Hem okuyanın hem çizenin karikatür algısında farklı bir üslupla yeni bir alan doğuran ve insanları buna alıştıran; Uykusuz, Penguen, Karakarga dergilerinden sonra ikinci çizgi kitabı Yine Öyle Hissettiğinde’yi okurlarla buluşturan Cem Güventürk ile kitabını ve yakında başlayacak olan sergisini konuştuk.
Yeni bir üslup yarattın ve okurlara bunu alıştırdın. Bilinen karikatür tanımını değiştirdin aslında. Fikrin ilk gelişinden bugüne neler oldu?
Benim için de yeniydi, en başta bu değişimi kendime de kabul ettirmem gerekiyordu, 10 seneye yakın bir amatörlük sürecinden sonra artık “daha kaybedecek bir şeyim yok ki" diye düşündüğüm dönemlerde ürettiğim işlerdi. Böyle bir tarzı okuyucuya kabul ettirmek ayrıca bir zorluktu. Yeniye karşı biraz daha kapalı bir tutumumuz var çünkü, hemen benimseyemiyoruz ama ilk günden bugüne kadar benim için inanılmaz ilerledi, tahminimin çok ötesinde hızlı ve iyi gelişmelerle dolu oldu. Askerden yeni geldiğim umutsuz ve biraz kayıp hissettiğim dönemde “ya tamam nasılsa bir şey olduğu yok artık vazgeçeyim bu işten” dediğim aşamadan bu zamana kadar gelen kısım tarif edilebilecek bir şey değil benim için. Bir nevi işlerin bu boyutlara ulaşacağına ihtimal vererek yaptığım şeyler değildi. Bu tarzda yaptığım ilk işlerde de düşüncem bu yöndeydi, herhalde yine eli boş dönerim diyordum. Bana da sürpriz olan bir yola açıldı bu kapı. İçinde bine yakın karikatür, iki kitap, köşeler, söyleşiler, imzalar ve şimdi bir de sergi biriktirmiş oldu. Şu anda “iyi ki hiç vazgeçmemişim” diye çok sık tekrarladığım çok güzel zamanlar geçiriyorum, bir şeye verdiğiniz emek çok önemli nerede ve nasıl olursa olsun bunun karşılığını bir şekilde alıyorsunuz.
İşlerini çizginin dışında yaptığın için, ilk başlarda okuyanların, dergilerdeki ustaların yaklaşımı nasıl oldu?
İlk kez gören biri için zor şeyler aslında, yani uzun zamandır okuyanlar için de öyle; çünkü mizah dergilerinin de kendilerine has renklendirmelerinden tutun balonların fontuna kadar bir nevi kimlikleri vardır. Bu görsellik anlamında o kimliklere zıt düşen de bir şey. İlk etapta çoğu okuyucudan gelen yorum da buna paralel oldu, birçok kişiden “ya bu ne falan" diyerek önyargılı bir yaklaşımın olduğunu, bunun zamanla kırıldığını duydum. Ustalar da benzer görüştelerdi, ilk dönem fikir ayrılıkları olmuştu diye hatırlıyorum ama ilk bakıştaki görsel çarpıcılığın o “ya bu ne” serzenişinin aslında bir avantajı olduğunu da düşündük. Öne çıkan çalışmalar olması merak uyandırıcı bir çekicilik oluşturuyor bir süre sonra. Okuyucunun böyle bir tarza ısınması zordu, riskliydi ama zaten böyle işlerde o macerayı çoktan göze alıyorsunuz.
Dergilerin periyodik olması bu konuda sana avantaj kattı mı peki? Alışılmışın dışında olan çalışmalara okuyanın alışması açısından önemli bir durum çünkü.
Kesinlikle, dediğim gibi özellikle kemik okuyucu hemen kabul edemiyor yeni bir çizgiyi yeni bir ismi. Haftalık olması, durumu çok değiştirdi daha fazla fırsat bulma ve kendimi daha fazla gösterebilme şansıydı bu. Sonuçta okuyucuyla bir karikatür aracılığıyla konuşuyorsunuz. Bir şeyler söylüyorsunuz, bir bağ kuruluyor. Sporcu gibi düşünürsek daha fazla forma şansı daha fazla maç demek, kendinizi daha sık gösterip hatırlatacağınız bir takvim, ama aynı zamanda kötü kullanıldığında dezavantaj haline dönüşebilecek de bir durum. Bana bu tempo iyi geldi diyebilirim, elbette ki zordu ilk etapta ama okuyucuyla o bağı kurmak için gerekli olan böyle bir periyottu.
