Donald Ray Pollock’un Ohio’daki Knockemstiff kasabasının sertliğini ve hüzünlü sıradan insanlarını, taşra edebiyatına dair sunduğu yeni bakış açısı ile anlattığı öykülerinden oluşan kitabı Knockemstiff üzerine bir yazı.
Taşrada geçen sıra dışı metinleriyle Amerikan edebiyatı içerisinde özel bir yerde duran Donald Ray Pollock, kendi kişisel deneyimlerini dile getiriş biçimiyle özgün bir isim. İlk romanı Düş Yakamdan Şeytan’ın (Çev. Emirhan Burak Aydın) ardından bu kez Knockemstiff (Çev. Avi Pardo) başlıklı öykü kitabı da Türkçeye çevrilen Pollock, taşra edebiyatına dair sunduğu yeni bakış açısı ile dikkat çeken bir yazar olarak kabul edilebilir.
Taşra edebiyatı ve günümüzde bir taşra edebiyatı inşa etme fikri, bir yandan oldukça güç bir tarihsel hesaplaşmayı, öte yandan küreselleşen dünya içerisinde bir konumlanma problemini beraberinde getirir. Taşranın neresi olduğu, bugünün taşrası ile geçmişin taşrası arasındaki ilişkiler, benzerlik ve farklılıklar yeni tartışma alanlarını gün yüzüne çıkarır. Dolayısıyla söz konusu taşra olunca üzerine düşünülmesi gereken sorunların boyutu da hızla artar.
Taşra meselesiyle ilgili olarak öncelikle taşranın tarihsel hesaplaşması üzerine düşünmek gerekir. Geçmişten bugüne taşranın serüveni, özellikle de Sanayi Devrimi’nin ardından hızla değişti. Taşranın yapısıyla beraber içeriği ve taşradan beklentiler de bu düşünceye paralel bir şekilde yüzyıllardır farklılaştı. Öte taraftan bugünün küreselleşen dünyasında şehirler hızla alanlarını genişletip metropol hâline gelirken taşranın payı ve yüzölçümü de giderek azaldı. Bu durumun izleri salt haritalar ve göç meselesi üzerinden değil, aynı zamanda edebiyata, sinema ve tiyatro yansıyan izleri üzerinden de okunabilir.
Amerikalı yazar Donald Ray Pollock’un özünde birer taşra hikâyesi olan metinlerinden oluşan Knockemstiff başlıklı öykü kitabı da bu bağlamda özel bir yerde durur. Kendisi de bir “taşralı” olan Pollock, çocukluk, ilk gençlik ve gençlik yılları Ohio’da geçmiş bir yazar. Hayata ve topluma Ohio üzerinden, dolayısıyla Amerika’nın en öte, uç, aykırı bölgelerinden biri üzerinden bakma hissiyatıyla büyümüş bir yazar olarak Pollock, bütün bir bilincini bu şekilde yorumlar. Knockemstiff, bir yandan okura taşradan hikâyeler sunarken öte yandan bir toplumsal ve kişisel hesaplaşmayı da beraberinde getirir.
Knockemstiff ile ilgili ilk mesele, Pollock’un kitabı ve kitapta yer alan öyküleri kendi kişisel deneyimleri üzerinden ele alıp değerlendirmesidir. Pollock, kendisi de kitapla aynı ismi taşıyan bölgede doğup büyümüş, hayatını ve bilincini de orada geliştirmiştir. Onun çocukluktan itibaren aldığı yaralar, yaşadıkları, tanıklık ettikleri zamanla birer öyküye dönüşürken aslında kişisel deneyimlerin bilinçte ne derece sarsıcı ve kalıcı izlere neden olabileceğini de görünür kılar. Bu, kitabın asıl aksını meydana getirirken kişisel hikâyelerin edebî metinlerinde ne derece güçlü bir şekilde temsil edebileceğini de ortaya koyar. 1960’lı yıllardaki çocukluğu ile 1990’lı yıllardaki olgunluk yıllarına kadar kasabanın geçirdiği dönüşüme doğrudan tanıklık eden yazar, bunu kendisi için bir merkez nokta olarak kabul eder.
