“İnsanlar bana modaya uygun ya da o iğrenç sözcük modern yerine eski moda diyedursunlar. İnsanların ne düşündüğüne son derece az değer verdim, çünkü en sert biçimde kendi düşüncemle ilgili oldum hep ve bu yüzden insanların ne düşündüğüne ayıracak zamanım olmadı, bunlara aldırmadım, bugün de aldırmıyorum ve hiçbir zaman da aldırmayacağım. İnsanların ne söylediği beni ilgilendiriyor, ama her şeyden önce asla ciddiye alınamaz.”
“Beton”
Çağdaş Avusturya edebiyatının en önemli ve tartışmalı yazarlarından biri olan Thomas Bernhard, ülkesi Avusturya’ya karşı beslediği kin ve nefreti eserlerinde işlemiş ve böylelikle yukarıda anılan “tartışmalı” sıfatını bir anlamda hak etmiştir. Bernhard 1931 yılında Hollanda’da doğmuş ve 1989 yılında Avusturya’da ölmüştür. Yaşamı oldukça sıkıntılı ve sancılı geçmiş, ailevi problemlerinin daha doğru bir tabirle aile mefhumundan yoksunluğunun üstüne gençlik yıllarından beri pençesinde olduğu akciğer rahatsızlıkları da eklenmiştir. Bernhard gayrimeşru bir çocuk olarak dünyaya gelmiş, çocukluğunu annesi ve annesinin ailesiyle geçirmiştir. Bu dönemde Thomas Bernhard için aile figürü sadece dedesi Johannes Freumbichler’den müteşekkildir. Dedesi hayalci bir adamdır ve iyi bir yazar olmak için iş yaşamını reddeder ve tüm ömrünü yazmaya adar. Ondaki bu tutku Thomas Bernhard için bir nevi yol haritası vazifesi görmüştür. Bernhard için dedesi Freumbichler’in ne denli önemli olduğunu otobiyografilerinin özellikle “Neden” ve “Mahzen” bölümlerinde görmek mümkündür.
Thomas Bernhard yukarıda da bahsedildiği gibi Avusturya’ya karşı büyük bir kin besler. Edebiyatının özünü de bu kin duygusu oluşturmaktadır bir anlamda. Ülkesine duyduğu hıncı; yetiştiği sosyal çevreye ve döneme bakarak okumak mümkündür. Bernhard çok uluslu bir imparatorluğun yıkılışına ve bu yıkıntıdan bir ulus devlet inşası sürecine denk gelen yıllar içinde yetişmiş ve cemaatten cemiyete geçmeye çalışan bir ülkede yönünü bulmakta güçlük çekmiştir. Bu da onun biyolojik babasızlığının üzerine bir manevi ve ikâme baba figürü eksikliğini de katmıştır. Freud’un “Uygarlığın Huzursuzluğu” adıyla dilimize aktarılan kitabına yazdığı sunuş yazısında Ali Babaoğlu, Freud’un Oidipus kompleksini oluştururken II. Abdülhamit ve Jön Türkler arasındaki ilişkiden de yararlandığını çeşitli araştırmaları kaynak göstererek belirtmiştir. Söz konusu iddiaya göre vatanı (anne) imparatordan (baba) kıskanan Jön Türkler onun tahttan indirilmesini sağlamıştır. Bu tartışmalı tezi mevzu bahis yazarımıza göre ele alırsak Bernhard’ın aile yapısını, babasızlığını, eserlerinde anne ve babasını kaybeden karakterleri Freudyen bir bakışla okumamız mümkündür. Babasını tanımayan Bernhard imparatorluğa da yetişememiş, annesinin onu henüz çocukken evlatlık vermesi sürecinde de anneden –geniş bir spekülasyonla vatandan- kopmuştur. Yazdığı metinlerde anne babasını defalarca öldüren bir yazarla karşı karşıya kaldığımızı da düşünürsek bu tez daha da anlamlı olacaktır. Bu meyanda Bernhard’ın eserleri için Habsburg ya da Avusturya-Macaristan imparatorluğu – baba ve Avusturya – anne çatısını kurmak olasıdır.
Bernhard’ın pek çok eseri otobiyografik özellikler taşır. Sanat çevreleriyle yaşadığı uyumsuzluk, sağlık sorunları nedeniyle senatoryumlarda geçen yıllar ve tabii ki aile onun için besleyici kaynaklardır.
Bernhard’ın 1955 yılında bağımsızlığına kavuşmuş Avusturya’ya olan nefretinin nedeni; savaş döneminde Nazileri destekleyen politikacıların bir şekilde ülke yönetiminde halen söz sahibi olmalarıdır. Hatırlanacağı üzere Ödüllerim adlı kitabında katıldığı ödül törenlerindeki tavırları ve ona karşı sergilenen tutumların kaynağı da bu rahatsızlıktan kaynaklanır. Metinlerindeki ülkesine duyduğu büyük nefret ve insanlara karşı beslediği amansız öfke gerçekten sarsıcıdır.
Thomas Bernhard ölürken de ülkesi Avusturya’dan intikam almak istemiş ve ölümünden iki gün önce 10 Şubat 1989’da Salzburg’ta bir notere giderek eserlerinin Avusturya’da basılmasını engellemeye çalışmıştır.
Eserleri, kişiliği ve çelişkileriyle –örneğin sanatçının hiç kimse ya da hiçbir kurumdan maddi destek almasını doğru bulmazken kendisi eserlerinde genel olarak “teyze” olarak geçen Hedwig Stavianicek’ten ömür boyu maddi destek alacaktır- Thomas Bernhard bugün hala ülkesinin barışmaya çalıştığı bir değerdir. Bernhard’ın bu denli nefret ettiği ülkesinden çeşitli fasılalar dışında ayrılmayışı da bir başka çelişki ya da cevabını bekleyen sorudur.
Bernhard okumak had safhada tahammül ve dikkat gerektirir. Dili sarmaldır, kendi içine kapanan bir yapısı vardır metinlerinin. Dili kullanma tarzı edebiyatımızda Oğuz Atay’ı ve özellikle onun Tutunamayanlar'ındaki dilsel ironiyi çağrıştırır. Kelimelerin sayısız kereler tekrarlanması, uzun ve karmaşık tümce yapısıyla Bernhard, modern edebiyatın güç okunan yazarlarındandır. Fakat bu evrenin içine giren okur Odun Kesmek, Yok Etme ve Kireç Ocağı gibi yeni ve yıkıcı metinlerle karşılaşacaktır. Gayrimeşru bir çocuk olarak doğan Thomas Bernhard, ölümünden sonra da öksüz kalmıştır çünkü ömrünün büyük bölümünü geçirdiği Salzburg’un üvey evladıdır, Salzburg Mozart’a sahip olmakla övünmektedir.