Bu sene ilk kez bir norveçli şairin- Knut Ødegard -ın şiirlerinden seçmeleri içeren ve “Yasakmeyve” şiir serisi kapsamında Komşu Yayınlarırı’ndan basılan bir kitapla türk okuyucuları ve şiirseverler buluştu. Kitabın Norveç’li bir şairin türkçede ilk kitabı olmasının yanı sıra, Norveç edebiyatı’nın önde gelen şairlerinde de bir olması ayrı bir önem taşıyor. Festival kapsamında 3 Mayıs-Salı akşamı saat 21.00-22.00 arası KargaArt’ta düzenlenen etkinlikte Enver Ercan, Knut Ødegard ve benim katıldığım “Bir Şairin Yaratıcılığının Sınırları Nedir?” başlığı altında düzenlenen etkinlikte şairin ilham kaynağının sınırları ve kökleri, yaratıcılığının limitleri, sosyal medyanın şiir ve şiir okumaya etkisi vb. gibi konulara değinildi ve şairin kitabından bazı şiirler türkçe ve norveççe okunarak dinleyicilerle paylaşıldı. Etkinliğe ilgi fazlaydı ve etkinlik sonrası yazar şiir kitaplarını dinleyicilere imzalarak onlarla resimler çektirdi. Etkinlikte Kalem Ajans’ın sahibi Nermin Mollaoğlu ve kitabın basılmasına destek veren NORLA( Norveç Çeviri Akademis)’den yazar Oliver Moystad’da hazır bulundular. Etkinlikte ve seyahatinde şairi yalnız bırakmayan orkestra şefi eşide güler yüzlü ve sempatik tavırlarıyla ortama renklendirdi. Etkinliğin sonunda ise izleyicilerin sorularını şair cevapladı ve böylece etkinlik sona ermiş oldu. Knut Ødegard etkinliği takiben Cumartesi günü Nişantaşı’ndaki Sanatçılar parkında belediyenin düzenlediği kitap fuarında ikinci kez okuyucularla buluşma fırsatını buldu. Bjorson Akademisİ başkanı’da olan; Yaşar Kemal ve Hrant Dink gibi türk halkının kalbinde ölümsüz bir yer edinmiş olan değerli yazarlarımıza da akademi başkanı olarak ödülle onurlandırmış olan Knut Ødegard’ı Türkiye’de ağırlamaktan ve onun şiiriyle tanışmaktan bizlerde büyük bir onur ve mutluluk duyduk. Umuyorum Norveç şiirinden daha çok şair ileride kitaplarıyla türkçeye kaznadırılacaktır. Böylece “Yasakmeyve” de “Norveç şiiri” yle başlayan dosyadan bugün bu kitabın türkçede vücuda gelmesiyle ilk kez Norveçli bir şairi okuma olanağını buluyoruz ve sevinçliyiz. Knut Odegard’la yaptığım bir söylesiyi de burada okuyabilir ve şair hakkında hem bu söyleşi vasıtasıyla hem de kitabını alıp okuyarak bizzat kendi şiirlerinden ve önsözden daha ayrıntılı fikirler edinebilirsiniz.
KNUT ØDEGÅRD, 1945 yılında Molde-Norveç’te doğdu. Oslo üniversitesinde teoloji ve dil bilim okudu. 1999 yılında edebiyat doktorası yaptı. İlk şiir kitabı 1967 yılında yayınlandı ve o günden bu yana 13 şiir kitabı yayınlanmıştır. Bunlar arasında ”Sinema Operatörü”(1991),”Ventriloquy”(1994),”Missa” (Kutsal kütle) 1998, ”Stephensen’in Evi” (2003) ve ” Nasıl da delice çiçek açtı”(2009) sayılabilir. Bunun yanında makale, oyun, öykü gibi alanlarda 40 ’ın üzerinde eser verdi. Kitapları 30 dile çevrildi. Kendisinin çevirdiği 13 kitabı da bulunmaktadır. 2003 yılında Norveç Edebiyat Akademisine seçildi. Bjørnstjerne Bjørnson edebiyat akademisi üyesi ve başkanı. Norveç yazarlar birliği ve Norveç eleştirmenler birliği üyesi. Norveç P.E.N ’inde yönetim kurulu ve başkanlık görevleri üstlenmiştir. 1997 yılında Norveç Kralı tarafından Şovalye ünvanına layık görülmüştür. Pek çok ulusal ve uluslarası ödüle layık görülmüştür. Bunlar arasında Norveç’in Andes Jahre ödülü, İsveç Akademisi Doublog ödülü, Slovakya Uluslarası Şiir Ödülü, Jan Smrek, Bulgaristan Uluslararası Altın Anahtar ödülü ve Romen Akademi’sinin bu yıl kendisine verdiği “Mihai Eminescu” ödülleri sayılabilir.
