31 EKİM, PAZARTESİ, 2016

Körlük, Borges, Cemil Meriç, Edebiyat, Hayat ve Daha Birçok Şey…

"Borges, dünyada kendisi gibi kör olan bir yazar olup olmadığını merak etmiş, uzun araştırmalardan sonra Cemil Meriç’e ulaşarak deneyimlerini paylaşmak istemiştir. 27 Mart 1982 tarihini taşıyan bu ilk mektuptan sonra iki büyük yazarın arasında iki yıl boyunca gidip gelen mektuplar, o yılların eşi bulunmaz ve zengin tanıklığını içermektedir." Sefa Kaplan'ın Cemil Meriç’e karşı duyduğu gönül borcunu ödediği, Jorge Luis Borges'i de bir parçası yaptığı kitabı Gözleri Görmeyen İki Adam üzerine bir inceleme...

Körlük, Borges, Cemil Meriç, Edebiyat, Hayat ve Daha Birçok Şey…

Ne yalan söyleyeyim, Sefa Kaplan’ın Jorge Luis Borges ve Cemil Meriç’i anlatmak üzere hazırladığı ikiz biyografi kitabı Gözleri Görmeyen İki Adam’ı ilk duyduğumda, edebiyattan ziyade körlük üzerine bir kitabın yayınlanmış olması nedeni ile heyecanlandım ve sevindim. Toplumsal yaşamımız ve düşün dünyamız birkaç parça konu, kavram, düşünce çevresinde dolanıp dururken, kitabı bitirdiğimde beni en mutlu eden şeylerden biri de “körlük”ün bu kadar kapsamlı bir çalışmanın parçası olarak Türkiye okurlarına sunulmuş olmasıydı.

Başta şair ve yazar olmak üzere, birçok sıfata sahip Sefa Kaplan’ın, Gözleri Görmeyen İki Adam’ın fasl-ı teşekkür bölümünde belirttiği gibi, daha önce gönül borcu diyerek Ahmet Hamdi Tanpınar için Geç Kalmış Adam ve Oğuz Atay için Geleceği Elinden Alınan Adam isimli kitapları yayımlanmıştı. Kaplan, bu kitabı ile Cemil Meriç’e karşı duyduğu gönül borcunu Gözleri Görmeyen İki Adam’da ödemeye çalıştığını söylerken ve Borges’i de kitabın bir parçası yaparken tadı doyumsuz bir çalışmaya imza atmış. 

Kitap, ikiz biyografiden çok ana kahramanları Borges ve Cemil Meriç olan bir roman tadında. Romanın sayısız kahramanlarından biri de Sefa Kaplan hiç kuşkusuz. Sefa Kaplan, Cemil Meriç ismi ile ilk kez 18 yaşında Hisar Dergisi’nin sayfaları arasında karşılaşıyor. Yıllar içinde Cemil Meriç’in etkilediği gençlerden biri haline gelen Sefa Kaplan, Meriç’in felç geçirdiği dönemde yazarın evine yaptığı ziyaretlerden birinde Borges’in kitapları ile karşılaşıyor. Kitaplardan birinin arasından yere düşen, açılmamış ve göndereni Borges olan bir mektupla karşılaşması, 30 yıl sonrasının Sefa Kaplan’ını Gözleri Görmeyen İki Adam’ın yazarı ve kahramanlarından biri yapacak sürecin ilk adımı oluyor. Öyle ki, Sefa Kaplan, Cemil Meriç’e olan gönül borcunu yıllar sonra ödemeye karar verdiğinde, kendini Meriç’in ölüm yıldönümü olan bir 13 Haziran sabahı, Buenos Aires Havalimanı’nda, Borges’in labirentlerinde karşılaşacağı sürprizler için heyecanlı, tedirgin, düşünceli ve elbette uzun bir yolculuk sonrası yorgun bir adam olarak buluveriyor.

Asıl sürpriz ise Jorge Luis Borges Vakfı’nda: Vakfı ziyaret ettiğinde kendisine teslim edilen büyük bir zarf içinde Borges-Cemil Meriç mektuplaşmalarının kopyaları. Kitabın büyük bölümü bu mektuplardan oluşuyor. Sefa Kaplan’ın mektupların arasına serpiştirdiği zengin metinleri ve hemen her sayfada yer alan destekleyici dipnotları ile sadece Cemil Meriç ve Borges’in yaşamlarına değil, Arjantin ve Türkiye’nin inişli çıkışlı tarihlerine, edebiyat, sanat ve siyaset sahnelerinden tanıdığımız pek çok isimle yaşanmış anılara da tanıklık ediyoruz.

Sadece bu da değil; Gözleri Görmeyen İki Adam, körlük konusunda Türkiye’de yayımlanmış oldukça geniş kapsamlı araştırma ve kaynakları içeren önemli bir kitap işlevini de görüyor. Sefa Kaplan, körlüğün Arjantin’de, Türkiye’de ve dünyanın farklı coğrafyalarında ne anlama geldiğini, 18 yaşından bugüne kadar kendi bakış açısındaki değişim ve deneyimleri de paylaşarak, o kadar güzel masaya yatırmış ki. 18 yaşındaki Sefa Kaplan, Cemil Meriç ismi ile karşılaşıp peşine düşerken, körlüğü sorguluyor. İlk başlarda o da Cemil Meriç de körlüğe, bu coğrafya kendinden farklı olana, alışılmadıklara, kör ya da farklı engel gruplarındaki insanlara nasıl bakıyorsa öyle bakıyorlar. Sefa Kaplan, kitabın hazırlık sürecinde ve Cemil Meriç’i yıllar boyu takip ederken, körlük konusunda da oldukça yoğun araştırmalar yapıyor. Bugün geldiği noktada körlüğe bir felaket olarak bakan Sefa Kaplan yoktur artık. 

Görme engelli fotoğraf sanatçısı Evgen Bavcar körlük üzerine, özellikle olumsuz ahkam kesenlere cevap niteliğinde, şöyle der: “Sorulması gereken soru ‘körlük’ hakkında değişik disiplinlerden gelenlerin ne dediği değil, ‘körlük’ün ne söylediğidir.” Gözleri Görmeyen İki Adam, bir yanıyla da “körlük”ün ne söylediğini anlatıyor.

Ne yazık ki Cemil Meriç ömrü boyunca körlükle arasında barış sağlayamamış, hiçbir zaman kabul etmediği bu gerçekle savaşarak ömrünü tüketmiştir. Sefa Kaplan’ın kitap boyunca, Cemil Meriç’in neden körlüğü ile barışıp daha kaliteli bir hayat yaşamadığı sorusuna, doğduğum günden biri engel kavramı ile yatıp kalkan biri olarak çok rahatlıkla basit bir cevap verebilirim: Cemil Meriç’in ölene kadar körlüğü ile barışamamasının temel sebebi kendi karakteri değildir sadece, o karakterin oluşmasında büyük etkisi olan yaşadığı coğrafya ve bu coğrafyanın insana biçtiği kaderdir. Öyle ki; 38 yaşında kör olmamıştır da sanki korkunç bir felaketin mağduru olmuştur Cemil Meriç. O kadar zengin birikimine, sayfalarca üretimine, bu ülkeye verdiği emeklerin büyüklüğüne rağmen ne Cemil Meriç kendisine yeterince kıymet vermiştir, ne de bu ülke. Çünkü bu ülkenin zihni bunları görmek yerine körlüğü bir felaket olarak görmeyi tercih etmiştir. Sefa Kaplan’ın, Borges’i de kitaba dahil etmesi, ikiz bir otobiyografi çalışmasına imza atması ve iki yazarın yaşamından karşılaştırmalara yer vermesi, bu gerçeğin de altını çizmiştir bir bakıma. 

