Tek kelimeyle müthiş ama çok kelimeyle de eğlenceli, hüzünlü, zekice, açık, zengin, renkli, esprili, doğal, hakiki, duygusal, hissi, tabii, cinsi, edebi, erotik, sahici, tutkulu, göz yaşartıcı, göz kamaştırıcı, parlak, olağan ve üstü, şiirsel, romanesk, karnaval... Bu sıfatlardan sonra üç nokta koydum ki devamını da siz getirin diye!
Antonio Skarmeta'nın kaleme aldığı Neruda'nın Postacısı üzerine bir inceleme...
Sanırım bunu ta yıllar önce filmini izlediğimde istemiştim. Filmin adı Il Postino (Postacı), 1994'te çekilmiş, yani 20 yıl olmuş ben de izleyeli. 20 yıldır bu filmden yola çıkarak geliştirdiğim şiir düşünceleri var. İlginç değil mi? Bir filmden şiir düşünceleri çıkarmak, benimsemek, geliştirmek... Tersi olurmuş, bu kez düzü oldu diyecektim ama, bilemedim. Eskiden genellikle klasik romanlar sinemaya uyarlanırdı, Anna Karenina'dan Doktor Jivago'ya, Yılanların Öcü'nden Yorgun Savaşçı'ya ve bildiğiniz gibi bu uyarlamalar da genel olarak beğenilmezdi. Hayır yalnızca sinemacılar ve film eleştirmenleri tarafından değil, edebiyatçılar tarafından da. Bu konuda pek çok teori de olmalı, ben oralara girmeyeyim.
O sıralarda 'filmin romanı'nı okumamış olduğum için elbette roman ve filme dair bir değerlendirme yapamazdım. Şimdi onu mu yapıyorum, bundan da emin değilim. Belki de ilk kez önce filmini izlediğim bir romanı okuduğumdan ve müthiş bulduğumdan söz etmek istiyorum. Tek kelimeyle müthiş ama çok kelimeyle de eğlenceli, hüzünlü, zekice, açık, zengin, renkli, esprili, doğal, hakiki, duygusal, hissi, tabii, cinsi, edebi, erotik, sahici, tutkulu, göz yaşartıcı, göz kamaştırıcı, parlak, olağan ve üstü, şiirsel, romanesk, karnaval... Bu sıfatlardan sonra üç nokta koydum ki devamını da siz getirin diye!
Neruda'nın Postacısı (Kırmızı Kedi Y., Haziran 2016). Antonio Skarmeta yazmış, Şilili romancı. İnci Kut, Türkçeye çevirmiş. Marquez, Isabel Allende, Llosa, Vasconcelos, Amado çevirilerinden tanıdığımız harika çevirmen. Harika çünkü, İspanyolca'dan çevirdiği bu romanı bir şenliğe dönüştürmeyi bilmiş. Okuma şenliğine elbette. İspanyolca bilmem, ama söylemek gerekirse, İnci Kut'un çevirisi kitabı Türkçede de olağanüstü bir tada eriştirmiş. Organik Türkçe, capcanlı Türkçe, yaşayan Türkçe herhalde böyle bir şeydir.
Filmde hatırladığım kadarıyla Şilili büyük dünya şairi Pablo Neruda siyasal nedenlerle İtalya'da bir adaya sürgün ediliyordu. Romanda ise 1969'daki bu olay, Şili kıyılarındaki küçük Isla Negra adasında yaşanır. Köyün postacısı genç Mario yalnızca Neruda'ya mektup taşımakla yükümlüdür. Büyük şairin romanda da çok etkili biçimde hissedildiği üzere megalomanisini aşmak ve ona ulaşmak çok güçtür. Fakat Mario hem gençliğinin verdiği pervasızlık hem de saflık ve içtenliğiyle kısa süre sonra şairi konuşturmaya, hatta gülümsetmeye başlar. Hatta...
Neyse o kadarını da okura bırakalım değil mi? Neruda'ya o sıra Nobel edebiyat ödülü verilmesi söz konusudur, Mario da şairle birlikte heyecanlanır. Her getirdiği mektuptan ödül haberi çıkacakmış gibi yüreği çarpar.
Yüreği çarpar deyince de romanın esas kızı Beatriz'e gelir sıra. Nasıl gelmesin? Mario'yu mecazlar, metaforlar yapmaya yönelten de Beatriz'in aşkıdır, ona olan tutkusudur. Öyle bir çarpılır ki genç kıza Mario, işi Neruda'dan Beatriz için bir şiir istemeye kadar götürür. Metaforun nasıl yapıldığını öğrenen Mario'nun sorusuyla da şaşırma sırası bu kez Neruda'ya gelir: “Sizce tüm dünya bir şeyin metaforu mudur?”
Neruda, Mario'nun inadından ve hevesinden öyle etkilenir ki hiç yapmadığı bir şeyi yapar, kasabanın barına Beatriz'i görmeye gider postacı ile birlikte. Devamında ise Neruda, Şili devlet başkanlığına aday gösterilir, fakat aynı partiden Salvador Allende seçilince Paris'e büyükelçi olarak atanır, Nobel'i kazanır. Mario, Beatriz'le evlenir. Ne var ki Pinochet'nin darbesiyle Allende öldürülür, kısa bir süre sonra da, tekrar adaya dönen fakat hasta olan Neruda ölür. Ateşler içinde yanarken Mario'ya şöyle diyecektir: “Bana güzel bir metafor söyle de gönül rahatlığıyla öleyim evlat!”
Anlatımıyla, imgeleriyle, buluşlarıyla, karakterleriyle capcanlı bir kitap Neruda'nın Postacısı. Büyük şairi hiç kayırmadan huysuzluklarıyla aktarırken, Beatriz'in annesi 'dul kadın'ın itirazları ve geçimsizliklerini de sanki bu anda burada duygusuyla veriyor. Cemal Süreya'nın ünlü şiiri “Üvercinka”daki şu dizeler gibi: “Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde/Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor”.
Tabii en az filmi kadar, romanı kadar ünlü olan, ülkemizde de hem şairlerin hem okurların şiir algılarını tümüyle yenileyen ve “şiir ihtiyacı olanındır” saptamasını yerleştiren şu diyaloğa da değinmeden olmaz. Mario, Neruda'nın karısı Mathilde için yazdığı şiiri, aşık olduğu Beatriz'e armağan eder. Neruda'nın bundan söz etmesi üzerine de:” Şiir yazanın malı değildir, kullanandır” der. Ben filmdeki halini tercih ediyorum bu cümlenin, zira hem 'mal' olarak çevrilmesi beni rahatsız etti hem de “Şiir onu yazanın değil, ona ihtiyacı olanındır” demek daha kapsayıcı geldi.
Şimdi bayram. Bayramı şenlikli bir biçimde yaşamak istiyorsanız Neruda'nın Postacısı'nı hemen okuyun derim. Son zamanlarda böyle hoş bir roman okumadım. Keyif duydum, haz aldım. Ve kendi kendime şöyle mırıldandım: Keşke Neruda'nın Postacısı olsaydım!