Mehtap Meral'in edebiyatımızın sevilen şairleriyle aşka dair yaptığı söyleşilerin ve bir aşk şiirlerinin yer aldığı Şair Gibi Sevmek isimli kitabı üzerine bir yazı.
Aşk da bir göçmenlik olmalı. İnsanın aşka düşmesi de bir göç olduğu gibi, aşkın bizatihi kendisi de geçiciliği itibariyle bir göçmen ruhu taşır. Ben olsam, kitaba, bu duyguyu hem yakıcı hem de şakacı bir biçimde taşıyan, hem de bir mahpus damından diğerine, bir aşktan yenisine göçmen ruhuyla yaşayan büyük şairin şiiriyle başlardım. Göçmen ağzıyla yazılmış bu şiir aşk şiirlerinin şahikası, aşkların da harikası değil midir?
“A be şair/bizim de bir çift sözümüz var aşka dair/o meretten biz de çakarız biraz/burnumun dibinden gelip geçti de yaz/ben bir demet mor menekşe olsun getiremedim sana/ne haltedek dostların karnı açtı/kıydık menekşe parasına!”
Adamdaki aşka bak derler adama. O adam, adı 'mavi bir deftere' yazılan, 'hiç eskimeyen mavi bir deftere', büyük gurbetçi Nâzım Hikmet. Aşk onda hem yaz duygusuyla ruhu uçuşan neşeli bir göçmenin yol şarkısı, hem de karşı kıyılarda, bazen de içinin karşı kıyılarında gitgide büyüyen, ağırlaşan bir kara gurbet türküsü.
Şairlerle aşka dair söyleşilerin yer aldığı bir kitap geçti elime. Orasından burasından karıştırıp okuyayım derken bir de baktım ki üstüm başım aşk, yanlış mı oldu, içim dışım aşk, baharı da katarsak aşkın içine ki en büyük müsebbiblerden biri odur bu hususta, tepeden tırnağa aşk olmuşum. Artık bahardan mı, şiirden mi, kitaptan mı, her neyse. Aşkın sebebinden sual edilmez, yeter ki olsun, olalım, olsunlar.
Yine Nâzım Hikmet, hep Nâzım Hikmet: “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim!” dediğini, aşk güzel şey diye okuyabiliriz elbette, öyle de okumalıyız. Güzel olduğu için mi şairler bu kadar ciddiye alıyorlar aşkı? Ben, söylemesi ayıp, genç olduğumdan sanırım, o kadar aşk yaşamadım ama, bu kitabı okuyunca, dünyanın bütün aşklarını yaşamışım gibi bir hoş oldum! Sanırım kitabın amaçladığı şey de tam bu: İnsan aşık olunca bir 'hoş' olur ya, kitabı okuyunca da 'hoş'nut oluyor.
Kitap kitap dedik de daha adını bile söylemedik: Şair Gibi Sevmek (İnkılap, 2017). Kitabı akıl eden, derleyen, toparlayan, şairlerle söyleşen de Mehtap Meral.
Bence çok zor bir işin altından kalkmış. Neden derseniz, şairlerle söyleşmek, konuşmak, yeni bir kitap yazmaktan daha zordur. Fakat hem müziğiyle, hem de şiiriyle gönül dünyamızda rüzgarlar estiren, bizi rüya aleminde yüzdüren genç şair ve müzisyen arkadaşımız şairleri gayet derinden konuşturmayı becermiş! Aynı kuşaktan olduğumuz için kendisiyle övündüğümü ve kutladığımı belirtmeden geçemem.
"Yaşlısı ortası genci tam 25 şair var kitapta" demek üzereydim ki, hemen vazgeçtim bundan. Aşkı konuşan, yazan şairin ortası, yaşlısı mı olur, hepsi genç, hepsi birbirinden genç, güzel güzel hanımlar, cici cici beyler ve söyledikleri de pek şeker şeyler: Ahmet Bozkurt demiş ki “aşk dilsizdir, yalnız şiir konuşturur onu”. Ya Arife Kalender'e ne demeli, “aşk düzen tutmaz, dağıtır” diyor ki, bizi fena vuruyor! Barış Pirhasan'sa bunun tam karşıtını dile getiriyor, “aşk az rastlanan bir iyileşme halidir”, tevekkeli değil aşıkların birbirlerine “senin yanında kendimi iyi hissediyorum”, “seninle iyileşiyorum” demeleri. Ah bir de iyileşip de taburcu olmasalar değil mi, diyesi geliyor insanın. Benim de bu kitapta bir yerim olsaydı, bunu söylerdim işte. Söylemiş oldum böylece. Deniz Durukan'ın tanımı ise tam ona göre, çok eğlenceli, “aşkla aramda düzeyli bir ilişki olmadı hiç!” diyor ve yandan bir cümle fırlatıyor. Bak bak bak, meğer şairler aşka dair konuşmak, içlerini dökmek için Mehtap Meral'i beklerlermiş, Emel İrtem'deki şu cesarete bakın, “aşk bizim vahşi hayvanımızdır, evcilleşirse ölür”. Şiir gibi konuşmuş değil mi, şiir de bir tür yaban hayatı, hayvani bir şey sayılmaz mı? Enver Ercan'sa her zamanki ironisiyle konformistlere iyi çakmış doğrusu, bu arada huu Enver abi, benim şiirler “Yasak Meyve”de kaç aydır bekliyor, turfanda göndermiştim çürüğe çıkacaklar, yap bi abilik! Unutuyordum az kaldı, “aşk, gövdesi çatlak bir tekneyle denize açılabilir ama sevgi hep dayalı döşeli ve deniz manzaralı olmak ister...” demiş ki, üstüne ne söylenebilir başka? Hilmi Yavuz ki, harika aşk şiirlerinin şairidir, “gerçek aşk sadece çocuklukta yaşanır” deyivermiş, bir bildiği vardır diyelim. Metin Cengiz, Neşet Ertaş'ın “Gönül Dağı”na benzer bir cümle kurmuş, “arada bir, bir dağı seyret. Göğe olan tutkusunu anlamaya çalış ve aşkını hep böyle düşün. Göğe varmaya çalışan bir dağsın sen.” Metin abi, şu dağın adresini biz de alalım! Sina Akyol tıpkı şiiri gibi, güzelcecik söyleyivermiş, yaklaşın kulağınıza fısıldayayım ben de, “hayattır, olur” diyor ki, bu kadar olur, bence de olur, ne güzel olur, aşk olur! Daha ne olsun! Sunay Akın'sa Orhan Veli ile Sina Akyol'u buluşturarak bir Sunay Akın volesi çakıyor: “Aşk birdenbire olur”. Birdenbire derken? Bir kişiden diğerine mi demek istiyor acaba? Ataol Behramoğlu'nun söylediğinin tersine, 'aşk tek kişiliktir' demek istiyor olmasın! Yok yok daha fazla cadılık yapmayayım, şairlerin aşkla arasını açmayayım! Son sözü söyleyen, kitabın 'edibe'si Mehtap Meral hanımefendi ise, şahane bir kapanış yapıyor: “İnsan savaşta da sevişir, ama aşk sadece barışta yaşanır.”