YERYÜZÜ, YILDIZLAR
Yağmurda güllerle. Ölüm. Küflenmiş
…Uzun bir zamandan sonra: Buluyorum
sökülmüş o kapıyı terk edilmiş bir evde, köhne
öylece bekler avluda, yeryüzüne
Azar azar gömülerek, kapı açılır
Gecede
biri içeri ve dışarı adımını atar
yeryüzü ve yıldızların
arasında
Uzun zamandan sonra düşünüyorum yine. Fakat sen
Ölüsün, güllerin arasında ve yağmurda. Süzülüyorsun
Yeryüzünün içlerine, çocukluğumun
hışırdayan ormanının köklerine doğru
yüzünün bütün maskelerden arındığı
o yerde kalan sadece beyaz kafatasın
Etrafta sürüklenerek elemli
yeryüzü denizinin içinde ışıldıyor,
Ta ki, bütün hayatın filizlenene kadar güllerin
dikenleri içinde, rüzgârda hışırdayan ağaçlar arasında
İÇKİCİLER VE DELİLER
Molde kasabasının kenar mahallerinde
Konrad yada Adolf gibi muhteşem isimleriyle
Içkiciler bir araya toplanmıştır.Bazen onların
Şarkıları rüzgârda bize kadar ulaşır: Eski sevilen şarkıların
Ya da çarmıha gerilmiş Isa’nın kanayan yaralarından dem vuran
hüzünlü kilise ilahilerinin ezgileri. Halktan birkaç deli de
kenar mahallelerde dolanmaktadır- tıpki Lundli gibi.
Bir zamanlar ortaokul diplomasını almış; gecede, balta
ve testereyle ağır gövdeli ağaçları kesmiş, sesleri çocuklarımızın
uykularını bölmüş ve evlerin çatılarından uçarak rüyaların
içine karışmıştı ya da büyük bir balığı suların sonsuz
karanlık derinliklerinden çıkarıp almıştı Lundli.
Bir gün, haç yapmayı bitirip de, Lundli yavaş yavaş uzaklaştığında
Ana cadde boyunca, bir akşamüstü, beyaz çarşaftan elbisesi içinde
Sırtına yüklediği haçıyla birlikte
Peşinden onu takip etti içkiciler, Konrad, Adolf
diğer kim varsa, tabii bir yığın çocuk da ardı sıra: Bense
Mezarlıktaki ağaçtan aldığım kestaneyi parmaklarımla sıkıca tuttum
cebimin içinde elimde.
Lundli ünledi hafiften tiz mi tiz tenor sesiyle YUKARI KALDIRMALISIN
İSTAVROZUNU VE BENİ İZLEMELİSİN TANRI’YI DİLE GETİREREK!
Sözcükleri bir ateş gibi esti Konrad ve Adolf’a doğru, onların büyük
İçkici dudakları cevap verdi: “Tanrı, beni izle diyor! Ve Aleluya!
Ve Aleluya!” Ve onların beyaz elleri kuşların kanatları gibi dans etti havada.
Gül yortusu alayı Alexandra Otel’ini geçti.
Şarap evinin pencelerinde pembeleşmiş yüzleriyle eşcinseller
Ve yaşlı mı yaşlı boşanmışlar: Alkolik sarhoşlukluğunda,
Gay Jens ayakkabı bağına takılarak kareli iş kıyafeti içinde
Otelin merdivenlerinden aşağı doğru tökezlenerek alaya katıldı.