Bu konuda sürekli yeni kompozisyonlar üretiyorsun. Değişik ruh hallerini dış sesle bütünleştirip okura sunuyorsun. Yaptığın tespitlere karşı genelde nasıl tepkiler geliyor?
Çok iyi tepkiler alıyorum, çok kıymetli benim açımdan. Boşa kürek çekmediğimi hissettiren çok güzel bir his okuyucudan böyle geri dönüşler almak. “Biz de bunu yaşıyoruz ama hiç bu açıdan bakmamıştık” diyorlar, “benim de başıma çok sık gelen bir şey ama böyle anlatmayı hiç düşünmemiştim” diyorlar. Gelip derdini anlatanlar oluyor, “çizimlere baktım yakın buldum biraz konuşabilir miyiz” diyip içini dökenler oluyor, bu samimiyetten yola çıkıp yapılan söylenen şeyler tabii, ben de bu tepkileri çok içten buluyorum. Sonuçta o karikatürler aracılığıyla söylediğiniz şeyler birilerine ulaşıyor, bir şeyler hissettiriyor, aranızda bir dil oluşuyor okuyucuyla, onlar da bu samimiyeti hissediyor yakın görüyorlar kendilerine.
Karikatür matematiği olmayan bir alan, bir anda gelen fikirle çiziliyor çoğu kez. Ancak bunun dışında pratiğini arttırmak için çeşitli okumalar ya da çalışmalar yapıyor musun?
Karikatür çok maceralı bir alan, gerçekten içinde çok fazla zorluk barındırıyor; çünkü her şeyin içinde olmanız gerekiyor. Belli ünitelerden değil de kitabın tamamından sorumlu olduğunuz bir sınav gibi. Sürekli antrenmanlı olmalısınız, form tutmalısınız. Evet zor ama bence işin güzel kısmı bu. Çünkü her şekilde çalışıyor olabiliyorsunuz, belli bir alanınız, saatiniz olmuyor, çünkü sizin için süreç hep devam ediyor. Hayatımın çoğu kısmında bunu da kullanıyorum aslında, hiç alakam olmayan şeyleri araştırıp dur ya bu benim işime yarar diyebiliyorum veya çevremdekiler niye bunu izliyosun/dinliyosun dediğinde “çalışıyorum” diyebiliyorum, çoğu zaman güzel bir kılıf da olabiliyor benim için.
Yine Öyle Hissettiğinde’nin girişinde Selçuk Erdem’in kitap hakkında güzel bir yorumu var. Ustalardan yorum almak olumlu ya da olumsuz seni nasıl etkiliyor?
Çok önemsiyorum tabii ki, sonuçta bu usta çırak ilişkisinin devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Birçok karikatür üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz, hatta bunlar yer yer oldukça sert eleştiriler de olabiliyor. Böyle gelişiyorsunuz zaten, önsöz konusunda başta aslında biraz çekinmiştik, çünkü karikatür kitaplarında genelde önsöz kullanılmıyor, aynı zamanda kitabı ve işleri iyi özümsemiş iyi anlatan bir metin olması gerekiyordu. Selçuk Erdem’den öyle bir önsöz geldiğinde gözlerim doldu. Bizzat oturup kendi yaptığım işleri anlatsaydım onun kadar net, doğru aktaramazdım diye düşünüyorum. Yine Öyle Hissettiğinde’nin kitabının önsözü olarak hem de serginin tanıtım metninde kullandığımız çok güzel ve benim açımdan gurur verici bir metin oldu.
Bildiğim kadarıyla ağırlıklı olarak Penguen’deki çizgilerin yer alıyor kitapta. Ayrıca hiç yayımlanmamış olan çizgiler de var mı peki?
Genelde dergi formatından seçtiğimiz karikatürleri kullandık. Kitapları belli bir çizgide tutmaya çalışıyoruz çok o formatı bozmak istemedik ama sergide daha çok işin mutfağını gösterelim istiyoruz. Eskizleri notları yaratım süreçlerini daha şeffaf şekilde anlatacağımız farklı bir konseptte hazırladık.
