Sevgili Özlem, Hürrem Sultan, Kösem Sultan, ne oluyor, sultanların muhteşem dönüşü mü başladı?
Tarihi diziler, hele içinde harem de varsa, her zaman kitlesel olarak kendilerini izlettirmeyi başarıyorlar. Lakin Kösem konusunda ne kadar yaratıcı olabileceklerini merak ediyorum. Ne de olsa aşk hayatına dair bilgimiz çok kısıtlı. Malum memleket izleyicisi içinde aşk ve entrika olmayan tarih dizisini benimsemekte zorlanır. Muhteşem Yüzyıl sayesinde Kanuni dönemi merak konusu olmuştu, şimdi de Kösem sayesinde 17. yüzyılın ilk yarısı merak edilmiş olacak. Umarım bu merak pembe dizi tadındaki kitaplarla değil doğru tarih bilgisi içeren kaynaklarla giderilmeye çalışılır.
Tam 16 Kösem Sultan kitabı saydım, belki bilmediklerim de vardır daha. En tanınmışları Ahmet Refik Altınay, Reşad Ekrem Koçu, A. Turan Oflazoğlu, Erhan Afyoncu ve senin yazdığın, Doğan Kitap'tan çıkan kitap. Bu kadar kitap neden?
Bu patlama doğrudan diziyle alakalı tabii ki. Eski kitaplar yeniden basılıyor, raflarda yerlerini alıyor. Yeni yazılanlar da bu furyaya katılıyor. Dizilerin getirdiği merakla paralel olarak bazı konular gündemde yer ediniyor kendine. Dünyanın her yerinde olduğu gibi. İyi de oluyor. Yoksa kimsenin merak edip okuyacağı yok. Tek sorun şu akılda yanlış bilgiler bırakan pembe dizi kitaplar. Tarih bilgisi olmayan yazarların böyle romanlara soyunmuş olması ülkemizde çok yanlış sonuçlar doğuruyor. Tabii ki “bu bir roman” demekte haklılar. Ama dünyanın dört bir yanında anakronik olmayan ve doğru bilgilerle tarihi roman yazılabiliyorken bizdeki bu kötü örnekler edebiyat açısından da çok trajik. Tarihi tarihçiler yazmalı, tarih romanlarını da tarih bilgisi olan ya da en azından konuya iyi çalışmış yazarlar...
Senin aklına nereden geldi demeyeceğim, zaten tarih çalışıyorsun ve edebiyat ürünlerinin yanında birbirinden ilginç kitaplar yayımlıyorsun. Dünyada Türk İmgesi, Muhteşem Süleyman, Türkler ve Deniz, Türk Korkusu, Sultan'ın Mutfağı, İslam Korkusu bunlardan bazıları. Kösem Sultan'ı nasıl çalıştın, nasıl yazdın, bu süreci anlatır mısın?
Halil İnalcık Hoca bir gün evinde kendisiyle bir söyleşi yaparken Kösem’in tarihini yazmamı önerdi. Benim çalıştığım bir dönem zaten. Çalışmaya başladım, dizi de gündeme gelince kitabın piyasaya çıkışını biraz hızlandırdık. 17. yüzyıl Osmanlı için her ne kadar bir başkaldırı ve devinim yüzyılı olsa da beni çok heyecanlandıran bir dönem değil. Ben 16. yüzyılın etki alanı altındayım. Dolayısıyla 17. yüzyılın ilk yarısına tekabül eden Kösem’in hayatını yazmak bir 16. yüzyıl figürün tarihini yazmak kadar heyecanlandırmadı beni. Lakin yazarken çok şey öğrendim. Arşiv kısmı da, matbu eser kısmı da çok öğretici oldu benim için. Osmanlıca, İtalyanca, İspanyolca arşiv belgelerinin yanı sıra pek çok dilde dönemde yazılmış eser buldum. Eksik taşları yerine oturtup tarihi bir figürün hayatını baştan yazmak çok eğlenceli. Şimdi Nurbanu ve Safiye’yi yazıyorum. En sevdiğim yüzyıl olan 16. yüzyılın renkli derinliklerinde yüzüyorum yeniden. İşte bu gerçekten heyecan verici! Sürpriz dolu zamanlar, sürpriz dolu detaylar. İnanılmaz bilgiler çıkıyor derinlerden!
Biraz da Hürrem Sultan ile Kösem Sultan arasındaki farklılıklar ve benzerliklerden söz eder misin?
