09 KASIM, PAZARTESİ, 2015

Man Booker Ödülü Marlon James'e

Dünya edebiyatında neler oluyor? “Dünyadan Edebiyat” yazılarımıza Man Booker Ödülü ile devam ediyoruz… Bu yılın Man Booker ödülü reggae'nin büyük ustası Bob Marley'nin 1976'da uğradığı suikastten esin alan A Brief History of Seven Killings (Yedi Cinayetin Kısa Tarihi) kitabıyla Jamaikalı yazar Marlon James'in oldu.

Man Booker Ödülü Marlon James'e

Bu yılın Man Booker ödülü reggae'nin büyük ustası Bob Marley'nin 1976'da uğradığı suikastten esin alan A Brief History of Seven Killings (Yedi Cinayetin Kısa Tarihi) kitabıyla Jamaikalı yazar Marlon James'in oldu. Seçici kurul, kitabın her şey bir yana, kısa listedeki “en heyecanlı” öykü olduğunu vurguladı. 650 sayfalık “destan”ın, “şiddet ve küfür dolu” olduğu kadar “sürprizlerle” de dolu olduğu vurgulandı. Karar, iki saatten kısa bir süre içinde, oy birliğiyle alınmıştı. Böylelikle James, yalnızca 50 bin pound değerindeki ödülün sahibi olmadı, Booker'ı alan ilk Jamaikalı yazar unvanı da onun oldu.

Roman otuz yıllık bir dönemde Jamaika'nın toplumsal, siyasi ve ekonomik kargaşalarına da ışık tutuyor. Çeteleriyle, sıradan insanlarıyla seksene yakın karakterin görünme fırsatı bulduğu kurmaca, ülkenin yeraltından kiliselerine hemen her mekânını görüntüye alıyor. Bu yoğun içeriğin kimi okurlar için yorucu olabileceği ifade edilse de anlatıcı öznenin yer yer sayfada bir değişebildiği metin, kuşkusuz ki renkliliğiyle yeni anlatım olanaklarının önünü de açıyor.

London Review of Books, kitabı bir “imgelem başyapıtı” olarak değerlendirmiş, Sunday Times ise “Jamaika'da yaşanan siyasi şiddet ve Colombia'dan New York'a uzanan uyuşturucu imparatorluklarına ışık tutan bir epik girişim” olarak sunmuştu.

Bilindiği gibi Booker ödülü için ülke ve menşe sınırlaması yok aslında. Tek koşul aday olacak romanın son iki yıl içinde yayımlanmış ve özgün olarak İngilizce yazılmış olması. İngiltere'nin en saygın roman ödülü, ona sahip olan yazara hem itibar, hem şöhret kazandırıyor, hem de kitaplarının okunurluğunu artırıyor. Ancak bu yılın Booker kısa listesine giren hiçbir kitabın satışında patlama yaşanmadı. Kısa listeye giren kitaplar içerdikleri şiddet ve zalimlikle dikkat çekiyorlardı, ancak her biri vurucu mizahi unsurlara da sahipti.

80 Kere Reddedildi

İlk kitabını yayımlatmakta büyük güçlük çektiğini anlatan Marlon James, tam 78 yayınevi tarafından reddedildiğini ifade ediyor. Bu nedenle bir süre yazmaya ara da vermiş.  John Crow's Devil (John Crow'un Şeytanı) nihayet 2005’te yayımlanabilmiş. Yayıncılığın o günkü anlayışını koruduğunu vurgulayan James, “İnsanların okumayı istemeyecekleri türden öyküler yazdığımı düşündüğüm zamanlar oldu” sözleriyle anlatıyor o günleri.

Tarihi yazılmamış bir ülkeyle ilgili tarihi bir roman yazmanın güçlüğünü de kabul eden James, kurguyu “destekli tahmin”lerle oluşturduğunu söylüyor. Buna göre olayların çoğunun gerçek ancak oluş biçimlerinin tamamen kurgusal olduğunu vurguluyor. Yazar ödülü çocukluğunda birlikte Shakespeare şiirleriyle sözlü düellolar yaptığı müteveffa babasına ithaf etti.

The Guardian, BBC ve The  Week'ten derlenmiştir. 

