Ayla Çınaroğlu, 1972 yılından bu yana çocuk kitapları yazıyor. Kitaplarının tasarımını kendisi yaptığı gibi kimi kitaplarını da resimliyor. 90’ı aşkın kitabı yayımlanan, öyküleri ve şiirleri çocuk dergilerinde, Türkçe ders kitaplarında yer alan, kimi oyunları sahnelenen, ödüllerinin yanı sıra 2008 IBBY Andersen Ödülü Türkiye adayı olan Çınaroğlu ile kitapları ve çocuk yazını üzerinde söyleştik.
“Başta, “ben” duyguları güçlü olan çocuğun yaşam deneyimlerini arttırmada kimi kavramlar onun gerçekliğinde verildiğinde; çocuk, paylaşma, dayanışma, yaşama sevinci, mutluluk vb. gibi kavramları içselleştirerek kuşkusuz kendisiyle olduğu gibi çevresiyle de barışık olacaktır. Kitaplar doğru işlendiğinde çocuğun olumlu davranışlara, düşüncelere yönelmesi; kişiliğini demokratik ve özgür bir biçimde geliştirmesi süreçlerinde çocuğun bu tür kavramlara eğilimli ve öğrenme isteği içinde olduğu görülecektir. Çocuklar olumlu kavramları yaşama geçirdiklerinde yaşama zevkinin de tadına varacaklardır.”
Sevgili Çınaroğlu, Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Sanatlar Bölümü mezunusunuz. Çocuk kitapları yazma ve resimleme serüveniniz nasıl başladı?
Uzun yıllar grafiker olarak çeşitli firmalara işler yaptım. Evlenip 1969 yılında ilk çocuğumu dünyaya getirdiğimde, Fransız aktris ve yazar Simon Signoret'nin bir röportajında ettiği bir sözü okumuştum: "Çocuğumun 'annem benim için saçını süpürge etti, yaşamından benim için vazgeçti,' diye düşünerek kendisini borçlu hissetmesini istemedim, o nedenle işimi asla bırakmadım" diyordu sanatçı. Bence de çok yerinde bir düşünceydi bu. Ayrıca yaşamım boyunca yalnızca ev işleri yapmak bana yetmeyecekti, biliyordum. Aslında bir kadının yalnızca bu işleri yaparak mutlu olması da mümkün, beraberinde anlayış, sevgi ve uyum da olması koşuluyla neden olmasın. Ancak bunların hepsinin bir arada olması biraz zor. Eğer başka şeyler, yetenekleriniz doğrultusunda daha başka şeyler de yapabileceğinize inanıyorsanız durum değişir. Zaman içinde bir gün bu isteklerinizi, yeteneklerinizi görmezden gelmenin pişmanlığını yaşayabileceğinizi düşünür, çıkış yolları ararsınız. Ben de bu dönemde, yani çocuğumun bakımı nedeniyle evde kalmamın zorunlu olduğu dönemde, bağımsız yapabileceğim bir iş arayışı içindeydim. Kimsenin istek ve buyruğunu gerektirmeyen, kendi başıma yapabileceğim ve elbette gene sanata yönelik bir işim olmalıydı. İşte bu nedenle, 70’li yıllarda, ilk çocuğumun doğumundan sonraki kitap arayış dönemimde -ki yeni yeni kıpırdanmaların başladığı çorak bir dönemdi- yazmaya başladım. Benim çocuk yazınına yönelmemin, yaşamımın bir parçası kılmamın nedeni -çocuk kavramıyla bunca yakından-, kendi çocuklarımın sorumluluğuyla başlayarak tüm çocuklarla özdeşim kurabilme çabamla olmuştur sanıyorum. Çocuklarımın küçüklük döneminde gönüllü resim öğretmeni olarak üç yıl kadar çalıştığım yetiştirme yurdunda da çocukların içsel gereksinimlerini derinden duyumsadım. Kuşkusuz ki bu dönem gözlemlerimin de ürünlerimde etkileri, izleri, yansımaları olmuştur, diye düşünürüm.
