Henüz iki sayısı yayımlanmış olmasına rağmen dosya konularıyla, yazarlarıyla, çizimleriyle okurların ilgisini çeken; yazarların bilinmeyen yönlerini inceleyip masaya yatıran Masa Dergisi ekibinden Gamze İyem ile derginin çıkış sürecini ve hedeflerini konuştuk.
Masa Dergi kimin fikriydi? İsmin “Masa” olmasında neler etkili oldu?
Dergi olarak benim fikrimdi ama ismin “Masa” olmasında tiyatrocu arkadaşımız Yağmur Yağmur etkili oldu. Biz dergi projesine başlamıştık ama isim bulamamıştık; Yağmur reklamcı olduğu için ona sorduk, o da bize yaklaşık 20-30 isim saydı, isimler arasından “Masa” bana en sıcak gelen oldu. İlk olarak editör Şeyda’yı arayıp ismi sorduğumda bana Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha” şiiri ile tepki verdi. Ardından diğer ekip arkadaşlarıma sordum, çünkü bizim bir dergimiz vardı ama ismi yoktu. Herkesi tek tek aradım ve 7-8 kişiden Edip Cansever’in şiiri ile dönüş alınca ismin Masa olmasında karar kıldık.
Ekip neyi "dert" edinerek çıktı yola?
Aslında dergi ekibi zaten yayın dünyasında olan insanlardan oluşuyor. Bugün içerisinde bulundukları hiçbir yayının tam olarak kendilerini temsil ettiğini düşünmüyorlar. Bu eleştirdikleri şeyleri yapmadan yeni bir yayın var edebilmenin ürünü aslında Masa. Türkiye’de kültür-sanat-edebiyat üçlemesini kullanan yayınların hiçbirinin tam olarak bunu temsil etmediğini düşünüyoruz. Birçok edebiyat dergisi var Türkiye’de şiirler, denemeler, öyküler yazılıyor ama alt metinleri çok fazla birbirine benziyor. Önemli tiyatro dergileri de var ama ikisinin bir arada olduğu kültür-sanat dergisinin boşluğu olduğunu düşünüyorum. Bizim dert ettiğimiz şeylerden birisi de buydu. Kültür-sanat-edebiyat diyeceksek bu üç alandaki insanları bir araya getirebileceğimiz daha geniş, öğretici bir dergi olmasını istedik.
Ne kadar süren bir çalışma sonucunda yayımladınız ilk sayınızı?
Yedi ay süren bir çalışma. İlk başta kapsamlı bir dergi düşündüğümüz için alanlar üzerine çok fazla çalıştık. Edebiyat temelli olduğumuz için diğer alanlarda ne yapabiliriz diye onlara çok fazla yoğunlaştık. İlk dört sayıda neler yapacağımızın planlarını da hazırladığımız için yaklaşık yedi aylık bir çalışma sonrasında birinci sayımız çıktı.
Son zamanlarca dergi yayıncılığı oldukça kalabalık. Birçok dergi katıldı yayın hayatına. Bu durum sizin gözünüzü korkutmadı mı?
Çok fazla birbirine benzeyen dergiler katıldı piyasaya. İnsanlar bir dergiyi ediniyorlar daha sonra onu çok beğenip onun aynısından bir tane daha yapıyorlar ya da birisi bir dergide çalışıyor, o dergiden ayrılıyor, belli bir hırsın veya inadın uğruna onun aynısından bir tane daha yapıyor. Piyasaya çıkan son dönem dergilerinden, ki piyasayı çık sıkı şekilde takip ediyoruz, otuz tane edebiyat dergisi varsa hepsi birbirinin benzeri şekilde çıkıyor. Gözümüzü korkutmadı çünkü farklı bir açığı zaten hedeflemiştik. Hem tiyatrocuyu, hem ressamı, hem müzisyeni, hem edebiyatçıyı kapsayacağı için rakip yoktu gözümüzü korkutacak.
Ayrıca son bir-iki yıldır iki ayda bir yayınlanan edebiyat dergilerinin sayısı azalmıştı. Masa bu alanda yeni bir soluk aldıracak mı edebiyatımıza?
Çok eskiden dergiler iki ayda, üç ayda bir yayınlanan ürünlerdi aslında. Son dönemlerde dergi okur kitlesi çok fazla arttı, dolayısıyla rekabet arttı bu da ayda bir ürün çıkartmaya yöneltti ama biz iki ayda bir çıkmayı tercih ettik. Kapsam olarak geniş olduğu için ve sayfa sayısı fazla olduğu için iki ayda bir çıkmayı seçtik.
İç tasarım olarak oldukça güzel bir dergi çıkmış ortaya fakat kapak tasarımı olarak eleştirilebilir. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
İç tasarım olarak görsel yönetmenimiz Turgay Oğuz’un koyduğu bir disiplinimiz var sayfa içerisinde. Çok fazla renkli sayfa tabanları kullanmayı tercih etmedik. A4 boy olmasını çok fazla önemsedik, çarşaf boy dergilerin de dergi mantığına yakıştığını düşünmüyorum. Kapak tasarımı eleştirilerine katılmıyorum. Çok fazla reklama gitmeyi, çok fazla büyük puntolarla başlıklar yazmayı doğru bulmuyorum; bir çizim ve altta küçük puntolarla isimler yer alıyor sadece.
Deneme, öykü, makale ve şiir türlerinde çalışmaların yanı sıra resim, müzik, sinema, tiyatro vb. sanat dallarında inceleme yazılarına da yer veriyorsunuz. Popüler olma gayesinden uzak mısınız yoksa popülerlik hedefi var mı?
Popüler olma gayesinden uzak olduğumuzu söyleyebilirim. Bu konuda biraz aha öğreticilik üzerine eğilim var dergide. Tiyatro’da yaptığımız inceleme çalışmaları var, sinema alında dünya sinemasını inceliyoruz, başlıklarımızı seçerken popüler olanı en çok beğenileni değil de biraz daha öğretici olanı seçmeyi önemsiyoruz. İnsanlar zaten deneme ve öyküleri okumayı seviyorlar aynı zamanda tiyatro ve müzikten incelemeler de okumalarını sağlamayı hedefliyoruz.
Derginin ilk sayısında Albert Camus, ikinci sayısında da Nilgün Marmara’nın masası ve güzel bir çizim var. Her sayıda dosya konusuna göre o sayfa devam edecek mi?
Evet, orta sayfamızı ismimizden de temel alarak masaya ayırdık. Yazarımızın özelliklerine göre bir masa yaratma konseptimiz kapağımızdaki kişilere göre sürekli devam edecek.
İlk sayınıza nasıl tepkiler aldınız?
Aslında beklediğimizden fazla tepki aldık. Piyasayı yoklama, bir deneme sayısıdır dergilerin ilk sayısı. Düşündüğümüz konsept, bizim aklımıza yatanlar okurun aklına ne kadar yatacak, okur bu durumlara nasıl bir reaksiyon verecek bilmeden çıktığımız bir yol. Karşılaştırmalı kapak Türkiye’de hiç yapılmamış bir kapak buna nasıl tepki vereceklerini bilmiyoruz. Dolayısıyla tirajı da tahmin edemiyorsunuz ama beklediğimizden çok çok daha iyi tepkiler aldık. Demek ki insanların gerçekten bu alanda ihtiyaçları varmış.
Ferhan Şensoy, Feridun Andaç, Ayşe Kulin gibi alışılmış dergi yazarlarından farklı isimler var ekipte. Bunu nasıl sağladınız?
Her alanda kendimizin usta bildiği isimler var. Öncelikle Hayati Asılyazıcı’dan kaynaklı, bir yayınevi sahibi, dergicilik sektöründe tecrübeli biri. Her alanda usta bir isim eşlik etti. Mesela sinema alanında bir yazı yazıyoruz üç yazıdan bir tanesi sinema alanında çok fazla kitabı olan Burçak Evren’e ait, Türkiye’de tiyatroda önemli bir isim Özdemir Nutku’nın yazısı tiyatro alanında üç yazımızdan biri, altı tane öykü var her sayımızda bunlardan bir tanesi de Ayşe Kulin öyküsü. Bu isimler zaten eski dönemlerde beraber çalıştığımız hocalarımız.
Yakında dâhil olacak yeni isimler var mı?
Elbette olacak. Bütün dergilerde olduğu gibi ayrılan isimler de katılan isimler de olacak. Katılmasını istediğimiz isimler de var, katılmak isteyen isimler de. Her derginin kadrosu her sayıda değişir ama on beş kişilik kemik bir kadromuz var, okurlardan da yazılar alıyoruz onun için isimlerde değişimler doğal.
Peki, “yaşasaydı eğer yazmasını isterdik” dediğini istediğiniz kim var mesela?
Oğuz Atay’ın yazmasını isterdim. Didem Madak da olabilir, en sevdiğim kadın şair.
Dosya konularınızı belirlemenizde hangi unsurlar etkili oluyor? Edebiyat olayları mı yoksa sevgi mi?
Tabii ki edebiyat olayları etkili oluyor. Türk ve dünya edebiyatından işlemek istediğimiz dosya konularını listeledik. Kadın-erkek olarak, şair-yazar olarak, ressam, müzisyen olarak bu isimleri sıraladık. Her sayımızda benzer isimler üzerinden gitmek istemiyoruz. Bir sayımızda roman yazarları, bir sayımızda da şairler var. Bundan sonra da müzisyenler, oyuncular kapak konusu olacak. Ne kadar uluslar arası işler yaptıkları, aldıkları ödüllere göre sıralayacağız. Kişisel zevk değil kesinlikle, kitlesel başarı.
Yeni bir dergi olmanın dezavantajlarını nasıl yaşadınız? İnternet üzerinde özellikle sözlüklerde çok fazla eleştiri görmüştüm, bunu size okurlar nasıl yansıttı?
Okurların sonuçta belirli alışkanlıkları var. Bir kitap alıyorsak o yazarın diğer kitaplarını da alıyoruz, bir dergiyi takip etmeye başladıysak o derginin diğer sayılarını da takip ediyoruz. Yeni bir dergi olmak, yeni bir kitap çıkartmak, yen bir albüm yapmak… Tabii ki ilk çıktığınızda bir tepkisizlik ve okurların yabancı bir bakış açısı oluyor. Ama çok fazla olumsuz yorum almadık. Masa yeni, dergi yeni, ürün yeni ama biz yeni değiliz. Okurların belli bir tanışmışlığı var bizimle. Onun için çok fazla olumsuz tepki almadık.
İlerleyen sayılarda hangi dosya konularını ele alacaksınız?
Bununla ilgili sadece ana başlıklardan bahsedebilirim. Çok fazla kopya veremeyeceğim ama her zaman aynı yazarlar olmayacak. Konularda da bazen filmleri, bazen tabloları bazen de kitapları karşılaştıracağız. Bir gün bizim kapak konumuzda Yunan mitolojisini de görebilirsiniz, Batı edebiyatını da, Picasso tablosunu da görebilirsiniz. Farklı alanlardaki isimleri logomuza taşıyarak devam edeceğiz.
Dergiler hakkında sürekli yazılan eleştiri metinleri sizin yayın politikanızı etkiliyor mu?
Bizim yayın politikamız eleştirilerden ziyade kendi eleştirdiğimiz, kendi algı yapımız üzerinden gidiyor. Eleştirilerin %50’sine katılıyorum %50’sine katılmıyorum. Kendi bildiğimiz doğrular üzerinden gidiyoruz. Eleştirilerin çoğunu okumuyoruz ama aynı zamanda okuyoruz da. Bugün düzenli yayınlanan dergilerden 20 tanesini sürekli takip eden bir ekibimiz var. Dolayısıyla burada gördüğümüz yanlışları, eksikleri değerlendiriyoruz bir, Twitter’daki eleştirileri değil. Mesela “ölü edebiyatı yapılıyor” denilmesini sevmiyorum. Örnek veriyorum Nazım Hikmet Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük şairlerden birisi, dünyaca tanınan bir isim. Bir edebiyat dergisi Nazım Hikmet’i kapak konusu yapmayacak da kimi yapacak? Güncel isimlerden ne kadar bahsedebiliriz. Döneminde çok iyi işler yapmış isimlerin kapak yapılmasını ben yanlış bulmuyorum. Elbette Nazım kapak yapılacak, elbette Cemal Süreya kapak yapılacak. Bunun birden fazla dergide arka arkaya kapak yapılmasını da yanlış bulmuyorum. Bu isimleri okumaya doymamamız gerektiğini düşünüyorum. Kapaklara dair gelen eleştirilere göre kapak değiştirilmesini doğru bulmuyorum.
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Okurlarımızdan her zaman eleştirilerini sosyal medya ya da mail aracılığı ile göndermelerini istiyoruz. Kendi yaptıkları çizimleri, yazıları bizimle paylaşmalarını istiyoruz. Derginin içinde her zaman onlara yer vermeye devam edeceğiz.