06 ŞUBAT, CUMA, 2015

Piyes Yazma Sanatı

Bir düşünün, Romeo’nun yerinde Hamlet olsaydı ortaya Romeo ve Juliet’in hikâyesi çıkar mıydı? Hamlet’in yerinde olan Romeo ise o coşkulu yapısıyla çok açık görünüyor ki daha piyesin başında babasının intikamını alır ortada oynanacak bir oyun kalmazdı. Piyesin önermesinin ispatlanması, çatışmanın piyesi ilerletecek güçte ve sağlamlıkta olması için karakterlerin her birine verilecek olan iyi kötü, erdemli ya da zayıf özellikleri titizlikle seçilmelidir; ancak böyle bir yolla karakterlerin eylemlerinin gerisindeki diyalektik nedenleri anlamak mümkündür ve bu anlayış son derece önemlidir.

Nurduran Duman yazdı…

Piyes Yazma Sanatı

Oyun yazmaya niyetlenip de kaynak araştırmasına girişenlerin arasında Lajos Egri’nin Piyes Yazma Sanatı’nı karıştırmamış olan yoktur kuşkusuz. Başarılı oyun yazarlarının arasında da kaynak araştırmasından sonra bu kitabı yalayıp yutmuş olmayanların sayısı oldukça azdır, belki de yoktur; Egri’nin görüşlerini ya da piyesi başlatma, ilerletme aşamalarının sırasını benimsemeyip başka bir yoldan gitmeyi seçseniz de, gün gelir kendinizi bu kaynak kitabın tiyatro metninin yapı taşlarını tespit eden önerilerini birini değilse de bir diğerini uygulamış görürsünüz çünkü. Agora Yayınları’ndan yeni çıkan “Piyes Yazma Sanatı” yalnızca piyes yazarları için değil, senaryo, roman yazarları için de başucu klasiği. Hatta sanat eserinin derinliklerinde gezinmekten hoşlanan, izlediği sinemayı başka gözle görmek, okuduğuna farklı bir okuma ile yaklaşmak isteyen sanatsever için de. Ayrıca eleştirmenler için de elbette. Gilbert Miller da ilk baskı için giriş yazısında bu kitap hakkında söyleyebileceği tek şeyin, kendisi dahil, hiçbir orta halli aydının bundan böyle bu kitaptan söz etmemesinin bağışlanamaz olduğunu belirtiyor ve ekliyor, "Mr. Egri'nin kitabını okuduktan sonra, bir romanın, bir filmin, bir piyesin, kısa öykünün niçin sıkıcı, daha da önemlisi, niçin heyecanlandırıcı olduğunu anlayacaksınız..." Miller yazıyı kaleme aldığı dönemde değeri anlaşılmış kitapların arasına zaman içinde gireceğini söylüyor Egri'nin kitabı için, yanılmıyor, zaman Piyes Yazma Sanatı'nın hakkını veriyor.

