Dino Buzzati’nin okurunu ormana ve ağaçların ruhuna bakmaya davet ettiği, gerçeküstü ayrıntılarla fantastik bir anlatı sunan kitabı Yaşlı Ormanın Gizemi üzerine bir inceleme.
Türkiye’de Tatar Çölü isimli kitabıyla tanınan Dino Buzzati’nin bir başka kitabı daha var ki isteyen masal isteyen fantastik olarak okuyabilir. Anlattıkları ve romanındaki ögelerle yetişkinlerin sınırları keskin çizgilerle belirlenmiş, gerçeklik denen dar alanın dışına çıkan yazar, ruhu olan, orman cinleri tarafından korunan yaşlı bir ormanın varlığını sürdürme mücadelesini konu edinir. Dino Buzatti, Yaşlı Ormanın Gizemi isimli anlatısında biz yetişkinleri ormana ve ağaçların ruhuna bakmaya davet eder. Yaşlı Orman, yüzyıllardır varlığını o bölgede köklendiren, farklı birçok türün yaşadığı, var olmak için başkasının varlığını zapt etme ya da yok etme arzusu duymayanların bir arada yaşadığı kocaman bir yuva. Farklı olanların bir arada yaşayabildiği bu ormanın varlığı zaman zaman insanın hırsları yüzünden tehlikeye düşmüş olsa da korunabilmiş. Ta ki Albay Procolo ormanın da dâhil olduğu arazinin sahibi olana kadar…
Albay Procolo, bir askerin tipik özelliklerine sahip: Gözüne kestirdiği şey için savaşmaya, her şeyi yıkıma uğratmaya alışkın. Dolayısıyla yaşlı ormanın ruhu, bu ormandaki kudretli ağaçlar ve ormanın bin bir çeşit hayvanın yuvası olması onun pek de umurunda değil. Kendisine miras kalan koca araziyle yetinmeyi bilmez, daha küçük bir çocuk olan yeğeni Benvenuto’ya miras bırakılan büyük araziye de gözünü diker. Her iki araziye de sahip olmayı kafasına koyan Albay, Yaşlı Orman’daki ağaçları kesip satarak onlardan para kazanmayı da ister. Fakat ormandaki asırlık köknar ağaçlarının sırrından habersizdir. Bu ulu ağaçlar, orman cinleri tarafından korunmaktadır ve orman cinleri, istedikleri şekle bürünebilen, oyuncu varlıklardır. Görevleri, bu asırlık ağaçları korumaktır.
Kitabın simgesel çatışması iyi ve kötü kavramları üzerinden şekillenir. Orman cinleri, iyi olanı temsil ederken Albay Procolo, saf kötülüğün tarafında yer alır. Bu ana çatışmadan şekillenen masalsı anlatı, bir yandan Buzzati’nin yaşadığı dönemdeki baskıcı siyasi iktidara ve onun yöntemlerine karşı bir eleştiri olma niteliği taşır. Faşizmlerde yasaklar, ölümler, yıkımlar iktidar sahiplerine asla yeterli gelmez. Hep daha fazlasını isterler: Daha fazla güç, daha fazla kontrol, daha fazla itaat. Tıpkı Albay Procolo gibi. Albay da hem küçük yeğeninin hem de yaşlı ormanın kendisine itaat etmesini bekler, bu beklentisi için geçerli bir nedeni de yoktur aslında, daha azıyla yetinmeye gönlü olmadığı için yapar tüm planlarını.
İnsan ve doğa, kitabın gerçeklik düzlemindeki çatışma noktası diyebiliriz. Olay büyüdüğünde, yani bir insanın bir ormanı katletmesi kadar büyük bir olayla karşılaştığımızda iyi ve kötüyü ayırt etmek daha kolay oluyor. Ancak gelin, gündelik hayatlarımıza bir bakalım. Pencere-balkon manzaranızı kapatıyor diye yoldaki ağacın ruhunu pek de umursamadan onu budadığınızda ya da izmaritinizi bir sokak çiçeği saksısının dibine söndürdüğünüzde Albay Procolo’dan farklı olduğunuzu iddia edebilir misiniz? Yaşlı Ormanın Gizemi, doğayla olan bireysel ilişkimize dair kendimizi sorgulamamızı sağlıyor.
Bu kitapta her canlı, her nesne varlığını dile getirir. Rüzgârın sesi, kuşların cıvıltısı duyulur; ana kahramanlar insanlar olsa da bir bütünün parçası olan canlı-cansız diğer tüm varlıklar da hikâyenin içerisinde söz söyler. Buzzati’nin dünyaya ve varlığa bütünsel yaklaşımını buradan okumak da mümkündür: Dilin sınırlarının dünyanın sınırlarını belirlediğini söyleyen Wittgenstein gibi, Buzzati de kitaptaki tüm varlıklara söz hakkı vererek onların var olma hakkına işaret eder. Kendi dünyasındaki çoksesliliği okura da duyurmaya çalışır.
Yaşlı Ormanın Gizemi, Yelda Gürlek’in İtalyanca aslından çevirisi ile Ayşe Tuba’nın özenli çalışması sonucunda çok iyi bir çeviri kitaba dönüşmüş. Barış Şehri’nin bu baskı için hazırladığı kapak tasarımı da oldukça dikkat çekici. Bu masalsı anlatının içerisindeki çatışmaların doğa ile insan arasındaki ilişkileri ve bu ilişkiye bireysel katkımıza dair bir dönüşüm yaratmasını diliyorum ve çevirmen Gürlek’in önsözdeki temennisini bir kez daha aktarmak istiyorum: “Yaşamın kendisi kadar gerçek olan gerçeküstü unsurlarla dolu bu uzun öykü, edebi eserlere sevgiyle bağlanan her okurun ruhunda yaşama dair yeni bir pencere açacaktır. Dileğim o pencerenin hiç kapanmaması.”
Görseller Neil Burnell'e aittir.