Marco Veronese, çok yönlü bir sanatçı; fotoğrafçı, ressam, heykeltıraş, performans sanatçısı, düşünür, şair ve yazar. 1982 yılından bu yana çeşitli ülkelerde birçok sergi açtı. İtalya, Fransa, ABD, İsviçre, Almanya, Belçika, Türkiye’de eserleri sanatseverlerin ilgisine sunuldu. Sanatçının işleri İtalya ve Amerika’da müzelerde bulunmakta. Veronese ayrıca Cracking Art Group’un kurucu üyesi. Yakınlarda Türkçede bir şiir kitabı çıktı “73 62”. Veronese ile Haydar Ergülen söyleşti…
Farkındalık, ağacın şeklini değiştirmez ama onu nesneler listesine ekler”(s.23) diyorsunuz. Bu kitabınızla okuyucuda nasıl bir farkındalık yaratmayı hedeflediniz?
Kitaplar, kâğıdın üzerindeki mürekkep olabilir...veya kapıların.
İçinde yaşadığımız sistemde insanlar gün geçtikçe bazı önemli şeylerden uzaklaşıyorlar: doğa, dünya, evren ve hatta sevgi. Her şeyi adlandırmak istiyoruz, çünkü onları tanıyabilmek istiyoruz. Fakat genellikle, hiçbir şeyin ruhuna inmek ve onu görmek istemiyoruz. Dolayısıyla farkındalık sadece bir egzersiz yerine geçiyor. Herkesin bir ağaca bakışı bile birbirinden tamamen farklı olabilir; ona sadece basit bir ağaç olarak bakmak veya onu hayatın bir biçimi olarak görmek.
Siyaset sınırları değiştirebilir ama bilinçleri değiştirecek olan yalnızca sanat ve kültürdür” (s.65) cümlenizden hareketle soruyorum. Sanat ve kültürü bu kadar güçlü, etkili kılan sebep sizce nedir?
İnsanın tüm davranışlarının temelinde olumlu amaçların, ortak saygının olacağını umuyorum. Sanat, bir güzellik ve ahenk yaratır ve onlar olmadan barış var olamaz. İnsanlar, savaş mezarlıklarını görmek icin değil, müzeleri ve tarihi yapıları görmek için tüm dünyayı geziyorlar. Kültür ise bilgidir ve çevremizi yeterince iyi anlamamız ancak bilgi ile mümkün olur. “Diğerleri”ni başka türlü anlamak ve aramızdaki farklılıkları kabul etmek başka şekilde olası değildir.
Kitapta Gana'daki Akan kabilesinin Adinka antik sembollerini kullanıyorsunuz. Kitaptaki düşünceleriniz bu sembollerle eşleştirince nasıl bir anlam kazandı?
Bu kitabımda, pek kimsenin bilmediği antik bir alfabe kullanmak ve onu gün yüzüne çıkarmak istedim. Bunu izlenebilirlik sağlamak amacıyla değil, bazı şiirlerimde asonans oluşturmak için kullandım. Yazıyorum, çünkü aslında zihnimde resimler görüyorum.
Sizin “Güzellik bir hiçtir ona bakacak gözler olmasa” dizeniz, bana büyük halk ozanımız Aşık Veysel'in “Güzelliğin on para etmez/Bu bendeki aşk olmasa” dizelerini hatırlattı. Aşkın ve şiirin dili her çağda, her kültürde aynı demek ki!
Kesinlikle evet! Birbirimizden uzak olsak da aynı havayı soluyoruz. Aynı DNA’ya sahip farklı bireyleriz. Farklı dallardaki yapraklarız ama aynı köklerden besleniyoruz.
Kitapta pek çok aforizma da yer alıyor. Aforizmaların birer yargı olduğunu düşünürsek, bu konudaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Genellikle çevremde herhangi bir şey olduğunda yazıyorum ve bunu hem geçmişe hem geleceğe göz gezdirerek yapıyorum. Bazense sanki beni yazmaya iten bir güç, anlatılması çok zor olan bir görüş etkisinde oluyorum. Benim için bunları paylaşmak çok önemli. Umarım bir yerlerde birileri, benimle ortak bir görüşe sahiptir ve böylece enerjilerimiz arasında bağlantı oluşur.
73 62 ilk şiir kitabınız mı, başka şiir kitaplarınız var mı, 73 62 ne anlama geliyor?
Evet, bu kitap, İstanbul’un bana verdiği enerjiyle yazdığım ilk kitap. Başlık ise benim doğum günümden geliyor, 7 Mart 1962.
Şiir ve görsel sanatlar arasında sizce nasıl bir ilişki var? Siz hem sanatçı hem şair olarak bu ilişkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bence bir sanat eseri veya heykel “yaratmak” ile şiir ya da aforizma yazmak arasında fark yoktur. Tek değişen, onu ortaya çıkarırken kullanılan alettir. Ben zihnimde gördüklerimi yazıyorum. Bazen bir görüntü oluşuyor, ben de üzerine düşünüp yazmaya başlıyorum.
Şiir ve aşk. Şiir mi aşkın nedeni yoksa aşk mı şiirin nedeni? Belki de ikisi de aynı şeydir. Ne dersiniz?
Sadece sevgi üzerine yazmak gerekmez; bazen nefret veya kin de şiirlerde görülebilir. Çünkü bütün duygular bizim ruhlarımızın bir parçasıdır ve yazmak, korkularımızı, arzularımızı ortaya çıkarmanın bir yoludur.