Elbette Arjantin’in tarihi kadar Borges’in yaşamı da inişli çıkışlı, acısı, kederi, hayal kırıklıkları, ihanetleri bol, en az Cemil Meriç’inki kadar zor bir yaşamdır. Ancak Borges’in içine doğduğu aile ve toplum, Borges’in körlüğe bir felaket yerine bir ironi ile bakmasına, körlük hakkında ne kadar nihilist ifadeler kullanırsa kullansın körlüğü ile barış içinde yaşamasına olanak sağlamıştır. Öyle ki, 10 yaşından itibaren, Borges’in yazdığı her eserin, hatta yayınlanmasını düşünmediği yazılarının bile, dünyaya duyurulması için başta ailesi, ülkesindeki ve dünyadaki dostları, sanat ve edebiyat dünyası seferber olurken, Cemil Meriç’in neredeyse çığlığa dönüşen emeklerine, çabalarına neredeyse tüm çevresi kör ve sağır kalmıştır. Borges, dedesinden ve babasından kalan kocaman bir kütüphaneye daha doğduğu gün sahip olurken, böyle bir kütüphane oluşturabilmek için, 4 yaşında alfabeyi söken şahane çocuk Cemil Meriç’in 50 yıl dişi ile tırnağı ile çaba harcaması gerekecektir. Cemil Meriç tamamen kör olana kadar, az gören gözleri ile geceleri de kitap okur. Bunun için tavandaki lambanın altındaki masanın üstüne sandalye koyar, o sandalyeye oturup kitap okumaya çabalar. Cemil Meriç’in bu görüntüsü gözlerimin önünde canlanınca, hala utanmayı öğrenemeyen bir coğrafyanın insanı olarak bu coğrafya adına bir kez daha utanç duydum. Cemil Meriç’in o lambanın kablosunu aşağı uzatacak parası yoktur, çünkü eline geçen azıcık parayı da kitaplara yatıracaktır hep.

Borges için körlük, bir şair ve yazar olarak yaşama bakışında ve eserlerini ortaya çıkarma sürecinde karşısına çıkan gerçeklerden sadece biridir, bu nedenle körlüğe de bir felaket değil, yaratım sürecini destekleyen bir olgu olarak bakacaktır, yaratıcılığı neredeyse bu durumdan beslenecektir. Borges, dünyada kendisi gibi kör olan bir yazar olup olmadığını merak etmiş, uzun araştırmalardan sonra Cemil Meriç’e ulaşarak deneyimlerini paylaşmak istemiştir. 27 Mart 1982 tarihini taşıyan bu ilk mektuptan sonra iki büyük yazarın arasında iki yıl boyunca gidip gelen mektuplar, o yılların eşi bulunmaz ve zengin tanıklığını içermektedir.

Koca bir ömrün çilesini “Nasıl bir açlıksa bu, sevilmek en temel hedefimdi hep. Anlaşılmak için değil, sevilmek için yazdım.” cümlelerine sığdıran Cemil Meriç’in ünlü öfkesini, en sevdiğimiz aydınlara, yazarlara, şairlere yönelttiği ağır eleştirilerini, kadınlar ve körlük konusundaki sorunlu düşüncelerini nasıl mazur göremeyiz ki? Her birimiz gibi, Cemil Meriç de bu coğrafyanın eseri değil mi? Eğer bir şeye ille de felaket olarak bakacaksak, asıl felaket bir insanın gözlerinin kör olması değil, gözlerinde hiçbir sorun olmadığı halde tüm olup bitenlere karşı körlüğü, sağırlığı, duyarsızlığı seçen bir coğrafyanın içinde yaşama mecburiyetidir.

Sefa Kaplan, son derece kapsamlı, nitelikli ve zengin bir çalışmaya imza atarak takdir ve teşekkürlerimizi hak ediyor. Kitap içeriği o kadar zengin ki, burada hepsine değinmek mümkün değil, ne yazsam çok eksik kalacak. Diğer yandan, kitabın “körlük” konusunda okura sunduğu deneyim, bilgi ve farkındalık, en az edebiyata yaptığı katkı kadar büyük. Kendimi bildim bileli bu ülkenin engel ve engelliler konusundaki çarpık tutum ve uygulamalarının muhatabı ve tanığı olarak, Gözleri Görmeyen İki Adam’ın bu konuda da kapsamlı bir çalışma sunması nedeni ile Sefa Kaplan’a ayrıca teşekkür borçluyum. 

Görseller: Ignė Toliauvisirtyliau

0
22883
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage