İlk romanı Bin Yıllık Hemşehri ile tarihi kurgu okurlarının ilgisini kazanan Halil Babilli ile bu kez İstanbul’un karanlık dehlizlerinde dolaşan, sırlarla örülü yeni romanı Prensesin Tebaası’nı, kurduğu Theo evrenini konuştuk.
Halil Babilli tarihi kurgu meraklılarının yakından tanıdığı, ilk romanı Bin Yıllık Hemşehri ile beğeni kazanmış bir yazar. Çocukluğu Bakırköy’de geçen, tarih ve dillere merakı henüz genç yaşta başlayan Babilli mühendis olarak 2002 yılından itibaren sırasıyla Almanya, Fransa, Hollanda, Brezilya, ABD ve Avustralya’da yaşıyor, dünyayı dolaşırken öyküler toplamayı da ihmal etmiyor. Hâlen Avustralya’da yaşayan yazar üretimlerini sürdürüyor ve yeni çalışması şubat ayı itibariyle okurların karşısında: April Yayıncılık’tan çıkan Prensesin Tebaası! Babilli bir kez daha okuru sırlarla örülü İstanbul’un karanlık dehlizlerinde dolaştırıyor, yüzyıllarla yaş alan ama asla yaşlanmayan şehrin sırlarını fısıldıyor. Romanda sarnıçlar, saraylar, geçitler, kaleler, hanlar var, şehrin kültürünü değiştiren beyaz Ruslar var, eğlence ve yaşam kültürünü değiştiren Beyaz Ruslar var. Galata Kulesi, Tekfur Sarayı, Fildamı Sarnıcı, Ayasofya, Cihangir Camii, Rum Patrikhanesi, Hacopulo Pasajı olayların geçtiği yerlere yalnızca birkaç örnek. Kısacası yedi tepeli şehrin bin bir yüzü bu romanda.
“Geceleri Elf Kralı ile at koşturanlara...” Kitabınızın ilk sayfasında bu notla karşılaşıyoruz.
Bu söz, tahmin edebileceğiniz gibi Goethe’nin “Erlkönig” adlı şiirine bir atıf. Bence yazılmış en güzel şiirlerden biri. Bence hepimiz hayatımızın belli dönemlerinde Elf kralı ile at koşturanlardan oluyoruz. Benim de pek tabii ki zaman zaman koşturduğum oldu. İşin aslını merak edenler için özet geçmek gerekirse, şiir çocuğunu gece atın üstünde taşıyan bir baba ve Elf kralının çağrılarını duyan çocuk hakkında. Tabii bu anlatı oldukça simgesel. Şiiri herkese tavsiye ederim. Schubert’in şiiri bestelediği ünlü bir eseri de vardır. Tavsiyem Dietrich Fischer-Dieskau yorumunu dinlemeleri.
Theo karakteri edebiyatımızda özel bir yerde, insanken gelinciğe dönüşmüş bir karakterle karşı karşıyayız! Başka böylesi örnekler var mı edebiyatımızda aklınıza gelen, böyle bir dönüşüm geçiren?
Benim bildiğim kadarıyla yok ama pek tabii ki gözden kaçırmış olabilirim. Fakat gelinciğe dönüşmeyi başka bir tarafa bırakırsak, karakterlerin radikal dönüşümler yaşadığı eser çok fazla var edebiyatımızda.
Peki neden bir gelincik seçtiniz?
Validem, İstanbul’da ahşap evlerden birinde büyümüştü. Bana gelinciklerin geceleri çatı katlarında nasıl dolaştıklarını ve evden eve geçtiklerini anlatırdı. Aklıma birçok eve girip çıkabilen ve evlerde olup bitenleri gizlice dinleyen bir gelincik karakteri geldi ilk önce. Bunun üzerine, bir evdeki birkaç nesli dinleyebilen bir gelincik acaba ne düşünürdü diye tefekkür etmeye başladıktan sonra peyderpey karakter oluşmaya başladı.
“Gelincik bedeninde yaşamaya başladığı ilk yıllarda, ‘Herhalde Tanrımız beni artık bu gelinciklerle haşredecek,’ diye düşünmüş, önüne çıkan hemen her gelincikle konuşmaya çalışmış, kendini harap etmişti. İletişim kurma girişimlerinin koklaşmak, karşılıklı zıplamak ve yeniden koklaşmak gibi kısır bir döngüye dönüştüğünü görünce büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı.” diyorsunuz. Gelinciğimiz hep yalnız mı olacak?
Şu anda ne Theo ne de ben bunu biliyoruz. Belki de ileride, kendisine benzeyen gelincik yahut farklı bir bedene girmiş birini bulacak. Belki de, Theo’nun başından geçenler başka kişilerin de başından geçmiştir.
İstanbul’un tarihini türlü çeşit maceralarla anlatırken okura asıl vermek istediğiniz mesajlar nelerdir? Theo’nun maceralarının hoş vakit geçirmenin ötesinde iddiası olduğunu hissettim özellikle Prensesin Tebaası'nı okurken.
Bence siz hangi mesajı vermek isterseniz isteyin, her okuyucu okuduğu kitaptan dilediği mesajı alacaktır. Benim de pek tabii okuyucu ile paylaşmak istediğim şeyler var kitapta. Bunları teker teker saymak ne kadar doğru olur bilemiyorum ancak geçmişin pek de zannettiğimiz kadar olmadığını biraz gösterebildi isem ne mutlu bana.
Peki meşhur prenses Katya’yı romanın odağına koyma fikri nasıl gelişti?
Bolşevik Devrimi sonrası gelen Beyaz Ruslar’ın İstanbul’a olan etkileri nedense çok işlenmeyen bir konu. Belki kalıcı olmadıklarından belki de o dönemlerde İstanbul’un derdinin başından aşkın olduğundan bu halk bence gözden epey kaçmış. Katya’nın bu sebeple geçirdiği değişim ve uyum sağlama çabaları dolayısı ile uygun bir karakter olduğunu düşündüm. Katya’nın çabaları ve dertleri aslında devrin İstanbul’unun dertleri ile de örtüşüyor. Aslında Katya’nın İstanbul’un da bir yansıması olduğunu düşünebiliriz.
Nedim karakteri hem etkileyici hem o dönemin aydınını yansıtması bakımından dikkate değer bir karakter. Nasıl biri Nedim, romanda nasıl bir rol oynuyor?
Nedim romandaki en karışık karakterlerden biri. Öncelikle ne istediğini bilmesine rağmen aklı karışık. Zira bulaştığı işlerin boyundan büyük olduğunu düşünüyor. Entelektüel bir vatansever ama bazen yapması gereken işleri yapabilecek bir karakteri var mı yok mu, bundan emin değil. Zamanın Türk entelektüeli olarak iki dünya arasında parçalanmış. İçinde bulunduğu entelektüel çevre de karmakarışık. Olaylar geliştikçe Nedim de belki isteyerek belki de istemeyerek değişiyor. Nedim aslında biraz da hepimiz.
Yeni romanınız ilk romanınız Bin Yıllık Hemşehri ile hangi noktalarda kesişiyor, hangi noktalarda ayrılıyor konu ve duygu olarak?
Keşfini okuyucuya bıraktığım bazı göndermeler dışında ortak noktaları sadece Gelincik Theo diyebiliriz. Prensesin Tebaası biraz da etraflıca yazılmış bir roman. Bin Yıllık Hemşehri’nin neredeyse iki katı bir hacme sahip ve romanda değinilen olaylar çok daha derinden inceleniyor. Bin Yıllık Hemşehri’yi sevenler Prensesin Tebaası’nı da seveceklerdir diye düşünüyorum. Eğer Bin Yıllık Hemşehri’yi henüz okumadılarsa hiç tereddüt etmeden Prensesin Tebaası’nı okuyabilirler. Arada o minvalde bir bağlantı yok.
Prensesin Tebaası hızlı okunan tarihi olaylar, savaşlar, aşk ve ihanetle örülü fantastik bir tarih anlatısı. Kaleminizi sinema için de kullanmayı düşünüyor musunuz, senaryo çalışmalarınız var mı?
Neden olmasın? Çalışma değil ama ciddi düşüncelerim var. Senaryo yazımı bulaşmak istediğim bir disiplin. Ancak çok ciddi ve emek isteyen bir iş. O sebeple ustalıkla yapabilmek için bence zaman gerekiyor.
Sizce Prensesin Tebaası’nı kimler okumalı
Bence kitabın şudur diyebileceğim belli bir kitlesi yok. Fantastik edebiyat, tarihi anlatı ve genel Türkçe edebiyat seven okuyucular sevecektir diye düşünüyorum. Kitabın arkasında önemli bir emek var. Bazen tek bir cümle için birkaç saat okuma yaptığım olmuştur. Bu sebeple katmanlarla dolu bir roman okumak isteyenlere ayrıca tavsiye ederim.