Arşivlerin aralandığı yazı dizimiz Sandık’ın bu ayki konuğu Suat Derviş. Forum dergisinin 1968 yılında, “yazarların, sanatçıların yazılarını ve yapıtlarını nasıl, hangi ortamda meydana getirdikleri” meselesi üzerine hazırladığı dosyada yer alan Suat Derviş’in yanıtlarını sizlerle paylaşıyoruz…
Sunuş Niyetine:
Forum dergisinin izini bir süre sürdükten sonra, Suat Derviş’in kısa da olsa söylediklerini duymak için dergiye ulaştım. Aynı soruşturma için cevap veren başkaları da vardı fakat ben önceliği Suat Derviş’e verdim. Onun yanıtlarını paylaşmak, edebi birikimimiz için faydalı olacak. Suat Derviş’in yazma rutini ile ilgili verdiği bu bilgiler oldukça ilgi çekici. Özellikle, hayatını türlü acılar içinde tüketmiş bu muhteşem kadının “kolay yazarım, yaşar gibi” deyişi onun yazma sürecine yeni bir gözle bakmamızı sağlayabilir. Derviş’in yanıtları geçtiğimiz yıl İthaki Yayınları tarafından yayımlanan Anılar, Paramparça’yı da bu yeni gözle ele almamıza vesile olursa ne mutlu.
**
"Okurların merak ettikleri konulardan biri de, “yazarların, sanatçıların yazılarını ve yapıtlarını nasıl, hangi ortamda meydana getirdikleri”dir.
Yazmak için, kendilerini nasıl hazırlarlar? Hangi ruhsal ortamda yazarlar? Günün hangi saatini seçerler? Elverişli ortamın gelmesini mi beklerler, yoksa bu ortamı kendileri mi hazırlarlar? Konu nasıl bulunur? Kendisi mi gelir, yazar mı arar konuyu? Yazarın mesleğinin aile çevresinin, ülkenin genel koşullarının yazarın çalışmasına etkisi nedir? Yazarken tam anlamıyla özgür müdür? Yazma araçları nelerdir? Yazma konusu nasıl plânlanır? Yazarı yazmaya iten özel ve genel etkenler neler olmuştur? Yazarken okur düşünülür mü?
Kısaca, bir yapıtın meydana gelmesi eylemi ussal bir “doğum-doğurma” olarak nitelendirilirse, yazar bu “doğum-doğurma”yı nasıl yapar?
Okurlarla yazarlar arasında bir yakınlaşma sağlamak amacıyla, bu konuya ilişkin bir soruşturma yapmayı tasarladık. Yazarlarımızdan yazma özellikleriyle ilgili açıklama rica ettik.
Soruşturmanın bir bölüğü, VARLIK dergisinde yayınlandı. Bir bölüğünü ise FORUM’da yayınlamayı uygun gördük. Bu sayfada, herkesi kendi kaleminden tanıyacaksınız.
Düzenleyen: Ahmet Köklügiller
Suat Derviş
Mevzularımı evvelden seçmem, onlar kendileri bana gelirler. Bu da şöyle olur: hayatta rastladığım hadiseler veya tipler üzerimde etki yaratır ve bana üzerine eğilmemiz lâzım gelen bir mesele veya bir dâvayı hatırlatır. Sonra ben, o eseri işlemeğe başlarım. Bu hazırlama devresi bazen birkaç hafta, bazen birkaç sene sürer. Her mevzuun kendine göre bir olgunlaşması ve yazılacak eser haline gelmesi için bir devre vardır. Çünkü ben naturalist bir yazar değil, realist bir yazarım. Ve her mevzuumu, hayattan aldığım gibi, yani bir fotoğraf makinası gibi aksettirmem, onu bütün buutlarıyla, nedenleriyle birlikte göstermek isterim. Benim tiplerim oldukları gibi değil, daha fazla, birçok tipten kompoze edilmiş kişilerdir. Eğer hakikî insanlara benziyorsalar ve realiteye uygunsalar, roman ilerlemeğe başladığı zaman dizginlerini kaybederim. Onlar beni dinlemezler; etten, kemikten yapılmış şu ya da bu sosyal şartlar içinde bulunan kişilerin yaptığı ve yapabileceği şeylerden ne fazlasını, ne eksiğini yaparlar, bayağı direnirler. Birçok Fatmalardan kompoze ettiğim Fatma, eğer hakikaten hayattaki eşlerine benziyorsa onu tanıyabilmiş ve benzetebilmişsem, birkaç sahife sonra o, tek başına hareket etmeye başlar ve hemen özgürlüğünü kazanır. O artık tıpkı bir canlı insandır ve romanımda benim onu evvelden götürmek istediğim sonuca gitmez, onun kendi realitelerinin onu sevkettiği sona gider. Bir romanda benim tipim veya tiplerim bana isyan ettiler, kendi başlarına buyruk oldular mı, ben bayram yaparım. Çünkü “roman çok iyi olacak” diye düşünürüm ve hakkım da vardır.
Ben yazılarımı sabahları ve yatağımın içinde yazmağı çok severim. Kimseyle konuşmadan, gündelik hayatın içine girmeden…Dinlenmiş, durulmuş bir başla…Kolay yazarım, yaşar gibi.
Mesleğimin benim üzerimde çok tesiri oldu. Ben yalnız edebiyatçı değil, aynı zamanda da gazeteciyim. Gazeteci, günün her saatinde memleketinin insanları ve problemleriyle temas halindedir. Ben gazeteciliğe başladıktan sonra memleketimi ve insanlarımı tanıdım. İstanbul’un en fakir semtlerini bildiğim gibi, en ücra köşelerinden en lüks muhitlerine kadar girip çıktım. Sefaleti ve refahı aynı şehirde birbirinden çok uzakta değil, aynı şehrin belediye hudutları içinde seyrettim. İstanbulumu çok tanırım, çok severim ve onun için çok yazarım.
Forum
13 Mayıs 1968
Sayı: 379"
"Yazıda hiçbir düzeltme yapılmamıştır, orijinal metindir. İmlâ hatalarının sebebi budur"