Dileyelim zaman, bu klasiği hakkını vererek Türkçeye kazandıran Suat Taşer’in de hakkını vermeye hep devam etsin; çevirinin değeri zaten biliniyor ki yıllardır ta ilk YAZKO basımından bu yana basıla gelmekte. İyi çevirilerde çevirmenin çeviriye katkısı kaçınılmazdır; Bu çeviriye de, Taşer’in yaşamı boyunca sevgisini ifade edip her fırsatta değerini dillendirdiği, sadece sözde kalmayarak üstünde çalışmalar yapıp emek verdiği Güzel Türkçesi ve elbette tiyatrocu kimliğinin doğal olarak sunduğu deneyim ve bilgi zenginliği ile sağladığı katkı yadsınamaz. Suat Taşer’in, Konstantin Stanislavski’den çevirdiği “Bir Karakter Yaratmak”, “Bir Aktör Hazırlanıyor”, “Sanat Yaşamım” gibi başkaca çevirilerinin yanında kendi yazdığı diğer eserleri de gün geçmiyor ki kitaplıklarımıza tekrar basımlarla sunuluyor olmasın. Örneğin tiyatro eğitimi dahil gündelik hayatın her alanında dilin önemini örneklerle ve ispatlarla anlatıp konuşmanın doğuşu, temel ilkeleri, konuşma türleri, dinleme, simgesel anlatım, Türkçeyi doğru kullanma vb. konuları ele aldığı “Konuşma Eğitimi” kitabı da yayımlanmakta. Taşer bu kitabı, Türkçe ninnilerle büyüyen, Türkçe gülüp Türkçe ağlayan, Türkçe düşünüp Türkçe söyleyen, severken de söverken de Türkçe coşkulanan, Türkçesi; ulusuna, kendisine, geçmişine, geleceğine, anadiline, uygarlığa sevgisi ve saygısı olan herkesin yararına sunmuştur, bunu da kitapta böylece ifade eder. Piyes Yazma Sanatı için kaleme aldığı “…Olabilmek İçin” yazısında ise tiyatro görüşlerini birkaç cümlede toparlayıvermekte, anlayana sivrisinek saz.

“Bir şeyi gerçekten bilebileceğimiz gibi, bildiğimizi sandığımız da yadsınamaz. Yaratıcı ve yapıcı bütün öğeleriyle çok yönlü -çok karmaşık da diyebiliriz- bir sanatlar alanı olan Tiyatro, sezgisel ve içgüdüsel çabaların ötesinde, kesin bir bilimselliği zorunlu kılmaktadır. Elinizdeki kitap, söz konusu alanda, gerçekten bildiklerinizle bildiğinizi sandığınız şeyleri birbirinden ayırmanıza yardım edeceği gibi, öncelikle tiyatroda, sonra da bütün öteki yazın alanlarında sergilenen insan ruhunun içsel yaşam dolangaçlarını (labirentlerini) çıkmazda apışıp kalmadan, tökezlemeden geçip gitmenizi sağlayacak pusulayı da size kazandırmaktadır.” 

1888-1967 yılları arasında yaşamış Macar yazar Lajos Egri tartışmasız tiyatro tarihine damgasını vurmuş kişilerden. ABD ve Avrupa'da kendisinin yazıp sahneye koyduğu oyunları, sinema için yazdığı senaryoları, New York City'de kurduğu "Egri Yazma Okulu" ve kaleme aldığı kitapları ile... 

Görüşlerini savunurken Aristoteles dahil birçok gelmiş geçmiş görüş sahibine, ispatlarla karşı gelen Egri’nin -tiyatro kulisinin tozunu yutmuş olsun olmasın fark etmeyeceğini düşündüğüm- insanı ikna eden bir dili var. Tiyatrodaki deneyimleri ile birçok alanda at koşturmuş olduğu belli zihni, merakı ve ilgisi onu zengin kılmış. Ne dediğini çok iyi bildiğini bilen ifadesi ise onu, büyük olasılıkla görüşlerine karşı çıkanların gözünde bile çekici, en azından akıllarında kalıcı kılmakta.

Günümüz gelinen dünyasında her şey gibi tiyatro da değişip gelişti ya da elbette bazı uygulamalarla belki de gelişmeyip yalnızca değişti. Birçok oyun yazarı, Egri’nin ille de önermeniz olacak, yoksa piyesi yazmaya başlamanız doğru olmaz, o piyes doğru bitmez, sonunda büyük bir piyes olmaz, demelerini dikkate almıyor elbette. Kimi yolda gördüğü birinden karakter yaratıp onun üzerine oyununu kurarken, kimi “Anlatmak istediğim derdim ne?” diyerek yola çıkabiliyor. Kimi de karakterlerinin nerede kaç dakika konuşacağının dahi belli olduğu sahnelerin en baştan tespit edildiği mekân zaman çizelgeleriyle ilerliyor. Birçok piyes yazma biçimi var artık. Formüller tutuyor mu, her bir oyunu tek tek incelemek ve zamanın yargısını beklemek gerek. Yine de şunu diyebilirim, Egri her birini inceleyip, piyes yazarı nasıl bir uygulamayla yol almayı seçmiş olursa olsun, alınan sonuca göre yine kendi dediğine gelindiğini ispatlardı. Evet, ispatlardı. Kitabı okuduktan sonra böyle düşünmeyecek okur azdır sanırım. Suat Taşer’in dediği gibi “Gücü yeten ve yazarın doğrularını yetersiz bulan herkes kendi doğrularını her zaman tartışmaya sürebilir.”

