04 ARALIK, CUMA, 2015

Selim Işık İçin Neden Üzülmemeliyiz?

Oğuz Atay’ın ölümsüz eseri Tutunamayanlar’ın kahramanı! Selim Işık, pek çoğumuz için sadece edebiyat tarihinin değil aynı zamanda da kişisel tarihimizin en önemli isimlerinden biridir. Kahraman kelimesinin yanındaki ünlem işareti yanlışlıkla olmadı tabii bilerek koydum. Çünkü bir yandan kitabın başkişisi olduğu için kahraman denilebilir ama diğer yandan o tanıdığımız kitap kahramanlarının hiçbirine benzemez.

Selim Işık İçin Neden Üzülmemeliyiz?

*Bazı insanların hikâyelerinin, sonu intiharla bitse bile acıklı olmaktan ziyade komik olduğunu, tıpkı tutunamamak gibi hep gülünç duruma düşmenin de o insanlar için yazgı olduğunu en acıklı sözlerle ve güldürerek ve acıklı sözlerle güldürmenin trajikomedisini her satırına sindirerek herkese varoluş dersi verdiği için.

*Hayattaki en trajik savaşın, insanın kendisiyle giriştiği savaş olduğunu ve ne yaparsak yapalım ruhumuzun kendi çelişkilerinden sonsuza kadar kurtulamayacağını beton çivisi gibi kafamıza çaktığı için.


*Kitapları neyi anlatıyor sorusuna doğru dürüst cevap veremedikçe, yukarılardan bir yerden en müstehzi ifadesiyle güldüğünden emin olup, soruyu sorana bir şeyler geveledikten sonra, başımı hafifçe yukarı kaldırıp benim de ona doğru gülümsememi sağladığı için.

                                                                   “Oğuz Atay Okumak İçin Yirmi Neden” den.


Oğuz Atay’ın ölümsüz eseri Tutunamayanlar’ın kahramanı! Selim Işık, pek çoğumuz için sadece edebiyat tarihinin değil aynı zamanda da kişisel tarihimizin en önemli isimlerinden biridir. Kahraman kelimesinin yanındaki ünlem işareti yanlışlıkla olmadı tabii bilerek koydum. Çünkü bir yandan kitabın başkişisi olduğu için kahraman denilebilir ama diğer yandan o tanıdığımız kitap kahramanlarının hiçbirine benzemez. Anti-kahraman desem olur mu diye düşündüm fakat bildiğimiz anti-kahramanların da hiçbirine benzetemiyorum kendisini. Dahası, Selim için anti-kahraman dediğimizi duysa Oğuz Atay hepimizi sopayla kovalayabilir diğer tarafta. O yüzden “ünlemli kahraman” diye bir şey uydurmak zorunda kaldım. Selim Işık, Tutunamayanlar’ın kahraman! prensi…

Sonu ölümle biten, üstüne üstlük kişinin kendi iradesiyle yaşamak oyununa son verdiği hikâyeler genelde içimizi acıtır. Werther*, Emma Bovary**,  Zebercet***, Anna Karenina****… Hatta Hikmet Benol*****, yaşamak için bir neden bulamayıp çekip gitmiş de olsalar onlar için üzülür, nemli gözlerle kitaplarımızı kapatıp umutsuz ruhlarının huzur bulmasını dileriz. Oysa Selim’in ölümünde durum biraz farklıdır. Onun aramızdan ayrılma hikâyesi daha naif, daha anlaşılır, hatta neredeyse daha göz kırpılır bir hikâyedir. Nedense bana, Küçük Prens’in gezegenine dönmek için bedeninden kurtulması gerektiğini Pilot dostuna izah etmeye çalıştığı sahneyi anımsatır hep Selim’in gidişi.

“O gece yola çıktığını görmedim. Hiç ses çıkarmadan kalkıp gitmişti. Ona yetiştiğimde çabuk ve kararlı adımlarla yürüyordu. Beni görünce, "Demek geldin," dedi yalnızca.
Elimden tuttu. Endişeliydi hâlâ.
"Gelmemeliydin. Acı çekeceksin. Ölmüşüm gibi olacak, ama ölmeyeceğim..."
Bir şey söylemedim.
"Anlamalısın. Çok uzak. Bu gövdeyi oraya taşıyamam. Çok ağır."
Bir şey söylemedim.
"Atılmış, eski bir deniz kabuğu gibi olacak. Bunda üzülecek bir şey yok..."

                                                                                                  “Küçük Prens”
ten

Selim Işık tutunmamış değildir. Tutunmak istememiş de değildir. O elinden gelen her şeyi yapmış ama bir türlü insanların arasına karışamamış, onlardan biri olamamıştır. Her yaşam dönemecinde umutsuzca çırpınıp yeni tutamaklar aradıkça, hepsinin birer birer elinde patladığını görmüş ve bize de göstermiştir. Küçük burjuva yaşamının dayattığı ilişkilerin sahteliği, insanların çoğunun kaba ve vurdumduymaz oluşu, kimsenin kimseyi dinlemek ve anlamak için vakit bulamaması çocukluğundan beri çok yormuştur onu. Yaşamak ağır ve ağrılı bir oyun olmuştur artık onun için ve daha fazla acı çekmemesinin tek yolu gürültü yapmadan çekip gitmektir. Adına yakışır bir naiflikle, usulca… Turgut Özben’in, Günseli’nin, Süleyman Kargı’nın, hatta varlığı müphem Olric’in bile durumları kelimenin tam anlamıyla dramdır. Hepsi kendi iç çatışmalarında boğulup, Selim’in yarım hikâyesinde kendilerine kötü roller biçip, ebedi bir mutsuzluğa mahkûm olmuşlardır. Selim ise bütün bu olanlara bakıp sadece gülümser. Onun hikâyesi bitmiş, bizimki başlamıştır çünkü.

“Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: "Buraya kadar!" dediler. Oysa bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, "daha önce haber vermiştik" derler. "Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik…"

“Tutunamayanlar”dan

Oğuz Atay

Yaşarken eskiyen ve eskiten hepimiz için, durup hayatı, insanları ve kendimizi anlamaya çalışma zamanıdır artık. Selim’in ölümü başka hiçbir şey yüzünden değilse bile bu yüzden tam bir şövalye asaleti taşır. Yaşarken veremediği dersleri ölümüyle verir o bize. Bu yüzden de onun için üzülmeyiz, üzülmemeliyiz. Gülümsemeli ve anlamalıyız. Ve şunu demeliyiz…

“Hayatım ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu.”

* Genç Werther’in Acıları

** Madam Bovary

*** Anayurt Oteli

**** Anna Karenina

***** Tehlikeli Oyunlar

2
97949
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Büşra Altuncu
24.03.16
21:38
LOVE IT
Atilla Eren
05.12.15
11:34
LOVE IT
Geldanlage