Hayatın gündelik akışında sıradan olarak gördüğümüz her insanın başlı başına bir öykü olabileceğini bizelere hatırlatan yazar Ahmet Büke ile kitapları ve yazın hayatı üzerine bir sohbet...
Ahmetcim kutlarım Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi, nedense hep 'sosyal bilgiler ansiklopedisi' diye okuyorum, yeni sezonu açmış. ON8 Blog'da sürdürdüğün bu öykülerden, daha önce Mevzumuz Derin başlığıyla bir kitap yapmıştın. Yakınlarda da bu ansiklopedinin ikinci kitabı olarak İnsan Kendine de İyi Gelir yayımlandı. İzmirli Bedo'nun birbirine bağlı öyküleri. Nereden çıktı bu fikir?
Eyvallah abi, teşekkür ederim.
Galiba mecburiyetten doğdu biraz. İzmir'e 2012'nin sonuna doğru işsiz döndüm ve maalesef bu güzel çukurda bana açılan bir kapı bulamadım. Doğal olarak ne bulduysam ona sarıldım. On8 Blog telifle yazı yazmamı teklif etti. Yazı yazacaktım ve bana emeğimin karşılığını vereceklerdi. İmkânsız gibi geldi başta ama ciddilermiş. Önce haftalık yazılarla başladım lâkin her hafta insan yazı mı yazar? Olmadı tabii. Öykü yazsam olur mu, dedim. "Haydi görelim boyunun ölçüsünü," dediler. Böylece ahir zaman tefrikası yani internet üzerinden tefrikalara başladım. Bir roman, bir de öykü kitabı çıktı burdan. İki buçuk yılı geçti galiba. Her hafta kurgu yazdım. Orhan Kemal görseydi gözlerimden öper miydi? Bilmiyorum. Ama bir aylığımı alınca ona istavrit, rakı ısmarlamak isterdim. Bunu çok isterdim gerçekten. Şimdi aklıma geldikçe daha çok istiyorum bak. Burada olmadı yüce divanda karşılaşırız, sarılırız belki.
Kitaba tüm öyküleri almıyorsun, almadığın öyküleri ne yapıyorsun, ama ciddi yanıt isterim, öyle yıldız filan yapıyorum demek yok!
Evet, bir kısmını almadık. Epey gönül koydular. Amele kahvesinde adam seçer gibi oldu biraz. Kalanların yükü koydu bana. Yalnız şöyle bir şey oldu, kitap sevilince geride kalanlara gün doğdu sanki. Bir uzun giriş öyküsü yazıp kalanları da kaptı kaçtının kasasına alacağız galiba. Ben seviniyorum buna. Ah almak hep kötüdür çünkü.
Kitabı Neşe Ozan'a adamışsın. Neşe benim ODTÜ'den ruh, can, siyaset ve insan arkadaşım. İlk şiir kitabım Karşılığını Bulamamış Sorular'daki (1981) “Issız” şiirim ona adamıştım ben de. Şeyda ile Neşe bizim 'Rosa'mızdı. Hepimizin Neşe'siydi. Kitabını adaman beni çok sevindirdi.
Neşe için bir kitap adamak onun denizine bir bardak temiz su eklemek gibi aslında. Bu dünyanın bazı insanların hatırına döndüğüne inanıyorum. Bunlardan birisi de Neşe'ydi galiba.
Sanırım 2010 yılıydı. Frankfurt Kitap Fuarı'na davetli gitmiştim ve Neşe'nin hastalığı yeni teşhis edilmişti. Küba standında Che için yapılmış duvar resimleri ve graffitileri büyük boy renkli basılmış bir kitap gördük. Neşe için gözümüze kestirdik onu arkadaşlarla. Dönüşte bize çok gülmüştü. "Kamu malını kamulaştırmışsınız. Hem günah hem de ideolojik olarak suç," diye dalga geçmişti. İzmir'e döndüğüm zaman hastalık nüksetmiş ve kemiklerine yayılmış. O kadar ağrısının arasında Zeyno'ya yün yelek örmüş. İçine de mektup iliştirmiş.
Neşe'yi de Orhan Kemal kadar özlüyorum. Üstelik Neşe bana balık da kızartırdı ne zaman üzgün olsam.
Senin bu öykülerdeki karakterlerinden oluşan bir karakterler kitabı bile yapılabilir diye düşünüyorum.
Güzel fikir bence de ama nasıl yapılır böyle bir kitap? Sen bana biraz yol gösterirsen olur... Galiba en esaslı yeri Arap Hatçam Teyze işgal eder. Benim çocukluğumda komşumuzdu Arap Hatçam Teyze. Ataları Söke'ye pamuk tarımı için köle olarak getirilmiş. Biz de zenci lafı bilinmediği için Arap derlerdi. Babaannemin de ahretliğiydi. Kırık çıkık oldu mu ona koşardık. Nenesinden el almış, derlerdi. Ekmeği çiğner acıyan yerimize sarardı. Tükürüğü şifalı kadındı. Eli de fena ağırdı. Cevizlerini araklamaya kalkmıştık da sırtımda oklava kırdı rahmetli. "Büyük annenin hatırı olmasa kafanda kırardım," diye gülmüştü bir de arkamdan. Allah nurlar içinde yatırsın.
Yeni kitabın 100 Tuhaf Kitap'sa, Gökhan Akçura'nın da dediği, benim de ona katıldığım gibi, hepimizin hayalindeki kitap. Murat Gültekin'in kütüphanesinden seçtiğini söylüyorsun bu tuhaf kitapları? Nedir tuhaf kitap? Sen nasıl seçtin?
Tuhaf kitap bence bir örneği olmayan kitaptır öncelikle. Yani mesela şimdi bir çırpıda sayacağın iyi şairler bir araya gelse Allah Olmasaydı Kadına Tapardım isimli şiir seçkisini oluşturamaz. Ya da Suzi'ye Şiirler mesela, emsalsizdir bence. Her yıl İzmir fuarına gelen sirkteki Suzi isimli maymuna yazılmış o dizeler. İşte Murat Gültekin bu ve benzeri kitapları karınca sabrıyla yıllarca sakladı. İçinde tezlere kaynakça olacak kitaplar var bence. Mesela Tarım Bakanlığı bir ara Pantolon Yaması Nasıl Yapılır? diye bir kitap çıkarmış. Bunun dünya çapında benzeri yoktur. O yüzden tuhaf bu kitaplar. Seçmek zor oldu. Daha Murat'ta olan olmayan bu külliyattan onlarca kitap çıkar.
Bak sen yapmayacaksan buradan Murat Gültekin'e de çağrı, ben onun kitaplığından yararlanarak bir 100 Tuhaf Mektup kitabı hazırlamak isterim. Mektuplar arıyorum. Var mı senin bildiğin 'eski harflerle kalp ağrısı' kitapları?
Muratla tanıştırayım sizi abi. Kirli çıkıdır o.
Sen başlattın, bana kalırsa konularına göre tuhaf kitaplar sürebilir,aşk, cinsellik, din, şehir, aile, şiir, tarım, futbol, biyografi, futbol. Ne bileyim belki de kitabın kendisi tuhaf bir şeydir değil mi?
Evet, daha derin ve ayrıntılı işler gerekiyor bunun için. Bence mesela bu tür kitapları basan taşra matbaalarının da izine düşmek gerek. İkinci kuşaklara ulaşıp dedelerinin hikâyelerini toplamalı. Mesela Kız Alayrum Oğlan Çıkayu diye 1973 yılında bir kitap basılmış Konya'da. Demirkuşları Basımevi'nin kitabı. Kimdi bu insanlar? Neden böyle bir matbaa ismi aldılar? Bu kitabın kapağını kime yaptırdılar? Başka hangi kitapları bastılar? Kaç sattılar? Nasıl battılar? İşte bütün bunlar kafamdaki yüz binlerce deli sorudan bir o kadar hikâye çıkartabilir sanki.