Donald Ray Pollock, küresel çapta etki uyandıran bir taşra hikâyesini merkezine aldığı Knockemstiff’te meseleye oldukça katmanlı ve toplumsal bir açıdan yaklaşmaya çalışır. Bu da aslında kişisel hikâyeye eklemlenen ikinci bir hattı, kişisel olanla toplumsal olan arasındaki ilişkiyi imler. Kitap, kimi toplumsal kimi daha kişisel ve anlık olaylara ev sahipliği yaparken babaları tarafından dövülen çocuklara, hırpalanan annelere, birbirini yiyen kardeşlere, anneleri tarafından seri katil taklidi yapmaya zorlanan küçüklere, savaşa gitmemek için uzun yıllar dağlarda saklanmış kaçaklara, sapıklara, psikopatlara ev sahipliği yapar. Öyle ki başlangıçta normal gibi görünen birçok mesele, zamanla işlerin ne derece sapıtabileceğini açıkça ortaya koyar. Pollock’un asıl başarısı da buradan gelir.
Pollock’un ve ailesinin uzun yıllar yaşadığı bir kasaba olan Knockemstiff, Amerikan taşrası içerisinde “hillybilly” olarak bilinen insanların yaşadığı bir bölgedir. Kuzey Amerika’daki Apalaşlar’ın (bir sıradağ dizisi) etrafında yaşayan bu insanlar, çevre ile bağı zamanla kopan, yüzleri yavaşla sadece kendilerine dönen bir topluluk meydana getirirler. Eğitimsiz, sosyalleşmekten uzak, yabancıları dışlayan bu insanlar, özellikle de Ohio gibi iklimi ve coğrafyası zor bölgelerde (Kuzey Amerika) yeni bir yaşam pratiği meydana getirirler. Başlangıçta bir tarım ve hayvancılık bölgesi olan Knockemstiff ve Ohio, zamanla sanayileşmeyle beraber bir kabuk değiştirme sürecine girer.
Hızlı gelişen endüstrileşme, uzun yıllar hayatını tarım ve hayvancılık üzerine kurmuş bir toplumun yaşam ve geçim pratiklerini derinden etkiler. Hem para kazanmanın ve iş olanaklarının güçleşmesi hem de bu yeni yaşamın onlardan bambaşka taleplerde bulunması, bölge insanını da derinden etkiler. Nihayetinde bu yeni yaşam ve onun gerekliliklerine ayak uyduramayan hillybilly’ler, zamanla daha da kendi içlerine kapanır ve bambaşka bir hayat sürmeye başlarlar. Bu çarpık topluluk, işte Pollock’un ve Knockemstiff’in ana örgüsünü inşa eder. Kitapta yer alan her bir öyküde söz konusu bu kasabadaki yaşamın ne derece çarpık ve sosyallikten uzak olduğunu vurgulayan Pollock, insanların zamanla “nasıl yoldan çıktıkları” üzerinde durur. Salt ekonomik veya endüstriyel bir sebebe dayanmayan, arka planında göç, eğitim, toplum gibi birçok dinamiğin yer aldığı bu durum, onun ilerleyeceği asıl damarı işaret eder. Bu da kitap boyunca devam eden öykülerde hep yeni bir hesaplaşmayı, ruh sağlığı bozuk çocukları, yitik ebeveynleri, sosyalleşmeden uzak bir toplumu gün yüzüne çıkarır.
Kasaba halkının birbirlerine karşı gösterdikleri sert tavır, istismar ve şiddet, giderek karanlık bir yapı inşa ederken Pollock’un gerçek kişiler üzerinden kurguladığı Hank, Tina, Elliot gibi birçok karakter, türlü zorlukla mücadele etmek zorunda kalır. Onların içlerinde bulunduğu zorluklar, geçimsiz insan ilişkileri, olmayan aile bağları zamanla öyküleri çarpıcı sonuçlara doğru sürüklerken şiddetin, istismar ve yok saymanın kişide ne derece derin yaralar bırakabileceğini de görünür kılar.
Ele aldığı mesele ve olayları olabildiğine yalın bir dil ile işleyen Pollock, okuru manipüle etmekten kaçınırken samimi olmaya özen gösterir. Tam da bu noktada anlattığı hikâyelerin dehşeti ile anlatının yalınlığı ortaya özel bir birleşim çıkarır. Bu durum, bir üslup ve bir tercih olarak gerek Knockemstiff’te gerekse Düş Yakamdan Şeytan gibi diğer metinlerde Pollock’a dair temel bir unsur olarak dikkat çeker.
Amerikalı yazar Donald Ray Pollock’un Ohio’da geçen ve kendi kişisel deneyimleri ile edebiyatını birleştirdiği öykülerinden oluşan Knockemstiff, taşra meselesine bambaşka bir açıdan yaklaşan iyi bir metin.