Mustafa Çevikdoğan'ın hicivli bir dille insanlara rutinlerini ve değer yargılarını sorgulattığı, bir kısmı daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmış olan on üç öyküsünün yer aldığı kitabı Temiz Kâğıdı üzerine bir inceleme.
Mustafa Çevikdoğan’ı fanzinlerden, dergilerden, editörlüğünü yaptığı kitaplardan biliyoruz. Öykülerine belli bir kitle halihazırda aşina olsa da, öykü kitabının raflarda yerini alması Aralık 2017’yi buldu.
Çevikdoğan’ın öykülerini tek bir yerde konumlamak mümkün değil. Yine de öykülerin belli ortak temaları var. Mesela öykülerin hiçbirinde, toplumla direkt bir yüzleşme gerçekleşmiyor. Hemen hemen tüm öykülerde bir eleştiri, güruhla bir yüzleşme mevcut da olsa, bu yüzleşme ya da eleştiri, her daim direkt bir yüzleşme değil. Çoğunlukla hiciv vasıtasıyla oluşturulan, daha dolaylı bir eleştiri hâkim öykülere. Bu yönüyle, Çevikdoğan öykülerinin alametifarikasının, dramın, öykünün üstüne kurulu olduğu küçük esprilerle, fikirlerle yansıtılması olduğunu söyleyebiliriz. Bir süre sonra, yaşadığınız bir olayı ya da okuduğunuz bir haberi Çevikdoğan’ın öykülerinden birine benzetebilirsiniz. Bir postane kuyruğunda yaşadığınız tuhaf bir hadise, size bu öykülerden birini hatırlatabilir.
Öyküler kimi zaman aklın dışında ilerliyor ve kimi öykülerde gerçeklik yer yer bükülüyor: Evinin orta yerine üçüncü nesil kahveci açılması tehlikesiyle karşılaşan bir kadının yer aldığı “Başlangıcın Sonu” öyküsünü düşünelim. Tamamıyla gerçekliğin, olağanın içinde yer alan, her yere kahveci açılması olayı, sürreal ve olağanın dışında bir alanda karşılık buluyor kendine; bu anlamda, toplumu farklı bir katmandan, belki fantastik, belki sıra dışı, gerçeküstü olarak nitelendirilebilecek bir yerden eleştirmeye girişiyor Çevikdoğan. Bu evrende, otobüste arkaya ilerleyenlerle ilerlemeyenler tüm ülkeyi kasıp kavuran bir savaşa sürüklüyor, şehre gölgesiz gökdelenler dikiliyor, de bağlacını ayırmayanlarla ayıranlar arasında ideolojik ayrımlar yaşanıyor. Otobüste arkaya ilerlemeyi medeniyet göstergesi sayan emekli amcalara, teyzelere, hayattaki tek marifeti imla kurallarını doğru kullanmak olan maaşlı memurlara, her gün farklı bir köşe başında rastladığımız kahvecilere direkt seslenmeye dahi tenezzül etmeden; belki sesinin bu hengâmede kaybolacağını düşündüğünden, belki de sadece böylesini daha eğlenceli bulduğundan, farklı bir yolla, farsla ulaşmaya çalışmakta Çevikdoğan.
Öykülerin bir diğer özelliğiyse, topluluklara uzaktan bakan karakterler. Herhangi bir eleştiriye girişen –ki kitabın üstüne kurulu olduğu hicvi düşündüğümüzde, eleştirmek ya da topluma ayna tutmak gibi bir derdi olmadığını rahatça söyleyebiliriz– her kitapta, kaybedilen olarak nitelendirilen, ezilen, hor görülen karakterlere, outsider’lara rastlarız. Rengi, dili, görüntüsü tarafından bir yerden kovulan, kenara itilen bu kahramanlar, kimi zaman “kaybedenler” olarak karşımıza çıkar, kimi zaman “ezilen” olarak tanımlanır, kimi zamansa “öteki” denilip geçilir.
Çevikdoğan’ın öykülerinde rastladığımız karakterler kaybeden ya da öteki tanımlarından farklı. Kimsenin kimseyi hoşça ağırlama ya da dışlama gibi bir derdi yok. Gökdelenlere bakıp iç geçiren çocuklar, kendilerini bir öteki olarak görmüyor ya da başkaları tarafından öyle görülmüyor: Bilakis tam da bu yüzden gökdelenlerin dışındalar. “Beynamaz” adlı öyküde artık cumaya gitmeyen bir karakter var; fakat bu karakter cemaatten dışlanmış, öteki, mağdur bir karakter değil. Kendi isteğiyle kendini ötekileştiren, cuma vakti namaza gitmemek için neredeyse kendini bir yerlere zincirlemek isteyecek kadar toplumdan, cemaatten uzaklaşmak isteyen bir karakter. Bu sebeple, kimi karakterlerin gecekondulardan gökdelenlere bakışlarına, dolu bir sigara ya da bir bira şişesi eşlik etmiyor. Kahvecilere alınmayan değil, o kahvecilere hiç gitmemiş, gitmeyi tercih etmemiş ötekilerden bahsediyor öyküler.
Çevikdoğan’ın öykülerini tek bir düzleme sıkıştırmak güç, yine de kitabın, yer yer gerçekliği büken, normali anormalleştiren, bariz olanı gözler önüne seren fakat bunu dolaylı yoldan yapmayı tercih eden öykülerden oluştuğu söylenebilir. Konu ne olursa olsun, mekân, vaktimizin çoğunu geçirdiğimiz evler, mahalleler, otobüsler… Tenkit edilenler, hepimizin mustarip olduğu şeyler: İki günde bir yenisi açılıp kapanan kahve dükkânları, otobüste arkaya ilerlemeyenler ya da ilerleyin diye bağıranlar, her ne kadar öykülerde birebir bulunmasa da yürüyen merdivenin solunda bekleyenler, sinemada cep telefonuyla mesajlaşanlar, tartışma esnasında yaşını söyleyenler…
Mustafa Çevikdoğan'ın fotoğrafı www.diken.com.tr'den alınmıştır.
Kolajlar: © MIRARUIDO, Sato Masahiro