Bir pazar günü Paris'te şiir, müzik ve dansın kol kola gezdiği gezintiden, Hasan Erkek'in şiirlerini dinlemek üzerine bir yazı.
Şiir müziktir.
Şiir danstır.
Şiir renktir.
Şiir umuttur.
Ve evet, biraz klişeye dönüşmüş olsa da bu söz: Şiir hayattır.
Şiir insanları yaklaştırır, aramızda köprüler oluşturur. Okunduğu şiirinin dilini bilmeseniz de, melodisi kalbinize dokunur. Şiir sınır tanımaz. Dünya vatandaşıdır şiir. Memleketi her yerdedir. Yeter ki gözümüz dizelerin üzerinden geçsin. Yeter ki melodisi duyulsun.
Hasan Erkek, geçtiğimiz pazar öğleden sonra Paris’te şiirleri ile bir vapur üzerinde dünyayı unutturdu bize. Vapur hareket etmediği halde, hep birlikte rengarenk bir yolculuğa çıktık. Estetik bir dans ve müziğin eşliğinde, vapurun alt katındaki salona çağrıldık. Fransızca, Türkçe, Yunanca, bütün diller karıştı burada; müzik oldu.
Şair Haydar Ergülen, akademisyen Prof. Dr. Müzeyyen Buttanrı ile editör ve şair Francis Combes, Hasan Erkek’in kişiliğini ve şiirlerini, duygularını okur olarak ifade ederek, kendi dillerinde etkileyici bir şekilde anlattılar. Şiirin aslında müzik ve danstan başka bir şey olmadığını ise olağanüstü müzisyenler Nedim Yıldız (piyanist ve besteci), Zeynep Göknur Yıldız (şarkıcı), Vassiliki Papageorgiou (besteci ve şarkıcı), Aliki Markantonatou (besteci ve şarkıcı) ile koreograf ve dansçı Rébecca Macchia gösterdi. Şüphesiz Türk şiirine özgü olan hüznün, sanatların birleştiği noktada daha güçlü biçimde ortaya çıktığını hissettik.
Fransızca’da La Violette Blanche ismi ile yeni yayınlanmış olan Beyaz Menekşe kitabında müzikle ilgili birkaç şiire rastlayabilirsiniz. “Aşkın tatlı ninnisi”, “Kar şarkısı” ya da “Kırık şarkılar” gibi şiirler, müziğin ve şiirin el ele gittiğini hatırlatıyor. Yüksek sesle okununca Hasan Erkek’in özellikle bu eserleri huzurlu bir melodi gibi akıyor. “Sessiz şarkılar okşuyor kulakları / Sen yoksun / Yaz kadar uzaksın benden / Kar yağıyor uzaklığın üstüne / Siyah beyaz anıların üstüne kar...” diyor mesela “Kar şarkısı”nda. “Kırık şarkılar” şiirinde de böyle dizilere rastlıyoruz: “Hangi sözcük su yüzüne çekebilir acımı / kırık şarkılara astım kalbimi”.
Aşk ne kadar acı olursa olsun, müzik gibi bir şiire dönüşünce teselli edici boyuta kavuşmuş oluyor sanki. Sözün bittiği yerde müzik başlarmış ya. Belki o yerde yumuşak bir melodi ile akan şiir de başlar. Şiir sırf “söz” değil çünkü. Şiir müziktir. Ve şair, dile istediği sesi ve ritmi veren bir bestecidir aslında. Bu müzik ile herkesin kalbine dokunur. Sözün bittiği yer, şiirde yoktur.
Hasan Erkek’in şiirleri dans etti ve şarkı söyledi bu pazar günü. Lir ve mandolin, piyano, hareket, hepsi yakışıyor beyaz menekşelere. Fakat şiire en çok yakışan şarkıcının sesidir belki de. Yunan ve Türk şarkıcıları, Hasan Erkek’in eserlerinin Yunanca, Fransızca ve Türkçe yorumlarını sundu. Ve bir kez daha anladık ki: şiirin dili yoktur. Tam tersine şiir hepimizin dilidir. Bu dile daha çok önem vermemiz gerekiyor günümüz dünyasında. Çünkü şiir, tıpkı müzik gibi, insanı güzelleştiriyor, bizi yeniden doğuruyor. “İnsanın başına herşey gelebilir” diyor şair "Yaşamaya dair" şiirinde. Başımıza ne gelirse gelsin, insan kalmayı başarmalıyız. Beyaz menekşeler dikip onları korumalıyız. Kalbimizde çiçek açan bir şiirden daha güzel ne olabilir ki?