Ülkemizde "Çocuk ve Gençlik Yazını" alanı sizin de içinde bulunduğunuz çağcıl nitelikli anlayışla son yarım yüz yıldır büyük bir gelişim içinde görülüyor. Sizce bu gelişimin başlıca nedenleri nedir?
Benim yazmaya başladığım dönemde, Kültür Bakanlığı’nın konuya evrensel açılımla ciddi ve duyarlı bir yaklaşımı vardı. Bu dönemi, çocuk yazınının büyüyüp gelişmesinin başlangıç noktası olarak görüyorum. Bakanlık yarışmalar açtı. Beni de yüreklendiren bu yarışmalar oldu zaten. Öyle sanıyorum ki sonraki dönemde üniversitelerin –başta; Ankara Üniversitesi (ÇOGEM), Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü, Çukurova Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi vb.- Okul Öncesi Eğitim ve Çocuk Edebiyatı’na yönelimleri de dikkatleri nitelikli çocuk kitaplarına çekti ve çocuk yazını ciddiye alınmaya başlandı.
Yazın yolculuğunuzda çocuğa 2- 3 yaşlardan başlayarak ilköğretim evresi yaşlara değin seslenen onlarca kitabınız var. Bu kitaplarınızı yazarken neleri öncelersiniz?
Kitaplarımda seçtiğim konuların ve işlenişin özgün olmasını sağlamaya çalışırım. Ne var ki çocuk dünyasında bir yetişkinin dünyasındaki her konuyu işleyemezsiniz ve elbette konular birer araçtır. Çocukları düşünmeye yönlendirici olayları ya da felsefeyi diyelim, o konular aracılığı ile dolaylı olarak verebileceğimi düşünürüm; çünkü doğrudan verilen mesajlar ders kapsamına giriyor ve çocuk için bu biraz da dayatma niteliği taşıyor. Çocuk Yazını’nda bir de “dil” olgusu var. Bu konuda çocukların “dil edinç” düzeyinin üst sınırlarında dolaşırım. Çocukların dil dağarcığının geliştirilmesinden söz ediyorum. Bunu özellikle ve dikkatlice uygulamaya çalışırım. Ayrıca “dil duyarlılığı” bağlamında çocuklar için yazılan kitaplarda Türkçenin doğru kullanılmasını çok önemsiyorum.
Birkaç kitabınız üzerinde konuşmak isterim. Örneğin, üç kitaptan oluşmuş Üç Kuzucuk serisi… Kitaplarınızın her birinde –diğer kitaplarınızda olduğu gibi- dayatmacılıktan ve açık öğreticilikten uzak biçimde verilmiş kimi kavramlar, iletiler yer alıyor. Yine Küçük Mor Balık gibi birçok kitabınızda çocuğun daha erken yaşlarda kendisiyle ve çevresiyle uyum sağlamada; farklılık, hoşgörü, paylaşımcılık, ortak yaşam, birliktelik, yalnızlık gibi kavramlara yanıt bulduran ve böylelikle okuma yoluyla da yaşam deneyimine katkı veren bir dünyaya kapı aralıyorsunuz. Kavramlar dışında başka hangi konulara önem veriyorsunuz?
Yaşam yolunun henüz daha başlarındayken çocuk kimi kavramları adım adım içselleştirmeli… Başta, “ben” duyguları güçlü olan çocuğun bir işi yaşama geçirme edimlerinde, yaşam deneyimlerini arttırmada kimi kavramlar onun gerçekliğinde verildiğinde; çocuk, paylaşma, dayanışma, yaşama sevinci, mutluluk vb. gibi kavramları içselleştirerek kuşkusuz kendisiyle olduğu gibi çevresiyle de barışık olacaktır. Üç Kuzucuk/ Büyük Şenlik kitabımda üç kuzucuğun önce kendi başlarına daha sonra birlikte yaptıkları limonatanın paylaşım ve dayanışma sonucunda tadı ve kıvamı yerinde olduğunu gördüklerinde, yaşamda egolarını yenip birlikte ürettiklerinde özgüvenlerinin artacağını içselleştireceklerdir. Kitaplar doğru işlendiğinde çocuğun olumlu davranışlara, düşüncelere yönelmesi; kişiliğini demokratik ve özgür bir biçimde geliştirmesi süreçlerinde çocuğun bu tür kavramlara eğilimli ve öğrenme isteği içinde olduğu görülecektir. Sözün özü, çocuklar olumlu kavramları yaşama geçirdiklerinde yaşamın tadına varacaklardır. Bütün bunların yanında kitapların resimlenmesinde estetik bakımından metinle bütünleşmesini; çocuğun yaş düzeyine göre yaşam deneyimlerini arttıracak izlekler seçmeyi önemserim. Yazınsallığı savsaklamadan…
Yedi Kapılı Kent kitabınıza değinmek istiyorum. Masalınızda “canavar”, “prens”, “derebeyi” gibi klasik masal figürleri işlense de iletisiyle çağcıl değerler taşıyor. Özellikle betimlediğiniz “yedi başlı canavar” da öyle pek ürkütücü değil. Masalınızla ilgi olarak vermek istediğiniz iletiyi ve önemsediğiniz yaklaşımlarınızı açımlar mısınız?
Masalın kahramanı Piti’nin, yaşamı sorgulayarak bireyselliğini kazanması, çevresini geliştirme, güzelleştirme arayışına girmesi, ne ki daha önemlisi eleştirel düşünceye açık bir kişilik kazanması masalımın temel yaklaşımıydı. Düşsel nitelikteki bir yazın türünden yaşamın gerçeklerini sezdiren bir biçem içinde işlediğim... Yine vereceğim iletiler de çağcıl nitelikte değerlerde; ancak dayatmacı olmamalıydı. Bu özellikleri kotarmaya çalışırken de çocuğun algı düzeyine uygun olan bir yol arayışı çabasında oldum. Çocuğun sezgi gücünü uyandırır biçimde… Klasik masallar aslında çocuklar için yazılmamıştır. Günümüzde içinde korku ve şiddet olguları işlenmiş masallar çocuk pedagojisine aykırı bulunuyor artık. Canavar figürünü kullanırken yumuşak çizgiler kullanmam bu nedenledir…
Sevgili Çınaroğlu, bir de sizin “şair” yönünüz var. Şiir Gemisi kitabınızdan söz ediyorum. Bir yazınızda, “Çocuklar şiirle büyümeli” diyorsunuz. Neden şiir? Ayrıca bir şiirinizi paylaşır mısınız?
Muzaffer İzgü'nün “Çocuk okuru olmayan bir toplumun yetişkin okuru olmaz” sözü doğal ki, şiir için daha çok geçerli. Günümüzde yetişkin şiir kitapları çok az bir edebiyat çevresinde okunuyor ne yazık ki. Çocuklar şiirle; “ama şiirle” tanışmalı ve büyümeli ki bu olumsuz gelişme aşılabilsin. Bu yüzden çocuklar için şiir önemlidir. Çocuklar şiirle büyümeli; sevinci, coşkuyu, acıyı, hüznü anadilinin müziğiyle yüreğinde duyabilmeli. Çünkü dilin ritmi, sesin ritmi, yüreğin ritmini yansıtır. Yaşam şiirle anlam kazanır. Ben şiiri yaşamın her alanına yaymaya çalışırım. Çünkü yaşamda her şey, her olgu, her duygu şiire eşik olabilir… “Ben” adlı şiirimi paylaşayım:
“Her şeyin bir rengi vardır/ Gök mavi/ Ağaç yeşil/ Başak sarı// Herkesin bir rengi vardır/ Annem kırmızı/ Babam mor/ Ablam pembe/ Ben/ Ebem kuşağı.”
Sevgili Çınaroğlu, çocuk kitapları seçiminde anne-baba ve öğretmenlere ne gibi önerileriniz olabilir?
Anne, baba ve öğretmenlere yalnızca daha çok okumalarını önerebilirim. Daha çok okudukça çocuklar için doğruyu seçmekte, önermekte ve uygulamakta zorluk çekmeyeceklerdir.
Görsellerde yer alan eserler Elicia Edijanto, Mohamed Mahdy'e aittir.