“Önerme, karakter, çatışma” der Egri ve her şeyin bir amacı, bir önermesi vardır diyerek çıkar yola. Yürümenin, koşmanın, hatta soluk alıp vermenin. Bilinçli olsun olmasın yaşamdaki her anın bir önermesi vardır. Her minik önerme belki çabucak ya da kolaylıkla kanıtlanamaz, belki de hiç. Ancak bu hiçbir zaman kanıtlamak istediğimiz bir önermenin yokluğu anlamına gelmez. Egri’ye göre tüm iyi piyeslerin, yazarın ve karakterlerin ispatlamak için ellerinden gelenin en iyisini yaptığı bir önermesi vardır. Yoksa “Nora, Bebek Evi (Ibsen)”, “Tartuffe (Moliére)”, “Romeo ve Juliet (Shakespeare)” gibi oyunlar bugüne kadar gelemezdi. Karakterler piyesin önermesine hizmet eder, bu yüzden rastgele seçilemezler. Bir düşünün, Romeo’nun yerinde Hamlet olsaydı ortaya Romeo ve Juliet’in hikâyesi çıkar mıydı? Hamlet’in yerinde olan Romeo ise o coşkulu yapısıyla çok açık görünüyor ki daha piyesin başında babasının intikamını alır ortada oynanacak bir oyun kalmazdı. Piyesin önermesinin ispatlanması, çatışmanın piyesi ilerletecek güçte ve sağlamlıkta olması için karakterlerin her birine verilecek olan iyi kötü, erdemli ya da zayıf özellikleri titizlikle seçilmelidir; ancak böyle bir yolla karakterlerin eylemlerinin gerisindeki diyalektik nedenleri anlamak mümkündür ve bu anlayış son derece önemlidir. Yazar her karakterin fizyolojik (cinsiyet, yaş, boy, kilo, saç rengi, göz rengi, teni, vücut yapısı, görünüşü, giyim kuşamı, sağlık durumu, doğum izleri, olağandışı davranışları, kalıtım), sosyolojik (sınıf, uğraş, eğitim, ev yaşamı, zekâ düzeyi, din, sosyal etkinlikler, siyasi görüş, beğeniler, okumalar) ve psikolojik (cinsel yaşam, ahlak anlayışı, tutkular, üzüldüğü şeyler, mizaç, tutum, kompleksler, batıl inançlar, düş kurma gücü) tüm özelliklerini en baştan bilmelidir. Yazar karakterlerini çok iyi tanımalı sonra da özgür bırakmalıdır. Zaten sonra karakterler piyesin önermesi doğrultusunda kendi yazgılarını kendileri yazarlar.

Yine dileyelim yazarları izin verdiği için kendi yazgılarını yazabilen tüm iyi, kötü, erdemli, zaaflı, yüce ruhlu ya da düşük ama “sıkı” karakterlerin şans yanlarında olsun, bu izni onlara verebilecek yönetmenlere de denk gelsinler.


Alıntı:

“Kısaca, iyi diyalog, titizlikle seçilmiş ve önermenin, gelişmeli çatışma yoluyla kanıtlanmasına kadar diyalektiğe uygun olarak değişip olgunlaşmasına izin verilen karakterlerin ürünüdür, diyebiliriz.”


0
11846
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage