Yalnızlığın oldukça zor olduğu ve insanların fotoğraflar kadar mutlu olmadığı günümüzde şehrin sokaklarında simitçi ve mısırcıların arasından geçerken tüm o insan sıklığına rağmen gözümüze çarpıyor duvar yazıları. Kimisi griye boyandıktan sonra üzerine tekrar yazılmış, kimisi de griye boyanmayı bekliyor…
Şehrin sıcağında ya da soğuğunda, kendini ifade etmekte zorluk çeken, derdini paylaşacak birisini bulamayan, bulsa da anlatamayan, defterle kitapla dertleşemeyen birçok kişi dışarıya çıkıp duvarlara anlatıyor dertlerini. Kimisi hüznünü kimisi mutluluğunu, beklentilerini, heyecanlarını paylaşıyor duvarlarda. Hatta yazılanların üzerini boyayan işçilere “Boyacı abi seni de yoruyorum ama yengeye selamlar” diye isyanını esprili olarak dile getirenler de var. Önceleri şiir inmişti sokağa, şimdi de dertlerini anlatmak için insanlar iniyor.
Peki Ya O Duvarlara Ne Oluyor?
Duvar yazıları özellikle toplumsal olayların arttığı dönemlerde gözümüze batsa da aslında birçok kişinin “içini dökmek” amacıyla kullandıkları bir alan. Türkiye’nin hangi şehrine gidersek gidelim, Gezi Parkı olayları sonrası #şiirsokakta’nın popüler olması ile beraber akım haline gelen duvar yazılarının birçok örneğine rastlayabiliriz. Bunlara “Seni seviyorum denmez bizde kitap hediye edilir, elbet bir gün buluşacağız Zeki Müren yanılmış olamaz, bir gün bir espri yapacağız zulüm gülmekten ölecek, kuşlar da mutluluktan uçmuyor zaten, bak inanıyorum sen de üzülmüşsündür ama benim şu ciğer komple gitti” gibi örnekler verilebilir. Kimisi şiirleri, dizi ve film repliklerini kısmen değiştirerek yazıyor kimisi de içinden geleni... Ancak bu yazım sırasında bazen tarihi dokulara zarar verenler de oluyor, bunu da belirtmeden geçmemek lazım.
Duvar yazılarını üzerini birçok belediye griye boyarken bazı belediyeler ise mahalle aralarındaki binaların duvarlarına, çeşmelere, şadırvanlara ve çeşitli tarihi mekânlara yazılan duvar yazılarını temizlik işleri ekipleri tarafından sildiriyor. Griye boyamaktansa sildirme işlevi daha temiz tabii. Fakat duvar kırmızı da olsa mavi de olsa griye boyayan belediye sayısı oldukça fazla. Bu da kötü bir görüntünün oluşmasına sebep oluyor. Ne yazık ki...
Yazıyı okurken sansür bunun neresinde diye soranlar olacaktır belki. İşte burada:
Bakınız sorumuz şu: Sansür nedir, nasıl uygulanır? Sansür, “1. Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükümetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim 2. Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim” olarak geçiyor TDK’de. 2015 yılı sansür tartışmalarının oldukça yoğun olduğu bir sene olunca sözlüğe tekrar bakma ihtiyacı hissettim, anlamında bir değişme mi oldu diye.
Sansür Adına Bu Yıl Neler Yaptık Bakalım...
İstanbul Film Festivali’nde Bakur (Kuzey) adlı belgeselin festival programından bir anda kaldırılması ile başlayan tartışmalar 22 filmin festivalden çekilmesi ile devam etti. Yönetmen ve senarist Ümit Ünal’a “Festivallerde uygulanan sansürleri doğru buluyor musunuz?” diye sorduğumda “Yaş sınırı haricinde hiçbir sansürü doğru ve haklı bulmuyorum” cevabını almıştım. Sadece film festivallerinde değil, kitaplara, fotoğraflara ve tiyatrolara, medyaya uygulanan sansür ile sene içinde sürekli güncel kaldı sansür tartışmaları. Daha sonra Sansüre Karşı Özgür Sinema Platformu ve sinemaseverler 14 Eylül’de sansür tehlikesine dikkat çekerek “Barış İçin Sinema” çağrısı yaptı. Ancak bu çağrılara rağmen değişen pek bir şey olmadı, başarılı tiyatro ve sinema oyuncusu Nadir Sarıbacak’ın Antalya Film Festivali ödül gecesinde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alırken “Belki bir duble rakıyla ya da bir demlik çay. Sadece muhabbet etmek kurtaracak bizim dertlerimizi” ifadelerini kullandığı teşekkür konuşması yayıncı kuruluş tarafından sansüre uğratıldı.
Sansür konusu sürekli aklımı kurcalıyorken birkaç ay öncesinde bir söyleşi sırasında fotoğraf sanatçısı Dilan Bozyel’e bu konuyu sorma ihtiyacı hissettim: “Sansüre tepkiniz nedir peki? Mesela silah satışı yasaklanmazken ya da engellenmezken bazı kitaplar sansüre uğrayabiliyor”. Cevabı şöyle oldu: “Sansür ne demek? Kim kimi engelleyebilir ki? Ya da bir kitap kimi öldürebilir ki? Bu film için de geçerli, fotoğraf için de geçerli. Ama çok komik bir dünya, sansürü anlamıyorum gerçekten. İnstagram’da binlerce açık saçık fotoğraf var, bikinili kadınlar, sürekli bir teşhir göğüsler, kalçalar, bacaklar. Ama bir nü sanat eserini yükleyemiyoruz, sansür geliyor. Gerçekten saçma bir dünyada yaşıyoruz, sırf bu yüzden bile hayat çok eğlenceli.” Filmler, kitaplar, fotoğraflar ya da duvarlar sansüre uğrayabiliyorken hayatımızı rahatça mahveden silah satışlarına dair büyük önlemler yoktu. Belki de duvardaki “Bak inanıyorum sen de üzülmüşsündür ama benim şu ciğer komple gitti” cümlesi özetliyordu sansüre karşı hayatımızı.
Son bir yılda Türkiye’de uygulanan sansürün kısa bir özeti:
- Nisan ayının ilk haftasında YouTube ve Twittar’a erişim engellendi. Facebook’ta ise içerikler kaldırılana kadar kısmen engellendi.
- 6 Haziran’da Vikipedi’nin Türkiye genel seçim anketleri maddesine erişim engellendi.
- Cumhuriyet gazetesi yayın yasağı sebebi ile internet haberini sitesinden kaldırmak zorunda kaldı.
- Charlie Hebdo mizah dergisine yapılan silahlı saldırı sonrası çıkan ilk sayısının kapağındaki karikatürü haber veya destek amaçlı yayımlayan sitelere engelleme getirildi.
- Suruç saldırısı ile ilgili haberlere engelleme getirildi.
- Ateizm Derneği’nin sitesine engelleme getirildi
- İstanbul Film Festivali’nde Bakur (Kuzey) festival programından çıkarıldı. Aynı gün 22 film festivalden çekildi.
- 2015’te yüzlerce duvar yazısının üzeri yine griye boyandı.