Dijital dünya hayatımıza bir hız kattı, okurların da bakışı değişti bu konuda, yeni çalışmaları daha çabuk istiyorlar artık. Senin yedekte yeni bir dünyan var mı?
Ben bu konuda taleplere yanıt vermeye ve elimden geldiğince çabuk davranmaya çalışıyorum. 2015 mayısından beri profesyonel anlamda çizen biri için iki buçuk, üç sene içerisinde fazlasıyla üretmeye gayret ettim. Uykusuz’daki haftalık temponun yanında Kafa’ya da çizgi-öykü tadında şeyler hazırlıyorum. Ama gerçekten çok hızlı ve yorucu bir mecra internet, dijital dünya. Çok hızlı bir tüketim var, buna ayak uydurmak uzun vadede üretkenliği kötü etkileyebiliyor.
2008’den beri çiziyorsun. Çizgindeki konular da metinler de zaman içinde değişiyor. Siyasi bir mesaj kaygısı taşımıyorsun ya da sadece espri üzerinden gitmiyorsun. Tespitle beraber metni çok güzel birleştiriyorsun. Daima bu doğrultuda mı gitmeyi planlıyorsun?
Hayata bakışım dünyaya yaklaşımım elbette ki değişim gösteriyor, bununla beraber sanattaki değişim ve ilerleyişi de iyi izlemek gerekiyor. Bunun işlerime olgunluk olarak yansıdığını hissediyorum. Yaptığım işi daha iyi nasıl yapabilirim? kafamın içinde sürekli dönüp duran bir soru, bu anlamda daha da sadeleştirmeye çalışıyorum işlerimi, hem söylediklerimi hem çizimlerimi daha doğru anlatma, daha doğru gösterme konusunda kendimi daha da eğitebilmek istiyorum. Sadece karikatürle sınırlı kalması istediğim bir şey de değil, daha farklı mecralarda da farklı şeyler üretmek istiyorum. Bir çizgi roman planım var, bu sefer film gibi uzunca bir hikâye anlatmak istiyorum, üniversiteden kalma deneysel bir kısa animasyon filmi yapma fikrim var. Elbette ki kendi tarzımı bunlara adapte ederek üretmek istediğim şeyler. Bazı zamanlarda sadece karikatürle devam etmenin bir süre sonra beni de tatmin edemeyeceğini düşünüyorum. Farklı alanlarda da ilerlemek istediğim bir kariyer planım var.
Bir dış ses edasıyla hazırlıyorsun karikatürlerini, bu alışılmışın dışında bir çalışma tarzı aslında. Ayrıca nokta atışı tespitler var, bu durum okuru daha mı kendiyle barıştırıyor?
Okur kendinden bir şeyler görmek istiyor, samimi olmanızı istiyor, cesur olmanızı istiyor. Artık belli bir seviyede olduğunu düşünüyorum dergi okuyucularının, iyiyi ve kötüyü çok iyi ayırt edebiliyorlar. Gerçek olmayanı seçebiliyorlar, ben karikatürlerimi günlük yazar gibi yapmaya karar vermiştim bu işin en başında. Kendime objektif bakıp cesur ve içten olmayı istedim, okuyucu kendinden bir şeyler buldu, bir şey hissetti ki bu benim için en kritik nokta. Nitekim bundan üç dört sene öncesine kadar ben de bi dergi okuruydum, o pencereden bakmak çok önemli. O samimiyeti bulabildiğim çizerleri okurdum önce, ben de okuyucu tarafından ilk açılıp okunan çizerlerden olmak istedim. Sonuçta bir anlamda arkadaş oluyorsunuz okuyucuyla, ben bu arkadaşlığı sadece komiklik üzerinden yapmadım, arkadaşınızla sadece geyik yapmıyorsunuz, yeri geliyor dertleşiyorsunuz, birilerini çekiştirmek istiyorsunuz, bir şeyler danışmak istiyorsunuz, bazen bir derdinizi anlatmak istiyorsunuz. Ben bunu yaptım, okuyucunun sadece onu güldüren arkadaşından öte bir yerde olmak istedim.
Çizgi üzerine olan dergilerin kapanması sizin çalışma alanınızı daha çok zorlaştırıyor. Bu konuda dergi olmazsa, şu alanda çalışmalar yapılabilir dediğin alternatifler var mı?
Bunun bir dönem olduğunu düşünenlerdenim. Sonuçta mizah dergileri de popüler kültürün bir parçası, yükseldiği veya inişe geçtiği zamanların olması çok normal. Bu dönem de onlardan birini yaşıyoruz, ileriki bir dönemin değişkenlerine göre mizah dergiciliğinin tekrar yükseleceği fikrindeyim. Sosyal medyanın amansız yükselişi tabii ki etkiledi ama çizerler olarak biz de o alanları kullanıyoruz, yeni yaratıcılık alanları da doğurdu. Türkiyede animasyon işleri hala girilmeye, denenmeye çekinilen işler olarak görülüyor ki bence bu doğru değil, artık çok butik ekiplerle çok güzel işler çıkartılabiliyor. Belki ileriki dönemde çizgiyle animasyonun birleştiği üç boyutlu bir çizgi öykü denemek isterim.
Hazır alternatif demişken, alışılmış çizginin dışında yaptığın çalışmalar şimdi sergi oluyor, sergi ne zamandan beridir aklındaydı?
Başından beri öyle bir düşüncem vardı diyebilirim. Hatta ilk kez dergiye götürdüğümde işleri ustalar arasında “e bunları böyle assak sergi işi olarak bile olur” gibi bir şey konuşulmuştu, ben de köşeleri çizerken aklımda hep bu fikir bulunuyordu. “Olur mu acaba?” diye hep iç geçirdiğim bir hayal gibiydi en başta, sonra işler oldukça büyüdü ve gerçekleşme olanağı buldu.
Çalışmalarının bir sergide okuyucu ile buluşacak olması muhteşem. Sergi olma durumu nasıl gelişti peki?
Penguen döneminde yazışma anlamında Kadıköy Karikatür Evi’yle ilk temaslar başlamıştı. Ama ciddi adımları ve tarihi ve konsepti Mitra Medya’yla birlikte yaz aylarında belirlemiş olduk. Ekip olarak çok iyi de bir kimya oluştu aramızda ve sergiyi hazırlamaya koyulduk. Okuyucu da işlere yakından bakmayı istedi. Karikatürleri hazırlarken işin mutfağından görseller videolar oluşturup sosyal mecralardan yayınlıyordum, bunu ilgi çekici buldular. Böyle bir sergi aracılığıyla işlerin okuyucuyla daha yakın bir temas halinde olacağını ve iki taraf için de bu samimiyete çok yüksek katkı vereceğini umuyoruz. Bu üç senelik emeği içeren işlerden oluşacak, umarım ziyaretçiler de sergi salonundan memnun ayrılırlar.
Sergide hangi çalışmalar yer alacak? Ayrıntılarından bahsedebilir misin biraz?
Penguen, Uykusuz ve Kafa dergilerinde yaptığım bazı çalışmaların orijinal halleri sergilenecek. Bu çalışmalar akrilik, pastel, guaj, suluboya gibi tekniklerle oluşturulanlardan. Bunun yanında bazı karikatürlerin aşama aşama fikir notları, ilk denemeleri, eskizleri sergilenecek. Benim bir sergide ilgimi fazlasıyla çeken şeyler oluyor eskizler, o yüzden onları sergileyecek olmamızın da ziyaretçiler açısından etkileyici olacağını düşünüyorum. 9 Aralık’ta yine sergideki işler üzerinden konuşabileceğimiz, o işlerin yaratım süreçlerini analiz edebileceğimiz bir söyleşi de gerçekleştireceğiz. Ek olarak sadece sergiye özel hazırladığım şeyler var, konsept anlamında üzerine çokça kafa yorduğumuz, en ufak ayrıntısına kadar titizlendiğimiz bir organizasyon oldu, bireysel anlamda çok heyecanlı ve sabırsızım. Şimdiden sergiye gelecek herkese de çok teşekkür ederim.
Cem Güventürk'ün Yine Öyle Hissettiğinde isimli karikatür sergisi 25 Kasım - 19 Aralık tarihleri arasında Kadıköy Belediyesi Karikatür Evi'nde ziyaret edilebilir.