28 EYLÜL, ÇARŞAMBA, 2016

Küpün Dibinde Kalan - Gama

Yunan mitolojisinde rastladığımız mitlerin ve arketiplerin diğer kültürlerde, mitolojilerde ve coğrafyalarda dönüşümünü izlerken, daha tenhada kalmış efsanelerin kurgulanarak anlatılacağı "Tenha Hikayeler" dizisinin son hikayesi Gama...

Küpün Dibinde Kalan - Gama

Posta sarılı apak kızı orman cinine

Kim verdi?

Hangi kovuktan uzadı ot, hangi gövdeye,

Sarıldı sarmaşık tepesinde yeni doğan?

Ve bekledi on ikisine dek Ladin’in içinde, onu köklerle

Besledi, saçını hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç taramadı.

Yosunlu dişleri ilkin kızın meme ucundan kamaştı

Ve bekledi on dördüne dek ormanın kuytusunda, onu toprakla

Örttü, ırmakta hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç yıkamadı.

Ve bekledi on altısına dek kızın yanında, onu sözcüksüz

Bıraktı, kız hiiiiiiiiiiiiiiiiiiç konuşmadı.

Ve gece oldu ve Leşiy onunla kırk gün kırk gece yattı.

Parçaladığı rahmin karşısına geçip

Ve bekledi doğum bitene kadar bacağın açığında, onu yaprakla

Sardı, bıraktı, kollarında yeni doğmuş ELPİS hiiiiiiiiiiiiiiiiç ağlamadı.

Elpis’in Hikâyesi

Körkoca Ana, Orohena Dağı’nın doğurduğu çocuklardan biri olduğumu söylerdi. Ben de bunu kurcalamaz, annemi babamı sormaz, köyün dışından dağın mucizevi parıldayışlarını izlerken içten içe gururlanırdım. Bu muhteşem dağın, Orohena’nın kızı olmak, beni bütün akranlarımdan ayırıyordu, ben farklıydım. Bir kere, beşiğim Ostea Levka[1]’nın üzerine kuruluymuş beni bulduklarında. Sarıldığım otlar rezene yaprağı imiş. Ben aklardan daha akmışım. Ekinsiz ve yiyeceksiz geçen koca bir mevsimin sonunda, dağda bulunup köye getirilişimin üstünden henüz üç gün geçmemiş ki, topraktan, gökten, denizden ve rüzgârdan türlü yiyecekler yağmış, balıklar köyün üzerinden atlarken ahali elleriyle onları tutup hemen ocaklarına fırlatmış. Körkoca Ana, beni hanesine almış, sonra klanın ortasına varıp benim Kalon Kakon[2] olduğumu ilan etmiş.

Ellerini havaya kaldırıp klan üyelerinin bir bir yüzüne bakmış ve sonra düşüncesinden emin biçimde kısık gözlerini biraz daha kısarak:

“Küpün dibinde bir tortu umut koydum adını,” diye fısıldamış. “Bundan sonra ona Elpis deyin.”

Utetenin Çağırdığı

Beni beslediler, büyüttüler ve en güzel gülüşlerini bana verdiler. Körkoca Ana’dan öğrendiklerim uzun zaman boyunca beni doyurdu. Elini elime verdi yaşlı kadın, görür görmez gözlerinin bekçisiydim. Ondan sonra ben kalacaktım, içim buna karşı çıkıyordu. Vicdanım, büyüdüğüm kulübenin tavanından sarkıyordu. Merakımın şeytanları ormana geri dönmekle bu adayı terk etmek arasında savuruyordu beni.

Bulunuşumun üstünden geçen senelerin on yedincisiydi. Dağın karşısına geçmiş, köyün ıssız bir köşesinde utete[3]mi çalıyordum. Dağ göğe doğru yeşil ışıklarla kabarıyor, ulumalar utetenin sesine karışıyordu. Ensemdeki saçları havalandıran bir esintiyle ürperdiğimde, ardımda birinin dikildiğini hissettim ama müziğimi kesip yüzümü ona dönmedim. Ezgi bittiğinde durdum, bekledim. Merakımın şeytanı çevirdi boynumu, ardımda kimse yoktu.

O geceyi izleyen günlerde utete çalmaya ne zaman ıssız köşelere gitsem, aynı esintiyi ensemde hisseder, inadımın atına biner ve aklımı ardımdakinden uzağa sürerdim. Ezgi bittiğinde artık onun ardımda olmadığını bildiğimden çoğu zaman dönüp bakmazdım bile. Aylarca böyle geçti; fırtına, kuş kanadı, uçan balık ve eğri yılan mevsimleri geçti. Göğsüme çöreklenen gitme arzusunun gün geçtikçe daha anlamlı bir surete bürünmesi, Körkoca Ana’nın tılsımları ve göğün tam olarak nereye kadar uzandığına karar verememek arasında sıkışmış bir ilk gençliğin ortasındaydım. Yeşil ışıkların vaktiydi; geceyi beklemiş, yine dağı gören bir köşeye çöreklenmiştim. Utetemi çıkardım, ilk notada savurdu rüzgâr gövdemi, bu o tanıdık esinti değildi. Yuvarlandığım yerden, omuzlarımı hafifçe kaldırıp çevreyi gözlerimle taradım. Morumsu bir karaltıdan doğar gibi şekillendi ve önümde durdu.

Rojdat'ın Dönüşü

Bana bir adım geldiğinde topalladığını fark ettim. Korkmamam için bir eliyle tuhaf bir hareket yaparken, diğer eliyle devasa zambağı bana uzattı.

“Benim adım Rojdat,” dedi. Gözleri nemlendi, yüzü yumuşadı. “Ben ölmeden evvel gördüğüm son yüzün suretindesin.”

Korkmadım.  İçimde yıllardır taşıdığım gitmek arzusunun durduğu yerde bir gevşeme vardı. Yine de sustum. Ölü ruhu başımla selamladım.

“İçim onun koca fallusuyla yarıldı ve ben başımla gövdemden ayrı düştüm. Gömüldüğüm ağacın dibinde beklettim ruhumu. Hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiç acele etmedim.”

Adına Rojdat diyen morumsu suret, bir an uzanıp yüzümü avuçlarının arasına aldı: “Hinsa…” diye fısıldadı. Sonra yok oldu.

Yağma Ateşinden Kalan

Günlerce konuşmadım; hâlimdeki tuhaflığı bir Körkoca Ana fark etti ama ona da bir şey anlatamadım. Anlatamasam ne fark eder, o çoktan bilmenin sırrına erişmiştir ya… Meydan ateşi vaktiydi, hava tatlıydı, ılıktı; yeni evlilerin bebekleri kutsanacaktı. Hepimiz toplandık, Körkoca Ana’yı bekledik. Üzerliklerin kesif kokusundan şifa bulduk ve başımızı saran dumandan bağışlayıcı kokularla lavantayı ayırdık. Kutsanacak yavru, ateşin yanına getirilmişti ki ensemde yine o esintiyi hissettim. Gözlerimi kapadım. Açtığımda Rojdat ateş meydanındaydı ve ahali ona şaşkın gözlerle bakıyordu. Karşıma çıktığındaki yumuşaklığından, hüzünlü hâlinden eser yoktu. Gürledi:

“Elpis’i almaya geldim!”

“Sen de kimsin?” dediler.

“Benim adım Rojdat, Elpis’i almaya geldim.”

“Nereden geldin?” dediler.

“Ağacın kökünden ve ormanın içinden Elpis’i almaya geldim,” dedi.

“Neden Elpis’i alacakmışsın?” dediler.

“Ben onun ağaçlar ötesinden babasıyım,” dedi ve bin yıllar öncesinden beri süregelen Yılanbalığı efsanesini anlatmaya başladı. Sözleri bittiğinde ahali korkuyla büzülmüştü.

“Biz Meshel’in lanetini istemeyiz,” diye haykırdılar. “Elpis’i sana vermeyiz.”

Rojdat devleşti ve başının arkasından sarkan örülmüş saçını bir kuyruk gibi kullanarak ateşi coşturdu.

“Elpis bütün kadınların soyudur, küpün dibinde kalandır, o taze gelindir. Elpis benim kızımdır ve onu çoğaltmak benim meselemdir!”

“Elpis’i sana vermeyiz,” diye bağırdılar yeniden.

Rojdat morumsu suretini sarı ışıklarla böldü, üstündeki kumaşlardan azat etti kendini ve çırılçıplak ahalinin önünde kaldı, az önce saçını nasıl kıvırdıysa bu kez fallusunu yukarı kaldırdı, onu yılan gibi kıvırıp ateşi etrafa saçtı. Beni ona vermezlerse Leşiy’i buraya çağıracağını haykırarak söylerken sesi kırçıllanıyordu.

Körkoca Ana bir adım ileri çıktı, o âna dek hiçbir şey söylememiş yahut yapmamıştı. Bana baktı.

“Bütün kadınların soyu ondadır, bilirim,” dedi. “İçindeki gitmek arzusu bundandır. Ama senin binlerce yıl evvel Hinsa’ya neler ettiğini de bilirim. Aynı kaderi kızına biçecek ve onu dölleyemeden kurutacaksın. İşte buna müsaade etmem.”

Rojdat, Meshel’in karşısında kırılan gururu düştüğü yerden kaldırır gibi kollarını ve bacaklarının arasındaki yılanbalığını kaldırdı, beni belimden saçıyla kavrayıp havaya savurdu. Körkoca Ana artık ne olacağını biliyordu. Rojdat ateşi önce onun üstüne, sonra köyün üstüne, sonra Orohena Dağı’na, oradan tüm adaya, yakındaki adalara, uzaktaki adalara püskürttü. Denizleri kuruttu, okyanusu göle çevirdi, kapkara ufalanan insan soyunu öfkesiyle yok etti.

Adımı Hiiiiiiiiiiiiç Bilmeyin

Saçını eğip beni göz hizasında tuttu.

Bağırdım. “Ben Hinsa değilim!”

“Sen Hinsa’nın lanetli kızıydın, Leşiy’in avından doğdun, adın Elpis değil, sen umut değilsin,” diye bağırırken beni de kendi gibi çıplak bıraktı. Ateşin dalgalanan duvarlarında, yalazlanan hikâyemi gördüm.

“Peki benim adım ne?” diye sordum. Beni daha sıkı kavradı, içime koca yılanbalığını soktu ve akıttıkça akıttı Hinsa’ya akıtamadıklarını. Sonunda güçsüz düştü, yere çömeldi; ben ateş ve kan içindeydim.

“Sen,” dedi. “Kızım ve karımsın. Ben senin içine yepyeni bir dünya ektim.”

“Sen, dedi. “Umut değilsin. Çünkü sen umuttan da büyüksün.”

Bana önce ateşi, sonra kendi saçını giydirdi. Karnımı öptü, denizlerin ve okyanusların çekildiği balçıklarda ilerlemem gereken yolu gösterdi.

“Senin adın,” dedi. “Pandora. Yürü ve doğur dünyayı.”

Ve bekledim miladın öncesinde, onları doğurana dek, acılar da çektim

Utetemi bulamadım, bir daha hiiiiiiiiiiiiiiiiiç müzik duymadım.

[1] Öküzün en uzun dört kemiği
[2] Harikulade musibet
[3] Bir çeşit ağız kopuzu

Görseller: Madalina Andronic

0
5102
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage