William Peter Blatty’nin gerçekten yaşanmış bir vakadan ilham alarak yazdığı hem roman olarak hem de sinema uyarlamasıyla en korkunç anlatılardan biri olarak görülen eseri Şeytan Çıkaran üzerine bir yazı.
İnsanlık olarak her zaman açıklayamadığımız şeylerden korkma eğiliminde olmuşuzdur. Her ne kadar karşımıza çıkan doğaüstü olaylara karşı akıl ve mantığa uygun açıklamalar getirmeye çalışsak da çoğu zaman içgüdülerimiz bizi ele geçiriyor ve en temel duygularımızdan biri ortaya çıkıyor: Korku. Biz de bugün korkularımızın üzerine gidecek ve İthaki Yayınları’nın korku ve gotik edebiyatının en kült eserlerini bir araya getirdiği “Karanlık Kitaplık” dizisinin son kitaplarından Şeytan Çıkaran’ı inceleyeceğiz.
“Karanlık Kitaplık” dizisinin altmış ikinci üyesi olan Şeytan Çıkaran (The Exorcist), William Peter Blatty’nin gerçekten yaşanmış bir vakadan ilham alarak yazdığı, korku edebiyatının en kült eserlerinden biri. Özellikle 1973 yılında William Friedkin tarafından beyazperdeye uyarlanmasıyla asıl şöhretine kavuşan kâbuslardan damıtılan bu kitap, kendisinden sonraki birçok yazara ve esere ilham kaynağı oldu. Peki, tüm bu şöhreti gerçekten hak ediyor mu?
Kısaca özetlememiz gerekirse kitabımız, gençliğinde oğlunu yanlış tedavi nedeniyle henüz üç yaşındayken kaybeden ve o günden beri tıpla arası iyi olmayan ünlü oyuncu Chris MacNeil’ın küçük kızı Regan’ın içine giren şeytani bir varlıkla verilen mücadeleyi konu alıyor. Bu mücadele sırasında Chris MacNeil, gönlü elvermese bile her aklı başında insanın yapacağı gibi öncelikle sorunun çözümünü pozitif bilimlerde arıyor. Kızı Regan’ı en başarılı doktorlara tedavi ettiren Chris bu tedavilerden sonuç gelmedikçe çok daha çaresiz bir duruma düşüyor ve çaresizliği onu sonunda Rahip Karras’ın karşısına çıkarıyor.
“Ve belki de Şeytan bile –Şeytan, kendine rağmen– Tanrı’nın iradesinin gerçekleşmesine bir şekilde hizmet ediyordur.”
Şeytan Çıkaran’ı, korku edebiyatındaki diğer tüm eserlerden ayıran en büyük özellik sizden, doğaüstü bir olayı öyle hemencecik kabullenmenizi beklemiyor. Önce Chris daha sonra da Rahip Karras ile birlikte Regan’ın sorunun ne olduğunu çözmeye çalışıyor; Freud, Oesterreich, Huxley gibi düşünürlerin tezleriyle vakaya akılcıl bir yönden yaklaşıyor ve çözümün yalnızca pozitif bilimlerden geleceğine inanıyorsunuz. Fakat Peder Karras, tüm denemelerine rağmen başarısız olunca ve Regan’ın “hastalığı” daha da ilerleyince tüyleriniz ürpermeye başlıyor ve gerçek bir şeytan tehdidiyle karşı karşıya olduğunuzu fark ediyorsunuz.
Korku edebiyatı, korku filmlerinin aksine “jumpscare” diye tabir edilen “ani” korku öğelerine sahip olmamasıyla her zaman benim çok daha fazla ilgimi çekmiştir. Şeytan Çıkaran kitabında da William Peter Blatty de sizi alelacele kurgulanmış bir korku evine değil, yavaş yavaş ve incelikle hazırlanmış bir kâbusa davet ediyor. Gerek karakterlerin arasındaki diyaloglar gerekse yaşanan paranormal olaylarla gerilim dozunu ince ince arttırıyor. Başlangıçta sıcak bir yuva sanarak girdiğiniz MacNeil evi, her sayfa çevirişinizde daha kasvetli, daha korkutucu bir yer hâline geliyor. Bu da Şeytan Çıkaran kitabını nerede ve ne zaman okuduğunuzdan bağımsız olarak ürpermenize sebep oluyor.
Ürpermek demişken sanırım kitaba ismini veren şeytan çıkaranlara ve şeytan çıkarma ayinine özellikle bir parantez açmamız gerekiyor. Zira en başından beri artan gerilim, kitabın sonlarına doğru artık dayanılmaz bir hâl alıyor diyebilirim. Peder Karras ve onun yardımına koşan Peder Merrin, ”Miyesmikçihneb” ile verdikleri mücadele sırasında dehşet, sayfalardan taşarak okurlara ulaşıyor. Şeytan çıkarma sekansı bittiğinde ise size neyin gerçek neyin gerçek olmadığını sorgulamak kalıyor.
“Özellikle de, onun söylediği hiçbir şeye kulak asma. İblis yalancıdır. Kafamızı karıştırmak için bize yalan söyleyecek ama bize saldırmak için yalanların arasına doğrular katacak. Bu saldırı psikolojiktir, Damien. Güçlüdür de. Dinleme. Bunu hatırla. Dinleme.”
Kitabın benim için belki de tek burun kıvıracak yanı, Dedektif William F. Kinderman’ın yürüttüğü cinayet soruşturmasıydı. Karakterimizin kişiliğinden mi yoksa şeytan çıkarma ayini devam ederken yürüttüğü soruşturmanın önemsiz kalmasından mı bilmiyorum fakat Kinderman’ın sahnede olduğu çoğu bölümü hızlı bitirmek için elimden geleni yaptım. Her ne kadar karakterin bir sinefil olması, sürekli olarak kült filmlere göndermeler yapması hoşuma gitse de söz konusu bu göndermeleri fazla uzun tutması yüzünden kendisini sevmekte bir hayli zorlandığımı söylemeliyim.
Velhasıl kelam Şeytan Çıkaran, hem yarattığı ürkünç atmosfer hem de empati kurabileceğiniz karakterlerin doğal ve anlaşılabilir tepkileri sayesinde okuyup okuyabileceğiniz en korkutucu eserlerden biri olmaya aday. Karşınıza çıkacak tüm tuhaflıklara hazır olun, Peder Karras’a güvenin ve sabah gibi görünen, ebedi gecenin eşiğinden adımınızı atarak içeri girin.