Edebiyatın Beyaz Erkek Dünyası 

Burada nasıl tartışılıyorsa orada da tartışılıyor, edebiyatın merkezinin belli kalıbın yazarlarını parlattığı... Bu ay iki ayrı başlıkla “beyaz ve erkek” edebiyatçının yarattığı fark yine gündeme geldi. Beyazlık, elbette daha çok Batı'nın siyahiler ve sarı ırkla paylaşmak zorunda kaldığı dünyasının meselesi. Bizde adı bile geçmiyor, erkekler arasında kimin öncelikli olduğu. Toplumun diğer kulvarlarından farklı bir yer edebiyat. Entelektüelliğin bölgesinde bile ayrımcılıktan ziyade öncelik vermek olarak tanımlanabilecek bu durumun kaplumbağa hızıyla dönüşmesi, hatta dönüşüyor gibi yapıp dönüşmemesi gerçekten düşündürücü. 

Ödüllü Kitaplar Erkekleri Anlatıyor

İlk tartışma sevilen yazar Nicola Griffith'in yaptığı bir araştırmanın sonucuyla gündeme geldi. Feminist Mslexia dergisinin yaz sayısında yer alan araştırmada, altı saygın ödülün son on beş yılda ne tür romanlara verildiğini inceleyen yazar, ödüllü romanların büyük çoğunluğunun başkişisinin erkek olduğunu saptadı. Griffith Pulitzer, Man Booker, Ulusal Kitap, Ulusal Eleştirmenler Çevreleri ödüllerini, Hugo ve Newbery madalyalarını kazanan kitapları sadece yazarların cinsiyetleri üzerinden değil, anlatıcının ya da esas kişinin cinsiyetini de dikkate alarak inceledi. Sözgelimi hiçbirisi “yalnızca kadın karakterin gözünden” yazılmamıştı!

Man Booker ödülü 2000–2014 arasında şöyle paylaştırılmıştı: Dokuzunda erkek yazarlar erkeklerin ya da erkek çocukların, üçünde kadın yazarlar erkeklerin veya erkek çocukların dünyasını anlatıyordu. İkisinde ise kadın yazarlar kadınları ya da kız çocuklarınkini anlatıyordu. Birinde de kadın yazar her iki cinsi birlikte konu edinmişti. Ulusal Kitap ödülünde de durum pek farklı değildi: Sekiz romanda erkek yazarlar erkekleri, ikisinde kadın yazarlar erkekleri, bir romanda erkek yazar her iki cinsi birlikte ve iki kitapta kadın yazarlar kadınların dünyasını konu ediniyordu.

Griffith, bu sonuçları, “iş edebiyat ödüllerine geldiğinde” ya kadınlar kadınları anlatırken daha yeteneksiz ve sıkıcı ya da kendilerine sansür yapıyorlar, diye yorumluyor, imalı bir cümleyle... Gerçi iş bununla da sınırlı değil. Okurun çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yayın dünyasında, özellikle saygın yayınevlerinde işlerinden ayrılan ya da emekli olan kadın editörlerin yerine hep erkeklerin göreve getirildiğini de vurguluyor Grifftith. Penguin Random House, HarperCollins ve Brown'da olan bu. Dahası da var... Sözgelimi Pan Macmillan Yayınevi çalışanlarının yüzde 80'i kadın ancak yükselmelerinin önü kesiliyor. Yayıncılık devleri Hachette'te sekiz, Penguin Random House'da beş bölümde yönetici kadın, ancak bu kadınlar da iş yerlerinin yöneticileri arasında bir azınlık teşkil ediyorlar. Ve burada kadın kadının kurdu olmuyor; kadın editörler tercihlerini kadın yazarlardan kullanmaya daha eğilimliler.

Ödüller konusuna dönersek artık seçici kurullarda çok daha fazla sayıda kadın var. Ancak Griffith'in düşüncesine göre, içinde yetiştiğimiz kültür, erkek gözünün esas olduğunu kafamıza öyle bir yerleştirmiş ki, farkında bile olmaksızın tercihimizi erkeklerden yana kullanıyoruz: “Hâlâ erkek yazarlara yazar, kadınlaraysa kadın yazar diyoruz.”

“Pulitzer Ödülü'nü Aldım. Niye Hâlâ Görünmezim?”

Edebiyat okunma kaygısıyla yapılan bir iş değildir, bütün edebiyatçılar bunu söyler ve savunur. Ancak ismini duyurmayı başaran, yazar ve şairlerin çoğunun erkek ve bulundukları ülkenin ulusal etnik kökeninden oldukları bir gerçektir. Bir yazar için tanınmanın yine de önemi vardır çünkü bir sonraki kitabın yayımlanması, elinizdeki kitabın performansıyla ilişkilidir. Manhattan'da New York Üniversitesi ve PEN Amerika tarafından düzenlenen bir panelde siyahi şair Gregory Pardlo, “Pulitzer Ödülü'nü aldım ama hâlâ görünmezim, niye?” gibi bir soru sorarak yazarın yapıtının niteliğinden bağımsız olarak tanınma olanağını sorgulayan bir tartışma başlattı.

Pardlo 2015 Pulitzer Şiir Ödülü'nün sahibi. Ana akım dergilerde yazan ve şiirleri yayınlanan biri olduğu halde ve bu prestijli ödüle, üstelik o ödülü alabilen bir siyahi olmasına karşın tanınmış olamadığını ve edebiyat okurlarının dahi kendisini bilmediğini ifade ediyor. Sadece kendisi için değil aynı panelde konuşan şair arkadaşları Saeed Jones, Cate Marvin ve Willie Perdomo için de bu koşulların geçerli olduğu vurgulayan Pardlo, yayın dünyasının yüzde 89'unun beyaz olduğuna dikkat çekti ve özellikle gölgede kalan başarılı yazarların hiçbirinin “beyaz erkek” olmadığını hatırlattı.

The Guardian'dan derlenmiştir.

 Junot Diaz

Dominik Konsolosu “Vatanı Sevmiyorsun” Dedi

Bir Dominik diplomatı, Pulitzer Ödüllü yazar Junot Diaz’ı devletin Haitili kayıt dışı göçmenlerle ilgili politikalarını eleştirdiği için “Dominik karşıtı” olmakla itham etti. Yazara 2009 yılında verilen liyakat nişanını da iptal etti.

New York'taki Dominik Cumhuriyeti Konsolosu Eduardo Selman, Dominik Cumhuriyeti'ne ait AlMomento.net sitesine gönderdiği demeçte Dominik-Amerikan yazarı, insan hakları aktivistlerine katılarak ABD Kongresi'ne Dominik Cumhuriyeti'nde kayıt dışı göçmenlere yapılan uygulamaları kınamasını talep etmesini eleştirdi. Diaz, Haitili yazar Edwindge Danticat ile birlikte kamusal alanda 21 Ekim 2015'te Dominiklilerin Haitililere tavrını kınamıştı.

Daha önce Haziran ayında da Diaz, Miami'de bir izleyici kitlesine “Dominik Cumhuriyeti'nde bir terör durumu var” diyerek “elit” Dominik medyasını Haitililer karşıtı haberlerinden ötürü eleştirmişti. Yazar, "Böyle bir şey en son Nazi Almanyası'nda olmuştu ve yine insanlar olup bitene omuz silkiyorlar” sözleriyle Uluslararası toplumu tavır almaya çağırmıştı.

NBC

Amerikalı Yazarlar Müzesi Chicago'da Açılıyor

ABD'nin yazınsal kahramanlarını yaşatmak amacıyla büyük bir yazarlar müzesi kuruluyor. 2017'de açılması planlanan müzede bulundurulacak şiir ve romanların yanı sıra sosyal medya ve dijital gazetecilik yapılması da planlanıyor. Amerikalı Yazarlar Müzesi, beşer yıllık planlar doğrultusunda interaktif sergiler, eğitim programları, temalı galeriler gibi etkinlikler için elverişli büyüklükte bir alana ulaşılması için gerekli bütçe oluşturma çalışmalarıyla, ABD'nin en etkili yazarlarını ziyaretçilere çok özel yönleriyle tanıtmayı, bunun yanı sıra bir kültür mekânı olmayı hedefliyor.

Michigan Caddesi'nde kurulacak müze Chicago Kültür Merkezi ve Chicago Güzel Sanatlar Enstitüsü'ne de komşu olacak.

The Guardian

"Ben Biraz Yavaş Okuyorum!"

Olay Alabama'da gerçekleşti. Bobby Rice adında bir öğrenci, 63 yıl önce okul kütüphanesinden bir kitap aldı. İşte o kitabı ancak geçen hafta götürüp iade etti ve kütüphane görevlisine şöyle dedi: “Özür dilerim, ben biraz yavaş okuyorum da!” Kenneth Roberts'a ait Lydia Bailey böylelikle 63 yıl sonra kütüphanesine kavuşmuş oldu.

Tabii gecikme ücreti, 1.500 doları buluyordu. Kütüphane yöneticisinin yüreği bu bedeli tahsil etmeye elvermedi. Emekli öğretmen Rice ise, “Öğrencilerime kütüphaneden aldıkları kitapları mutlaka iade etmelerini salık verirdim” diye konuştu.

Los Angeles Times

0
5851
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage