Filiz Ali’nin, müzik mesleğinin çilesini hiç şikâyet etmeden çekenlere, müzik aşkını tüm diğer aşkların üstünde tutanlara armağandır dediği “Müzisyen Portreleri”ne, okur ve müzikseverler de “kaynakça” ya da “ansiklopedi” gözüyle bakabilir. Üstelik bu kitabı okuma süreci sevinçli bir deneyim de vaat ediyor.
İnsan sevdiği, ilgi duyduğu, merak ettiği şey hakkında konuşmak ister. Hakkında öğrenmek, bilmek dolayısıyla okumak ister. Piyanist ve müzik eleştirmeni Filiz Ali’nin “Müzisyen Portreleri”ni elden geçirip yıllar sonra yeniden yayınlaması müzik meraklıları için oldukça sevindirici. Yapı Kredi Yayınları’nın sanat dizisinden çıkan kitap yirminci yüz yılı etkilemiş, hâlâ da etkilemekte olan müzisyenlerin yaşam öykülerini Filiz Ali’nin dünyasından geçirerek sunuyor. Daha doğrusu adı üstünde portrelerini; ele alınan müzisyenlerin icralarına vb. özelliklerine ilişkin bilgi verirken yazarın yorumlarını da okurdan esirgemeden.
Filiz Ali’nin 1984-1993 yılları arasında, çoğu Cumhuriyet’te ve Hürriyet Gösteri dergisinde çıkmış olan yazıların arasından seçilip derlenmiş metinlerden oluşan ilk baskıya, yazarın 1987’de yayınlanan “Müzik ve Müziğin Sorunları” kitabında yer alan bazı yazıları ve 1994’ten sonra yazdığı bazı yazılar eklenmiş. “Portreler”, “Gençler”, “Ölümlerinin Ardından” adlı başlıklarla bölümlenmiş bu yeni baskıda Filiz Ali, müzik tarihinde öncü olmuş müzisyenlerden, pırıltılı gençlere, müzisyen dostlarına değin çok önemli müzisyenleri kalemine konuk etmekte. Kitap için, “Bir armağan” diyor, Filiz Ali.
“Müzik mesleğinin çilesini hiç şikâyet etmeden çeken, müzik aşkını bütün öteki aşk ve sevgilerin üstünde tutan, tüm dünya müzikseverlerini bağırlarına basan bu eli öpülesi insanlara bir armağan...”
Değil müzik eleştirmenliğinin neredeyse yokluğu, sanatın her alanındaki eleştirinin pek yürürlükte olmadığı günümüz ülkemizde, müzik ilmine ve müziksevere de armağan olan “Müzisyen Portreleri”ne, okurlar ve müzikseverler “kaynakça” ya da “ansiklopedi” gözüyle de bakabilir.
Kimler yok ki bu ansiklopedide... James Joyce’un sözleriyle yapmak isteyip yaptığını, “Finnegan’s Wake” için yazdığı müzikle yapmayı seçen John Cage; yeni bir dil yaratan besteci Krzysztof Penderecki; seyirciyi hipnotize eden kemancı Viktorya Mullova; sihirli değnek dediği şef Herbert von Karajan; alışılmışın dışında bulduğu klasik müzik sanatçısı Anne-Sophie Mutter; sesinin özelliği gereği repertuar sorunu olmayan Jochen Kowalski; minimalizmin savunucusu Philip Glass; ömrünü hayır işlerine adayan Isaac Stern; bağırıp çağırmadan söylenen türkülerin çok daha etkileyici olabildiğini kanıtlamış olan Ruhi Su ve Dostlar Korosu...
Yüzümüzü ağartan sanatçı diye tanımladığı İdil Biret’e birkaç yazı birden ayırmış Filiz Ali. Bu yazılardan birinde Biret’le geçirdiği bir günde konuştuklarına okuru tanık ederken, bir diğerinde Biret’in bir gününe yer vermekte. Biret’in dünyada Beethoven’ın 32 piyano sonatını, 5 piyano konçertosu ve piyanolu koral fantezisini, 9 senfonisinin Liszt uyarlamasını kaydeden ilk piyanist olarak tarihe geçtiğini belirttiği “İdil Biret Almanya’ya Bethoveen İhraç Ediyor” yazısı da diğer tüm yazıları gibi oldukça ilgi çekici.
Leyla Gencer’e daha da fazla sayıda metinle yer veren Ali’nin yorumundan Suna Kan, Gülsin Onay, Semiha Berksoy, Güher ve Süher Pekinel, Ayla Erduran, Erol Erdinç, Ayşegül Sarıca ve nice diğer sanatçılarımızı ve başka ülke sanatçılarını ve özellikle “Gençler” bölümündekileri okumak da oldukça sevinç verici bir deneyim. İnsan müzik denince pek yetkin olmadığı konulara ve/veya hiç aklına gelmeyen şeylere dikkatinin çekilmesine seviniyor. Öğrenmesi bilmesi çoğunlukla sevindirici şeylerden söz ediyor çünkü Filiz Ali. Müziğe müzik insanına sevgisi ve saygısı her harfinden belli.