Kalaycı yaşlı Hansen, otuz yıldan beri boşanmış, kalbi kendi çocuklarının
Tükürükleriyle dolu, onu izleyerek vakit geçirdi, buruşuk
fakat sıkı sıkıya üstüne oturmuş düğün elbiseleri içinde göbeği sallana sallana:
Hemen arkasında, şarkı söyleyen Deli Lundli’yi takip etti:
İZLE BENİ İZLE BENİ DİYOR TANRI SAĞLIKLI OLMAYAN VE
LOKMAN HEKİME İHTİYAÇ DUYANLARA
FAKAT GÜNAHLARINDAN HASTA OLMUŞ ONLAR HEPİNİZ GELİN
BÜTÜN GÜNAH İŞLEYENLER ve rıhtım tarafından
fiyatı bir çift bira eden ve şehrin pantolon
düğmelerini ve fermauarlarını neşeli kadın terzilerden daha iyi bilen ve çeken
zayıf yaşlı Karen’in takırdayan ayak sesleri ulaştı: O da rıhtımdaki barakadan
tuvaletten çıkarak alaya doğru sürüklendi.
Deli Lundli nerdeyse kendi oyduğu ve
bir araya getirdiği devasa haccın altında
eziliyordu uzun karanlık gecelerde, onu çekiçlerken
azimle yerli yerine Alman işgalinden kalma paslı çivilerle.
Çok uzaklardan gümbürdemeler ulaştığında ve yıldırım gökleri
Bir uçtan diğerine kestiğinde: Şimdi tören alayı şehrin meydanına
Doğru sessizce ilerliyordu ve bulutlar yoğunlaşıyordu çılgın halkın,
çocukların, eşcinsellerin, boşanmışların , düşmüş kadınların
ve içkicilerin başları üzerinde; bağırıyorlardı: “Aleluya! Tanrı’ya şükredin!”
Lundli’nin kel kafasından sıçrayan ilk yağmur damlalarıyla birlikte
Papaz siyah cübbesiyle ortaya çıktığında, üniformalı bir polis ve beyazlar
içindeki hemşireler Lundli’yle ilgilendiler: Şırıngaları sıktılar ona.
O ise yağmur ve rüzgâra doğru ağladı TANRIYA ŞÜKRET İNAYET
ÜSTÜNE İNAYET İÇİN HACCINI KALDIR VE ONU İZLE. Ve birden
Onun yüzü beyaza kesildi ve soldu ambulansın içinde; Konrad ve Adolf
ardından haccı sıkıca kavradıkları sırada yağmur fırtınasında, Molde kasabasında.
Papaz siyah cübbesiyle ayağa kalktı
Lundi’nin tahta kasasının üzerinde kasaba meydanında
“Evlerinize gidin!” diye emretti, “bu bir aldanış, hastalık, aslında zihinler
Düşüncesini yitirmiş. İsa gerçekten haç çıkarmaktan
bahsettiğinde öyle söylemek istemedi, bu sembolikti ve
“zorluklara” gönderme yapıyordu, teorik bir bağlam olarak,”
Ünledi papaz deli adamın tahta kasasından. O zaman cennetler
Gümbür gümbür boşaldı Molde kasabasının üzerinde ve yıldırım karanlıkta
Yol aldı klisenin kulesine inen alev alev yanan bir ok gibi:
Çanlar ıstırap verici bir şekilde durmaksızın ard arda çalmaya başladığında,
Sahiden sanki yeryüzü titredi ve o an yağmur Nuh tufanının seli gibi boşalıyordu.
Büyük botlarımın içinde vıcık vıcık eve doğru yürüdüm, mezarlıktan geçen
Kestirme yolu izleyerek, yeşil kabuklarından düşen at kestanelerini
kapmaya çalışarak
bir mezardan diğer mezara
Ve sonra yağlı ekmek dilimleri ve şerbet
Geceye çocuklarımızın hayallerine geldi ve deliye dönmüş
Halka ve günahkârlara: Kanatlarımız olmadan uçtuk
Kasabanın üzerinde, bir kuş sürüsü gibi meyilli yükselerek
Lundli’yle birlikte ve onun haccı kafamızda,
Ta ki cennete kadar yükselmiş dipsiz bir karanlığın derinliklerinde
Büyük balığın kıpır kıpır çırpındığı o yerde.
İngilizceden çeviren: Erkut Tokman