Çok farklı karakterde kadınlar. Hürrem daha romantik ve tutkulu, daha ince zevkleri olan bir kadın. Oysa Kösem’in hayatında aşkın başat bir rolü yok. Ahmed’e aşık olmuş olabilir. Ama bunun tutkulu bir aşk olduğu belirtilmiyor. Oysa ki Venedikli elçilerin gözünden böyle detaylar hiç kaçmaz. İkisi de güce aşık. Lakin Kösem’in erkle olan ilgisi neredeyse patolojik boyutta. Kimi tarihçiler bu güce olan sevdasını “devletin bakasını korumak” için yapılan fedakârlıklar olarak nitelendiriyorlar, fakat ben bugün bazı örneklerini yakından gördüğümüz gibi patolojik bir erkperestlik ve iktidar hırsı olarak algılıyorum bunu. Bu tabii ki kuru bir fikir değil, uzun süren belge ve eserlerle yaptığım çalışmanın genel bir sonucu. Hürrem oğlu için bir saltanat yaratmaya çalışırken (ki bunda valide sultan olarak kendisini de düşündüğünü atlamayalım) Kösem kendi oğullarını bile ölümden kurtaramıyor. Üç oğlunun ölümüne seyirci kalmak durumunda kalıyor. Hürrem Avrupa’nın yakından takip ettiği, hakkında pek çok haber alınan ve eser yazılan bir kadın. Oysa Kösem bu alanda biraz yalnız ve lokal kalmış. Avrupa Kösem’le ilgilenmemiş. Hürrem perde arkasından gayriresmi bir şekilde yönetime katılırken, Kösem oğullarının naipliğini yapıyor, dolayısıyla onlar bu işi yapacak yaşa gelene kadar resmi olarak onların adına ülkeyi yönetiyor. Kısaca böyle toparlayabiliriz, tabii ki bu uzun uzun işlenecek bir konu.
Kemal Tahir aykırı bir romancı ve aydın. Hem roman sanatında aykırı hem solda hem de cumhuriyette. Solun ve cumhuriyetin tarih tezlerinin dışında, hatta karşısında. 'Devlet Baba'yı Devlet Ana yapmış bir romancı. Osmanlı'yı kuruluşunda 'Devlet Ana' olarak niteliyor. Peki sultanların, kadınların Osmanlı sarayındaki, yönetimdeki yerleri, ağırlıkları nedir?
Osmanlı sarayında, perde arkasındaki kadının yönetimde her zaman bir rolü var. Bunlar genelde sultanların eşleri ve anneleri. Kız kardeşleri kısmen daha ikinci planda kalıyor bu kadın platformunda. Hiyerarşideki en önemli kadın valide sultan. Harem de onun etrafında kuruluyor. Siyasetteki etkileri ise bu kadınların kişiliklerine göre farklı şekilde zuhur ediyor. Kösem, o döneme kadar gücü oğulları adına ele alan ve uzun süre devlet yöneten ilk kadın. Oğullarının naipliğini yapıyor. Bu erkek dünyası içinde kendisini saydırmayı başarıyor.
Kitabının alt başlığının 'İktidar, Hırs, Entrika' olmasından yola çıkarak, küçük bir Kösem Sultan portresi çizer misin?
Kösem’in en önemli özelliği bence güce aşık olması. Herkesi, her şeyi kendi yönetmek istiyor. Sarayda çok çeşitli alanlarda işleri yönetiyor: Savaş hazırlıklarından mutfağa kadar her şey ondan geçiyor. Siyasi konulardan günlük hayatın detaylarına kadar çok farklı platformlarda karar mekanizması olarak varlığını hissettiriyor. Parayı ve mücevherleri çok sevdiği ise her halinden -ve bittabi kendi eliyle yazdığı mektuplardan- anlaşılıyor. Para gelebilecek her işi yakından takibini yapıyor. Mücevherlerine gözü gibi bakıyor. Onların tamiriyle de çok yakından ilgileniyor. Entelektüel hayatına dair tek bir bilgi olmaması ise çok trajik. Bu tabii ki hiç okumadığını göstermiyor, ama yine de hiçbir gösterge olmaması üzüntü verici. Sanatçıların hamiliğini yaptığına dair bir veri de yok. Hayatının son demlerinde hayli yardımsever bir tavırla kızları evlendiriyor, çok ağır suçu olmayan mahkumların kefaretlerini cebinden ödeyip serbest bırakıyor. Cennete giden yolu temizliyor bir bakıma. Parasını ise cami, imaret, köprü, han gibi yapılara yatırarak hem halkın hayır duasını almayı hem de adını ölümsüzleştirmeyi amaçlıyor. Güçlü, akıllı, basiretli, tedbiri elden bırakmayan kurnaz bir kadın Kösem.
Yeni çalışmaların neler, şu gezi yazılarını da kitaplaştırsan da keyifle okusak diyorum...
Kadın biyografisi yazmak tam bana göre bir işmiş. Elimde kaynak birikmişken Nurbanu ve Safiye’nin hayatını da yazıyorum. İkisi de Venedik kökenli olduğu için bu çok daha renkli bir çalışma olacak. Daha şimdiden çok süprprizli bilgiler çıktı karşıma.16. yüzyıl Venedik’inden İstanbul’a geleceğiz. Bir süre Venedik’teki ve Simancas’taki arşivde çalışmam gerekecek. Bu konudaki bütün cevher oradadır. Gezilere gelince, sanırım hayatımın en önemli parçası onlar. Uzun zamandır oturup yazmak istiyorum gezilerimi. Ama artık iş çığırından çıktı, gezi hızıma kalemim yetişemiyor. Size sözüm olsun o zaman (gülüyor).