Geçenlerde, bir edebiyatçı dostla sohbetimiz esnasında deneme türünden ne çok keyif aldığımızdan, okuduğumuz denemenin yazarıyla pek çok duygu ve düşünce ortaklığı yaşadığımızdan söz ettik. Sonrasında denemeye dair düşüncelerim, zihnime dolan çağrışımlar ve yeni anlamlarla genişlemeye başladı.
Gerçekten, iyi bir deneme yazarı, "kendi benliğinden yola çıkan ve tüm insanlığa seslenen insan" olarak yer alır edebiyat sanatının ölümsüzlüğünde. Deneme türünün ilk ve en nitelikli örneklerini veren yazarlardan Montaigne (1533-1592) ne güzel söylemiştir; “Her insanda insanlığın bütün halleri vardır.” diye. Montaigne’in denemelerini okurken “özgür ben’in ülkesine” yolculuğa çıkar, dogmalardan, klişelerden kurtulmuş aklın düşünce yolculuğunda ona yoldaş oluruz.
Yıllar önce Üsküdar Kız Lisesi kütüphanesinin raflarında keşfettiğim, merak ve ilgiyle okuyup arkadaşlarımla değerlendirdiğim Montaigne’in Denemeler’ini, ufuk açıcı yönüyle anımsıyorum öncelikle. Yıllar içinde, dönüp yeniden okuduğum başlıca kitaplar arasında yer alıyor bu ölümsüz eser. Emerson, Montaigne’in bu kitabıyla ilgili çocukluk anısını şöyle dile getiriyor: “Çocukken babamın kitaplığından bana Denemeler çevirisinin perişan bir cildi kalmıştı. Yıllar sonra, kolejden çıkışımda bir cildi okudum ve ötekilerini arayıp buldum. Bu kitapla ne büyük haz ve hayranlık saatleri geçirdiğimi hatırlıyorum. Bu kitabı, yaşadığım başka bir hayatta yazmışım gibi geliyor; o kadar candan bana, benim düşüncemi, benim hayat deneyimimi söylüyordu.” Bazı kitaplar büyüme yolculuğunda çocuğa ya da gence arkadaşlık eder; onun zihninde düşünsel- düşsel nitelikte aydınlık pencereler açar. O kitapların ışığında büyür bir çocuk. Okumaktan keyif almayı öğrenir; okumak, giderek alışkanlığa ve ihtiyaca dönüşür. Montaigne’in Denemeler’i çoğumuzda bu büyüme etkisini yaratan, çevremize farklı perspektiflerden bakmayı öğreten yaşam kitaplarındandır…
Montaigne kendi dünyasını cesur ve özgür biçimde deneme sayfalarında dile getirirken, içtenlikten ve kendine karşı dürüst olma ilkesinden ayrılmaz. Kendisini, düşüncelerini ve toplumu sorgulamasındaki asıl amacı; yaşam boyu insana dayatılan dogmaların, kalıplaşmış düşüncelerin, özgür ve yaratıcı aklın ışığında yeniden gözden geçirilmesini sağlamak ve insan düşüncesine sonsuz bir özgürlük alanı kazandırmaktır.
“Denemeler'de gördüğüm her şeyi Montaigne'de değil kendimde buluyorum.” diyen Paskal, Montaigne’in kendi iç dünyasını açarak başka insanların dünyasına da ulaşabildiğini ifade ediyor. Beranger’in “Montaigne amma da düşünce çalmış benden.” cümlesi de, mizahi biçimde, okurun Montaigne ile arasındaki duygu ve düşünce ortaklığını vurguluyor. Montesquieu, “Yazarların çoğunda, yazan adamı görüyorum, Montaigne'de ise düşünen adamı.” sözleriyle, denemelerin dokusunda yer alan düşünselliğe; yaratıcı ve özgür düşünceye işaret ediyor. “İnsanların ve her şeyin yüzünden maskeyi kaldırmalıyız.” diyor Montaigne; böylece toplumsal roller içinde kişinin yüzüne geçirmek durumunda kaldığı maskeleri gösteriyor. Maskenin altındaki gerçek benliğimizi; gölgenin derinliğinde gizlenen persona’mızı görmeye davet ediyor bizleri. Üstelik bu davetini, psikoloji biliminin sözünün bile edilmediği 16. yüzyılda gerçekleştiriyor. André Gide, Montaigne için şöyle söylüyor: “O, maskesini atmak için kendini anlatıyor. Maske, insanın kendinden çok ülkesine ve devrine ait olduğu için de insanlar maske yüzünden birbirinden ayrılıyor. Böylece, maskesini gerçekten atan insanda hemen kendi benzerimizi buluyoruz.”
“Deneme ben’in ülkesidir, ben demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez benliğinden bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.” diyor Nurullah Ataç. Deneme yazarının içtenliği, kendisinin güçlü ve zayıf yönleriyle yüzleşmesi, bu yüzleşmeyi gerçekleştirirken okurdan ve başkalarından çekinmeden hareket etmesi, “ben’in ülkesi”nde yaşamanın öncelikli kuralları arasında yer alıyor.
