Ayfer Tunç’un hem servetini hem kendini gün gün tüketen bir adamın, Osman’ın hikâyesini ait olduğu kuşak ile birlikte anlattığı, Kapak Kızı ve Yeşil Peri Gecesi’nin de devamı niteliğindeki romanı Osman üzerine bir inceleme.
Edebiyatımızın usta kalemlerinden Ayfer Tunç’un son romanı Osman, Can Yayınları etiketiyle geçtiğimiz eylül ayında okurla buluştu ve 6. baskıya ulaştı. Elbette her yeni kitabı merakla beklenen yazarlardan biri Ayfer Tunç. Çünkü her romanında kendi çağının tanıklığını yaparken okura farklı bir okuma deneyimi yaşatıyor. Osman da yine yakın tarihimize ışık tutan çok tanıdık olaylarla ve kişilerle dolu. Farklı anlatım tekniklerinin iç içe akmasıyla hem şaşırtan hem de okuru hemen yakalayan bir roman.
Ana kahramanımız Osman Koryürek’in günlükleri eline geçince, yaşamının ilgi çekici yanlarının peşine düşerek hakkında bir kitap yazmaya karar veren sıradan birininyaptığı röportajlar romanın “şimdi”sini oluşturuyor. Feci bir kaza, belki de intihar sonucu hayatını kaybeden Osman’ın kendi tuttuğu günlüklerle ise geçmişe uzanıyoruz. Yani romanın iki farklı zamansal düzlemde, röportaj türünde ve günlük türünde iki temel anlatım tekniğiyle kurulmuş olduğunu görüyoruz.
Röportajlar öncelikle kazanın olduğu geceye odaklandığı için Osman’ın son zamanlarındaki yaşantısına çevresindeki kişilerin bakış açısıyla tanık oluyoruz. Bu soru ve cevaplardaki ayrıntılar oldukça ustaca kurgulandığı için gerçeklik hissi okura güçlü bir şekilde yansıyor. Yazar, iç gerilimi yüksek bir kurgu, güçlü bir gerçeklik hissi ve akıcı bir dille okuru yakalıyor. Böylece romanın ilk sayfasından itibaren hem geçmişteki hem de bugündeki olayların içinde buluyoruz kendimizi.
Osman’ın gerçekten ilginç bir yaşam öyküsü var. Zengin ve köklü bir aileden gelirken bir caz kulübünde günlük yevmiye karşılığında piyano çalacak kadar dibi gören bir entelektüel. Aslında müzisyen olmak isterken yaptığı evlilik ve bohem yaşam tarzı nedeniyle hiçbir şey olamayan bir "flaneur" olarak nitelendirilebilir.
Kurgusal bir biyografik roman gibi de okunabilecek bu romanda sanki aynı olayların farklı kişileri nasıl da farklı boyutlarda etkilediğini, tek bir doğrunun olmadığı gibi belki de tek bir yaşantının da olmadığını, yaşanan gerçekliğe onu yaşayanlar kadar çok pencere açılabileceğini görüyoruz. Yazar bunu klasik bir bakış açısı tekniğiyle başarıyor. Soruları okurun bilinç dünyasına değil sezgisel doğasına yönlendiriyor sanki. Yargılamak yerine anlamaya çalışmamızı, gözlemlemek yerine bu akışın bir parçasıymış gibi içerden bakmamızı istiyor.
Doğru, yanlış, iyi ve kötü arasındaki muğlak sınır Osman’ın kişiliğindeki boşluklarla olduğu kadar çevresel etkenlerin itici gücüyle de aşınıyor. Her birey yaşadığı ailenin ve sosyal çevrenin bir devamı olduğuna göre Osman’ın da elbette sadece Osman olarak var olduğunu söylemek mümkün değil. Bir kahramanın yaşamına odaklanan romanların en ilginç yanı da bu olsa gerek. Martın Eden’in sadece Martın Eden olmaması gibi. Onu yaratan koşullar onun bilincinde ve varlığında açığa çıkan yanlar, yazarın çevresel etkenleri kahramanın kişiliğine yansıtabildiği ölçüde felsefik, psikolojik ve tarihsel sorunsallar hâline gelerek genişleyebiliyor.
Freudyen bir bakış açısıyla Osman’ın annesi, babası ve erkek kardeşiyle olan ilişkisine baktığımızda çekirdek ailede olan bitenleri belirleyen asıl meselenin Oedipus karmaşası olduğunu söyleyebiliriz. Babasının ölümüne üzülmeyen bir erkek evlat ya da ölmesinin üzüntü yaratmadığı bir baba, gerçekten karşılığı olmayan anlamsız bir yankıya dönüşüyor. Osman, günlüğüne bu konuda şunları yazar:
“Aslında vicdan azabı duymak istiyorum baba, gerçekten. Seni öldürmüş sayılırım çünkü. Ama öyle garip ki sözcükler, BABA, VİCDAN, ÖLÜM hepsi ANLAMSIZ sesler gibi geliyor.”
Ayfer Tunç, bu romanında biyografik bir yaklaşımdan yola çıkıp bir kahramana odaklanarak bu kahramanın yaşamıyla bir dönemi irdeleyen, sosyal çalkantıların, siyasi gelişmelerin, iktidardaki makas değişimlerinin bireyin kişiliğindeki izlerini sorguluyor. Suçla suçlunun, faille maktulün, zenginlik ve yoksulluğun, leke ve kumaşın, komployla maruz kalanın birbiriyle olan bağı sular durulunca bile anlaşılamaz olarak kalıyor. Sır perdesi kalkmayan sırlar vardır çünkü.
Sanal gerçeklik, skandallar, birbiriyle iç içe güç odakları, köklü ve zengin ailelerin sevgisiz ortamlarında büyümüş çocukların hayata tutunamayışı, yoksulluğun acı reçeteleri ve uçurum kıyısında yol almaya çalışanların birbirine değen hayatları. Bu hayatlardan gelip geçmiş kişilerin yaşam deneyimlerini aktardıkları bir sohbetin zenginliği ne kadar kıymetliyse romanda konuşan karakterlerin sözleri de o kadar kıymetli ve besleyiciydi.
Osman, aşka, arkadaşlıklara, hayata ve yakın geçmişimize dair çok şey bulabileceğiniz, hacimli bir kitap olmasına rağmen su gibi okuyabileceğiniz, çok katmanlı bir roman. Listenize hemen ekleyin…