14 ARALIK, PAZARTESİ, 2015

Şehrin Yükünü Taşıyanlar

Öykülerin bir arada oluşları, yan yana durduklarında oluşturdukları edebi dünya ve birbirleriyle konuşma şekilleri, Yükşehir’i on iki öykünün yan yana getirilmesinden çok daha fazlası yapıyor.

Şehrin Yükünü Taşıyanlar

“Yükşehir”, son dönemde sıkça karşımıza çıkan yerli öykü kitaplarından biri. Öykülerini çeşitli edebiyat dergilerinden bildiğimiz, uzun yıllar gazetecilik yapmış, Kadıköylü bir ismin, Özgür Çakır’ın ilk öykü kitabı. Geçtiğimiz ay Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan kitap, İstanbul’un, bilhassa Kadıköy evreninin satır aralarına kolayca sızdığı, tasa ve neşenin el ele yürüdüğü gündelik hayat masallarından oluşuyor. Sakin bir üslupla şehirlerin yükünü taşıyanları öykülere taşıyor.

Özgür Çakır’ın üslubu bugünden, bugünü anlatıyor esas olarak. Etrafta her gün gördüğümüz insanların hikâyelerini, hiç zorlayıcı olmayan bir tarzla bir araya getiriyor. Genelde şehirde yaşayan insanların şehirde yaşama haliyle münasebetlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini okuyoruz. Onların arzularına, hayallerine tanık oluyoruz. Aynı anda hem umutlu hem karamsar, hem hüzünlü hem gerçeklik dolu olmayı başarıyor bu öyküler. Gündelik hayatın detaylarını, şehirlerin yükleri altında ezilenleri el ele tutuşturuyor. 

Nalan Yırtmaç'ın 2013'te açılan Lütfen Arkaya Doğru İlerleyiniz II: Afetşehir adlı sergisinden. 

Kitapta on iki farklı öykü yer alıyor. Kısa kısa, okuru yormayan öyküler bunlar. Bu öykülerin her birinin kendine has yapıları içerisinde özel anlamları, duyguları mevcut. Ancak Yükşehir’i keyifli kılan unsurların başında öykülerin aynı anda hem tekil hem de yekun bir anlam taşıyabilmeleri geliyor. Öykülerin bir arada oluşları, yan yana durduklarında oluşturdukları edebi dünya ve birbirleriyle konuşma şekilleri, Yükşehir’i on iki öykünün yan yana getirilmesinden çok daha fazlası yapıyor. Birbirlerinin gölgelerinde dolanıyor, aynı sokakların farklı zamanlarından geçiyor Çakır’ın öyküleri. Aynı salıncaklarda sallanıyor. Aynı birahanelerde pinekliyor. Adamlara, kadınlara âşık oluyor, kazalardan sağ çıkıyor.

İddia bayiiler, balık tutan adamlar, bileziklere sevinen kadınlar. Kısacık bir diyalogda dahi bin tane tanıdık imge bulabiliyorsunuz. Tıpkı “Artçı” öyküsünde olduğu gibi: "'Kızına çok üzüldüm' diyor Yusuf. Üniversitede okuyormuş. Tatile gelmiş sınavlar sonrası. Salim Abi oraletinden bir yudum alıp, 'Takdiri ilahi oğlum ne edersin?' diyor. Yusuf susmuyor: "Çok borcu varmış bir de. Dükkandan kalan borçlar. Kimi kimsesi de yok." 

Serkan Taycan'ın Venedik Bienali için ürettiği ilk kez İstanbul'da Pilot Galeri'de sergilenen Agora serisinden.

Her şey bir yana, çok doğal ve çok sakin bir gerçeklik var Çakır’ın satırlarında. Gündelik hayatın akışına kapılan karakterlerde ekonomik krizlere, yaşamları dağıtan depremlere, ofis hayatının adaletsizliğine, yoksulluğun bıraktıklarına, anne babalığa, çocukluk isyanına rastlıyoruz. Her birini görüyor yazarın gözleri. Bunların kıyısında dolanan yaşamlara sorular soruyor, cevaplar arıyor. İşe yaramazlığın, işsizliğin, işten çıkmanın ya da işe girmenin etrafında geçen kısa zamanlar aralıyor okurlara.

Gündelik gerçekliğin basitçe açığa çıktığı anlar ise kitabı en keyifli kılan unsur, buna hiç şüphe yok. Bu durum bazen dalgalanan bir şampiyonluk bayrağına dolanan damlalarda, bazen sarısına su katılmış biralarda, bazen balıkçılığı iş edinmiş işsizlerin arzularında, bazen de intihara meyleden kararlı karakterlerde kendisini gösteriyor. Dikkatli bir detaycılığın huzurlu bir üsluba eşlik ettiği öykülerinde tesadüflerin, kabullenmişliklerin, ümitsiz sevgilerin izlerini sürüyor Özgür Çakır. Karakterlerini yaşamın meyveleri arasında gezintilere çıkarıyor. Bize de seyretmek, keyif almak kalıyor

0
4179
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage