Bir yazar üzerine yoğun okuma yaptığı bir konunun içine fazlasıyla girerse ne olur? Araştırmasının baş kahramanının yerinde kendini bulduğunda, düştüğü bu sarmaldan nasıl çıkacaktır? “O 22 Kasım 1963 günü, Dallas’ta saat 12.30’da, geçen altı saniye içinde acaba gerçekten ne olmuştu?” Fantastik edebiyat türünde birçok eser veren Nazlı Eray’ın son romanı Ölüm Limuzini üzerine bir değerlendirme.
“Sanki dünya sallanmış, geçmişle gelecek birbirine karışmış, şimdiki zaman sanki yalnızca düşüncelerden oluşmuştu. Canlı mıydım cansız mıydım, onu da anlayamıyordum. Acaba başka bir dünyaya mı geçmiştim bir aralıktan? Akıl sır ermez şeyler görüyordum.”
-Nazlı Eray
Amerika’nın genç, karizmatik başkanı John Fitzgerald Kennedy 22 Kasım 1963’de, Dallas’ta uğradığı suikastte öldürülür.
Romanın kahramanı bir yazar. Her akşam yapmaktan hoşlandığı bir alışkanlığı var. O gece için okumayı planladığı kitapları kadife L koltuğun ucunda hazır ediyor. Farklı yazarlardan, farklı içerikte kitaplar. Fakat son zamanlarda hep aynı konu üzerine kitaplar okuyor, 1963 senesine ait bir olay. Sadece yaşandığı ülkeyi değil, tüm dünyayı sarsmış bir cinayet: Kennedy suikastı. “Acaba ilk gençliğimin trajik bir figürü mü bu adam? Onun için mi bu kadar ilgileniyorum onun hayatı ve uğradığı suikastla?”
Yazar, 1963 senesinin olayları içinde dolaşmakla kalmıyor, kendi hayatında da geçmişe ziyaretlerde bulunuyor. Yirmi küsur yıl geride kalmış insanlar, mekânlar, puslu hatıralar. Emektar şoförünün yardımıyla hatırlamaya çalışıyor. “Son yirmi beş yıl yaşadıklarım belki daha yoğun olaylardı. Bu olabilirdi unutmamın sebebi..... Ama bütün o insanlar değişmiş, hayatımdan geçip gitmiş, yok olmuşlardı. Yeni insanlar, yeni olaylar çevreliyordu beni. Bambaşka düşünceler taşıyan bir beyindi şimdiki beynim.”
Bu ziyaretler o kadar gerçekçi ki, geçmiş, şimdi, gelecek nerede başlayıp, nerede bitiyor, hepsi karışmış durumda. En önemli duraklardan biri Mamak’taki kurşuncu Zeynep Bacı’nın bahçesi. En son yirmi yıl önce gittiği bu bahçeye fırlatılmış bir top gibi atılmış buluyor her defasında yazar kendini. Suikast üzerine okuduğu kitaplar, incelediği komplo teorileri ve bacının geçmişteki bahçesine gidişler derken araştırdığı olayların bir parçası haline geliyor ve Amerikan Başkanı Kennedy’nin bir kopyası oluyor. 2016’da, Ankara’da Tuzluçayır’da Kennedy’nin dünyaya yansıması oluyor, Kennedy’e dönüşüyor... “Bana sorarsan her şey Zeynep Bacı’nın Tuzluçayır’daki eski bahçesinde başladı. Üstüme bir kimlik, bir kader bulaştı orada.”
Kahramanımız, bu yıpratıcı süreci atlatmaya çalışırken içsel konuşmalar yaparak bildiği hayata tutunmaya çalışıyor. Konuşmaları yaptığı kişi çok eski arkadaşı, kadim dostu sevgili Lulla’sı. Birlikte çok gezmişler, ağır hastalıklar atlatmışlar, çok şey paylaşmışlar. Onlarla birlikte biz de dönüp dolaşıp kah Bursa anılarına dalıyoruz, kah kitap fuarları, imza günleri vesilesiyle gezdikleri şehirleri, ülkeleri ziyaret ediyoruz.
Yazarın, başına gelen inanılmaz olaylardan kaçarak güvenliğine sığındığı evinde, anneannesinden kalma eski fotoğraflar yalnızlığına eşlik ediyor. Bu fotoğraflardan ona bakan geçmişin yüzleri, şimdiki zamanda farklı kimliklerle çıkıyorlar karşısına; psikiyatrist Nihal, Fokurtu Cafe’deki garson Tahir... Bir de yazar kendini hüzünlü ve yalnız hissettiğinde, içinde çalan bağlama takımı var, tenha bayram günlerinde mesela veya pazar öğleden sonraları, iç sıkıntısını gidermek için eski parçaları çalıyorlar içinde.
Kahramanımız, bu Kennedy halinin ne kadar süreceğini bilemeden, eski hayatına dönmeye uğraşıyor. Bu arada da saniye saniye bildiği, bütün komplo teorilerini ezberlediği suikast anını defalarca yaşıyor, her defasında can havliyle kurtulmaya çabalayarak. Yeni kimliğiyle hayatına da yeni insanlar dahil oluyor; JFK hayranı, fiziği de ona benzeyen polis memuru Tippit, suikastı yapan Lee Harvey Oswald, suikast anını filme çeken Abraham Zapruder, Amerikan Sefareti’ndeki görevli Barbara. Hayatındaki bu yeni insanlarla Dallas ve Ankara Tuzluçayır arasında, zamanda savruluyor.
Nazlı Eray, son romanı Ölüm Limuzini’nde adeta ebru sanatı yapar gibi, suya rengarenk boyaları atıyor, sonra bir dokunuyor bir şekil, bir daha dokunuyor bir başkası. Her baktığınızda size farklı bir dünya gösteriyor. Desenleri hayal gücünde istediği gibi tamamlamayı okuyucusuna bırakıyor.