Kendi benliğinin yanı sıra, herhangi bir olay, olgu, durum ya da nesne karşısındaki duygu ve düşüncelerinin anlatımında da özgürce hareket eder deneme yazarı. Akıl, ağır zincirlerden kurtulur; kalıpların ötesine geçer; klişeleri ve dayatmaları sorgulayarak düşüncenin (ve dolayısıyla toplumun) daha ileriye doğru akmasını sağlar. Deneme yazarı, yaşamdan beslenen ve
yaşamla bütünleşen felsefenin içinde yol alır. Yaşamın ileriye doğru diyalektik sıçramalarla akışına dikkat ederek, yüreğini ve aklını bu sonsuz akışın sesine yoğunlaştırır. Şöyle der Montaigne: “Hikâyemi saati saatine yazmam gerekiyor. Az sonra değişebilirim. Yalnız hâlim değil, amacım da değişebilir. Benim yaptığım, değişen ve birbirine benzemeyen olaylar, kararsız ve bazen çelişmeli düşünceleri yazıya dökmektir. Acaba benliğim mi değişiyor, yoksa aynı konulan ayrı koşullara ve ayrı bakımlara göre mi ele alıyorum?” Görüldüğü üzere sık sık soru sorar Montaigne; bu soruların çoğunu kendine yöneltir, bazen topluma, çevresindekilere de sorar sorularını. Soru işaretleri ne kadar çoğalırsa, insan aklı, özgürleşme yolunda o kadar ilerleyecektir ona göre.
Deneme yazarının ufuk açıcı ve okuru zihnen çoğaltıcı olabilmesi için, donanımlı ve birikimli olması; edebiyattan sanatın bütün dallarına, bilimsel gelişmelerden güncel olaylara kadar geniş bir yelpaze içinde düşünce üretebilmesi; engin bir kültüre ve yaratıcılığa sahip olması gerekir. Denemede yorumlar özneldir; ileri sürülen düşüncelerin birtakım kanıtlarla ispatlanması gerekmeyebilir; bu durum, zaten deneme türünün doğasında var olan gerçektir. Denemede önemli olan, düşünce akışında içtenlik, düşüncelerin dile getirilmesinde ustalık ve yaratıcılıktır. Denemede “düzenli bir gelişigüzellik” olması önemlidir. Düşünce akışı ve fikir örgüsü okurun ilgisini çekecek biçimde düzenlenmelidir; öyle ki bu gelişigüzellik, düşünsel dağınıklığa ve zihin karışıklığına yol açmadan gerçekleşmelidir.
Deneme yazarı; olay, olgu, durum ve eşyalarda pek çoğumuzun göremediği, farkına varamadığı ayrıntıları; görmeden geçtiğimiz incelikleri ve güzellikleri fark eden, “durup ince şeyleri görmeye, göstermeye vakit bulabilen” kişidir. Bize sıradan ya da olağan görünen şeylerin altındaki gizemi ve olağanüstülük boyutunu sergiler deneme yazarı. Derin bir bakış, seziş ve kavrayış gücü, deneme yazarının kültürüne ve özgür yorumlamalarına eşlik eder.
Sakin, yavaş, içten içe huzurlu bir sohbetin içinde ilerler deneme yazısı; yazar kendisiyle konuşur gibidir. Okudukça yeni düşünce ve düşler açılır önümüzde. Konu serbesttir ama felsefi ya da sanatsal konular deneme türü içinde işlenmeye daha elverişlidir. Güncel olaylar da deneme türünde anlatılabilir; ancak olayların perde arkası, arka planı ve onun içindeki derinliğin gösterilmesi; yani yazarın sunduğu perspektif önemlidir. Kitaplar, yazarlar ve edebiyat eserleri hakkındaki yazılar da deneme üslubu içinde anlatılabilir. Bu yazıları “eleştirel denemeler” olarak nitelendirmek mümkündür. Bu tarz denemeler, akademik eleştiri metinlerinden daha farklı olarak, eleştirmene/yazara geniş ve özgür bir yorumlama alanı bırakır.
Denemeler açık, duru, özgün ve sürükleyici bir anlatış özelliğine sahip olursa ilgiyle ve keyifle okunur; okuyanın zihninde çoğalarak yepyeni anlam ve yorumlarla, insanlığa ufuk açar. Anlaşılmaz, girift ve dolambaçlı ifadeler, denemenin özündeki anlamın yitirilmesine neden olabilir, dolayısıyla okuyana yeni ufuklar açamadan boşluğa düşüp kaybolur.
Son yıllarda, kurmaca metinlerin, özellikle roman türünün -çoğu zaman ticari kaygılarla- öne çıkarılmasının, deneme türünü arka plana sürüklediği görülüyor. Denemenin olmadığı ya da zayıf kaldığı bir edebiyat ortamında özgür düşünce ve sanatın gelişebilmesinden, felsefenin derinliğine ulaşılmasından söz etmek zordur. Sorgulayan özgür aklı geliştiren, düşünsel yaratıcılığı harekete geçiren deneme türüne gereken önemin verilmemesi; ne yazık ki eleştirel düşünceyi zayıflatmakta, dayatmacılığı körüklemekte, klişe ve şablonlara dayanan, kalıpları aşamayan, sığ ve düzeysiz bir sanatsal yapılanmayı öne çıkarmaktadır.
Deneme; yargılamadan ve dayatmadan yazarın kendi özgür yorumlarını sunar okuyana. Yargılayıcı ve dayatmacı zihniyet, toplumda demokrasi süreçlerini sekteye uğratan tutum ve davranışlara da zemin hazırlar. Demokrasinin tam anlamıyla yaşanabilmesi için özgür düşünceye, sorgulamaya ve farklı yorumlara ihtiyaç duyulur; bu bağlamda düşünsel özgürlüğün temel kaynaklarındandır denemeler. Bireysel ve toplumsal ilerlemeyi sağlamak, piyasanın dayattığı sığlığa teslim olmamak için deneme türüne yeniden ağırlık kazandırmanın önemine inanıyor; özgür ve nitelikli kalemleri deneme yazmaya çağırıyorum.