. Gerçekten bilemiyorum.

K: Bana kalırsa yoktur: "Deneysel Edebiyat" diye bir şeyden sözedilemez; çünkü bir anlamda her yazınsal ürün özünde deneyseldir.

T: Bir kategoriden söz etmiyoruz ama. “Deneysel”in burada bir sıfat olarak kullanıldığını unutmamak gerekir. “Bağımlı”, “güdümlü” edebiyat denilebilmişse, “littérature potentielle”den söz açılabilmişse, “deney” ile “yazın” arasında bir ilinti kurulabilir. Ben en azından kurulabileceğini düşünüyor, dahası kuruyorum da.

KK: Bilemiyorum, gerçekten bilemiyorum, kurulabilir kurulmasına ama kurulmayabilir de.

K: "Deneysel Yazın" başlığı altında ayrıca toplanabilecek ürünler mi var, her metnin tasarlanmasında ve gerçekleştirilmesinde devreye giren deneysellik gizilgücünün ötesinde? İlk “sonnet”leri yazan da, Ronsard da deneysel bir girişim içindeydi bence.

T: Deneyi, deneyselliği tanımlama çabasına girişmek en doğrusu olacak sanırım. Her yazı çalışmasının çekirdeğinde payı olan bir deneysel gizilgüçten dem vurmak, söz gelimi her “sonnet” yazarının deneysel bir işlem yürüttüğünü ileri sürmek kulağa hoş geliyor ama, diyelim ki iki çağdaş şairin, Berryman ile Roubaud’nun bu türde verdiği ürünlerin tasarlanma sürecinde taban tabana zıt verilerden yola çıktığını gözden kaçıracak mıyız? Berryman, ikizi kıldığı yarı-kurmaca birinin içinden, “sonnet” geleneğinin alışıldık kalıplarına yan çizen bir yaşam öyküsel soruşturmaya yönelmiştir Dreamsongs’da. Roubaud, buna karşılık, “sonnet”nin tarihsel güzergâhı ve teknik evrimi hakkında deyim yerindeyse metasonnet’ler kurar, bir tür üst yazıyla. Bir ölçüsüzlük içinde yaşamayı ve yazmayı seçmiş Berryman’in girişimiyle -matematikçi olmasının payını unutmaksızın- ölçü ile bir bakıma laboratuvar soruşturmasına giren Roubaud’nunkini bir tutamayız herhalde. Berryman için bir seçim, bir çözüm yoludur “sonnet”; Roubaud için olanaklarını ve gizilgücünü kurcalamak üzere kobayı seçtiği bir kalıp ve biçim çeşitlemesi.

KK: Evet, olabilir, bu iki yaklaşım arasında bir fark olduğu kesin.

K: Kesin olan bir farkın olmadığı. İki şair de, her şiirin üzerinde çalışmaya, yazı öncesi ve sonrası işlemleri yürütmeye koyulduklarında, bir deney yaşantısı kurmuşlardır.

KK: Olabilir, evet, böyle de bakılabilir.

T: Önce metinlere, arka-hikâyelerine eğilmek önemli. Bir fikirden yola çıkınca, o fikrin her duruma uygun olduğu görüşü insanı rahatlatabilir şüphesiz. Berryman’in de, Roubaud’nun da sonnet’lerini okumam gerekmez diyorsunuz, bu düşünceyi savunmak için. Anlamasına anlıyorum bu tavrı, gelgelelim aynı “kanaat”ı paylaşmıyorum. Deneysel yazı, bir dizi ön karara dayanır; bu karar tipolojisi, yazın türlerinde (ama şiir, anlatı, ama deneme) yazarın yazma öncesi arayışlarına, buluşlarına, çatı çalışmalarına pek benzemez: Tanımlanmış, çerçevesi netleştirilmiş bir hedeften yola çıkar deneysel yazı, bir kanıtlanması gerekir (c.q.f.d.) “problem”den hareket etmiştir. Oulipoculardan çok önce, Raymond Roussel’in yazma “procédé”lerinden sözettiğini görüyoruz. Nedir “procédé”? Sözcükler, birden fazla karşılık getiriyor önümüze: İşlem, yol, yordam, usûl, düstur, biçim... uzayıp giden bir liste. Yazınsal yazı, yazarı ne düşünmüş olursa olsun önceden, yola düşünce biçimini alır, pek çok bilinmezin arasından geçerek bütünlenir. Deneysel yazı, yol yordamı konusunda kesin kararlı olmak durumundadır; çünkü burada denenen zaten yolun-yordamın kendisidir. Perec, hiç “e” harfi kullanmadan bir roman yazmaya kalkışmışsa, bir aşamada, “romanın akışı beni “e” harfini kullanmaya zorladı” diyemez; demesine der de, ilk amacı hepten gözden çıkarmayı kabullendikten sonra o yöne sapacaktır. Deneysel yazı, bir ön amacın, bir hedefin kesin başarısını ya da bozgununu getirir önümüze.

KK: Doğru!

K: Değil! Her metin, her kitap bir ‘nokta’dan hareket eder zaten; yazarın hiçbir tasarı/m kaygısına bulaşmaksızın yazmaya koyulduğu görülmüş müdür?

KK: Doğru!

T: Neresi doğru? Şöyle bakalım: Thomas Mann, Doktor Faustus’u yazarken, bir yandan da romanıyla ilgili bir günlük tutmuştur; tıpkı Gide gibi. Bir kitabın önce fikrinin doğması, ardından bir ilk çatı çalışması yapılması, deneysel bir boyut taşımaz. Buna karşılık, Roussel’in Kimi Kitaplarımı Nasıl Yazdım?'da (1936), Calvino’nun Kitaplarımdan Birini Nasıl Yazdım'da (1984) sundukları çerçeve, Mann ya da Gide örneğiyle karşılaştırılabilir gibi değildir: Her iki metinde de, yazarın yetkin, eksiksiz fazlasız çerçevesi çizilmiş bir projenin peşine takıldığını görüyoruz. Yapılması gereken önceden bellidir deneysel yazıda.

KK: Bu da doğru aslında!

K: Anlaşamayacağız.

T: Anlaşmak şart değil. Kendi payıma, “deneysel edebiyat” tamlamasını yadırgıyorum; “littérature potentielle” tamlamasını da. Öte yandan, yazı’nın deneysel boyutunun yumuşak açılımlar getirdiğini düşünüyorum. Genellikle bir “humour” payına da rastlanıyor bu girişimlerde, ki her zaman ciddiyetten ölmenin yararlı olmadığını da anımsatabiliyor okura. 

Görseller: Andreas Levers ve Julieanne Kost

0
6831
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage