M19 direniş hareketinin fikirsel altyapısının oluşumunda yer aldınız. Sonra da bu hareket legalize edildi. Deneyimlerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Müzakereye, barışa, farklı düşünceleri olan ama bir araya gelip ortak noktayı bulmaya çalışan insanlara ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Ölümün daima mevcut olduğu bir ülkeden geldiğim için silah ve silahlı eylemlerden çekiniyorum. Seksenlerde Kolombiya’da katıldığım barış müzakeresi Latin Amerika’da düzenlenen bu kapsamdaki ilk müzakereydi. İlk kez silahları susturup insanların söylemek istediklerini duyma zamanı geldi. Bu, birçok insanın hayatına mal oldu, bazıların sürgüne gitmesine de yol açtı. Bana sorarsanız barışın büyük bir bedeli vardır ve onu barışseverler öderler. Fakat zahmete değerdi. Şiddetin yerine büyük bir şekilde anılmaya değer önemli bir deneyimdi.
Gazeteciliğiniz ve siyasi aktivistliğinizin sizin yazarlık serüveninizde nasıl bir yeri var? Latin Amerika belli gelenekleri olan bir yer, bu geleneklerin Kolombiya edebiyatındaki önemi nedir?
Latin Amerika çok büyük sosyal problemlerin yaşandığı bir bölge. Bunun yanında karşı tarafın gücüne karşı kışkırtıcı bir faaliyet yürütülüyor ve geleceğe açılan yeni yollar araştırılıyor. Batı kaynaklı demokrasi modelleri artık daha fazlasını sağlayabilecek gibi görünmüyor. Yeni, hayal edilebilir yollar gerekti ve şimdi Latin Amerika’da tepkiyi ve karşı koyma gücünü görüyorsunuz. Sadece siyasette değil, ağırlıklı olarak kültürel anlamda bir tepkiden bahsediyorum. Onurlu, mutlu bir hayata ulaşmak için değiştirecek, icat edecek ve oluşturacak daha çok şey var ve politika bunun için tek başına yeterli değil. Latin Amerikalı olup konformist ve tutucu biri olmak büyük bir hata olur.
Semana Dergisi’nde Marquez ile birlikte çalıştınız. Bu sizin için nasıl bir deneyimdi?
Olağanüstü. Bir nevi ayrıcalık olduğunu söyleyebilirim. O zamana kadar bizler yazar olmayı istemiş genç gazetecilerdik ve Marquez halihazırda Yüzyıllık Yalnızlık kitabını yazmış, Nobel ödülü kazanmış büyük bir yazardı. Buna rağmen yazdığımız günlük yazılar için bize zaman ayırır ve bizlerle düşüncelerini paylaşırdı.
Aynı zamanda tıpkı benim gibi ondan sonra gelen tüm Kolombiyalı yazarlar onun aynı anda birden fazla alanda başarılı olabilme yeteneğinin altında ezildiler. Onun icat etmiş olduğu “Büyülü Gerçekçilik” mükemmel bir öykü tekniği idi, fakat biz mirasa konmuş olmak istemedik, çünkü kendi ifade yöntemimize ihtiyacımız vardı ve kesinlikle büyülü gerçekçilik bu yöntem değildi.
Saroyan ve Kazancakis okumayı seviyorsunuz. Çağdaş Türkçe romanlara dair düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Orhan Pamuk değer verdiğim bir yazar. Elbette tek değil, fakat onun romanlarını okurken ciddi anlamda her sayfasından keyif alıyorum, ayrıca ondan çok şey öğrendim. Pamuk sözleri nedeniyle üzücü ve sarsıntılı günler yaşamış. Birçok Latin Amerikalı da böyle olaylarla yüzleşmek zorunda kaldı. Bununla birlikte Orhan Pamuk’un kitapları onların iç seslerini korumalarını sağlıyor. Bu, bence benim ülkemin edebiyatında çok güçlü bir bakış değil. Bizim iyi hikaye anlatıcılıkla ilgili geleneklerimiz var; bizler epik tarzda ve entrikalarda iyiyiz. Fakat son zamanlarda ses getiren edebiyatla yükselişe geçtik. Nasıl oluyorsa dış güçler tarafından girdaba itiliyoruz. Samimi ifadeler kullanmamız gerektiğinde çok iyi değiliz sanki, samimiyet bizden koşarak uzaklaşıyor.
Son olarak, Türkiye'deki okuyucular Laura Restrepo okumaya hangi kitapla başlamalılar? Türkiye'deki yayıncılara her hangi bir mesajınız var mı?
Elbette var. Yayıncılara iki mesajım var. İlki, romanlarımdan biri olan Delirium’un basılmasından dolayı onlara teşekkür ediyorum. Kitabımın Türkçe baskısını elime almak beni çok memnun etti. İkincisi, diğer kitaplarımı okuyup yayımlamayı da gözönüne alabilirler. 26’dan fazla dile çevrilmiş 10 romanım var ve inanıyorum ki kitaplarımın Türkiye’deki okuyuculara söyleyeceği bir şeyler olabilir.
Çevirmenler : Helena Vodopija ve Dilara Hasna Ayalan