Kaleme aldığı eserleri dünyada pek çok dile çevrilen, akademik çalışmalarında bilimi sanatla harmanlayan ve şiirleri pek çok ödüle layık olan akademisyen, oyun yazarı ve şair Hasan Erkek ile şiir ve edebiyat üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle Romanya'da kazandığın şiir ödülü için kutlarım. Bu hem şiirimiz adına hem de senin şiirin için çok değerli bir ödül. Nasıl oldu, biraz bundan söz eder misin?
Çok teşekkür ederim. Senin başka şairlere ilgi göstermen ve onları öne çıkarman da şiirimiz için çok değerli.
Ödül, Doğu-Batı Akademisi’nin düzenlemekte olduğu "Uluslararası Şiir Geceleri Festivali" sonunda verildi. Bükreş yakınlarında Curtea de Argeş adındaki tarihi bir yerleşimde düzenleniyor festival. Bu yıl 20.si yapıldı. 40 ülkeden 60 şair katıldı. 20. yıl olduğu için festival önceki yıllara göre (2014’te de davet edilmiştim) daha görkemli gerçekleştirildi. Festival yönetiminden bağımsız olarak, ödül vermek üzere bir jüri oluşturulmuş. Ödülleri onlar veriyor. Ödül için festivale katılan şairlerin bütün çalışmaları değerlendiriliyor. Geçen yıl, benim Beyaz Menekşe ve Hayat Yenile Beni adlı iki şiir kitabımdan hareketle bir seçki oluşturulmuş ve Beyaz Menekşe adıyla Romanya’da yayımlanmıştı. Hayat Yenile Beni de Fransa’da, senin de kitabını yayımlayan L’Harmattan Yayınları tarafından yayımlanmıştı (Romanya’da Fransızca hala baskın). Bu çeviriler, şiirimin daha iyi tanıtılmasında ve bu ödülün verilmesinde etkili oldu sanıyorum.
Geçen yıl yayımlanan şiir kitabın Sevdadan Kanadım'ı (Kırmızı Y., 2015 ) çok sevmiş ve arka kapak yazılarından birini yazmıştım, gerçekten de şiirlerinde bir 'anlatabilmek inceliği' var, çok incelikli anlatıyorsun. Tekrar kutlarım. Biraz şiir serüveninden söz edelim. Ne zaman başladın, kaç şiir kitabın yayımlandı?
Çok teşekkür ederim. Sen de çok incelikli bir yazı yazmıştın. Biliyorsun, “kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya”.
Klasik bir yanıt olacak ama şiire küçük yaşlarda başladım. İlkokul üçüncü ya da dördüncü sınıftaydım ilk şiirlerimi yazdığımda. Okul kitaplarındaki şiirleri fazla basit bulmuş, onları taklit ederek şiirler yazmıştım. Giderek şiirlerim bir defteri doldurdu. Çoğu özenti ve çocukça şiirlerdi. Öğretmenlerimin, arkadaşlarımın ilgisi ve desteğiyle yazmayı sürdürdüm. Ortaokul ikinci sınıftayken, öğretmenlerimin ve okul müdürümün girişimiyle, Okul-Aile Birliği bir matbaayla anlaşarak ilk şiir kitabımı yayımladı. Biz Çocuk Değildik Çocukluğumuzda adını taşıyan bu kitaptan bin tane yayımlandı. Kitabın kapağını da o dönem resim öğretmenim olan ressam Ekrem Kadak tasarlamıştı. Kitabın içinde, sesimi bulmaya çalıştığım, özgün diyebileceğimiz şiirler bulunsa da, çok amatörce olduğu için, o kitabı şiirimin başlangıcı olarak almıyorum. Tabii o dönemde ve lisede yarışmalarda aldığım ödülleri de saymıyorum. Öte yandan, 1989’da, Tiyatro Bölümü üçüncü sınıftayken, TRT’nin 25. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle düzenlemiş olduğu yarışmada, TRT Büyük Ödülü alan Bedel adlı radyo oyunum, dramatik bir şiir olarak kabul edilebilir. Yanı sıra, lisede ve üniversitede de şiirler yazmayı sürdürdüm. 1990’da “Gün Yüzlü Bir Kız Sevdim Gecede” adlı şiirim Petrol-İş tarafından ödüllendirilince doğru yolda olduğumu düşünüp yazmaya hız verdim. 2013 yılına kadar, birkaç dergi dışında bir yere şiir vermediğim gibi, kitap olarak yayımlama girişiminde bulunmadım. Yeni şiirler yazdım ve eskileri sürekli değiştirdim. 2013’te, artık değiştirmeyeceğimi anladığım şiirlerimi Hayat Yenile Beni ve Beyaz Menekşe adlarında, farklı konseptlerdeki iki kitapta topladım. O kitaplarda lisede yazdığım şiirler de vardır. Sevdadan Kanadım üçüncü şiir kitabım. Dördüncüsü de yayımlanmak üzere.
Çok verimli ve çok yönlü bir edebiyat insanısın. Hem edebiyat, şiir, hem oyun yazarlığı, hocalık, jüri üyeliği, bunlar bildiklerimiz. Bilmediklerimiz de vardır kuşkusuz. Güzel bir yaşam olarak geliyor dışardan bakılınca, ama bunca yük ve işi bir de sana sormalı...
Senin de yaptıkların az değil. Ben de sana şaşırıyorum, bunca şeyi nasıl bir arada yapıyorsun diye. İltifatlar bir yana, ben hem bu farklı alanları hem de kendimi tanımak istedim. Öte yandan bu bütünüyle el yordamıyla yaptığım bir şey değildi. Ta başından, öğrenciliğimden itibaren, birbirini besleyen alanlarda yol almaya çalıştım. Bilimle (dramaturji=Dram sanatı bilimi) sanatı (içinde radyo oyunu yazarlığı, senaristlik ve sahne oyunu yazarlığının yer aldığı dramatik yazarlık-ki kökeninde şiir var-) birleştirmeye çalıştım. Başarısız olduğum alanlardan çekilecek, böylece bana uygun alanı bulacaktım. Peki otuz yıla yaklaşan bu deneme ve araştırma sürecinde, söz konusu alanları ve kendimi yeterince tanıdım mı? Pek söylenemez. Kendime ve alanlara dönük araştırmalarım sürüyor. Her iki yönlü araştırmayı hayat üzerinden yapmaya gayret ediyorum. Bununla birlikte hayatın ne kadar kısa olduğunu da daha iyi fark ettim. Alanları biraz daraltmam, bir-iki alana daha çok yoğunlaşmam yerinde bir karar olacak, şayet çok geç olmadıysa. Çünkü artık akademik çalışmalarım belli bir noktaya geldi. (Ama hala yayımlamadığım kuramsal kitaplarım var, onları da yayımlayacağım.) Radyoya yeterince (16 oyun) yazdığımı sanıyorum. Umarım küçük bir katkım olmuştur alana. Yazdığım film senaryolarından da sadece biri çekildi. Üçü yönetmenini bekliyor. Onlar da çekilirse belki yeniden dönerim. Bundan böyle şiir ve sahne oyunu yazarlığı ağırlıklı olarak çalışacağım alanlar olacak gibi görünüyor. Ama sen yine de, bu dediklerime bakma. Yarın karşınıza bir romanla çıkarsam “sakın şaşırma” :)
Yurt dışında da pek çok kitabın yayımlanmış, Almanya, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Rusya, Fransa, Hırvatistan. Devamını dilerim. Bu konuda yeni çalışmalar ve çeviriler de var sanırım...
Evet, saydıklarına ek olarak yakın zamanda Eşik (Diana Luque’ün çevirisiyle) İspanya’da yayımlandı. Şiirlerimden bir seçki de Kadriye Cesur’un çevirisiyle Bulgaristan’da Beyaz Menekşe adıyla kitaplaştı. Çiçek Prenses adlı gençlik oyunumsa Volga Yılmaz Gümüş’ün çevirisiyle Hong Kong’da İngilizce olarak okurla buluştu. Başka girişimler de var. Senin de çok iyi bildiğin gibi, dünyaya daha çok açılmalıyız, başka ülkelerdeki okurlara, seyircilere olabildiğince doğrudan seslenebilmeliyiz. Güçlü bir edebiyatımız var ama onu yeterince tanıttığımız söylenemez. Senin de epey kitabın yayımlandı yurt dışında. Bunu ihmal etmemiş olmanı çok önemsiyorum.
Kitaplarını saymayalım, zira hayli fazla, bir o kadar da ödülün var, bunların bir bölümü çocuklara yönelik çalışmalar ve oyunlarından. Çocuklar için yazmak nasıl bir duygu ve zorlukları, kolaylıkları, hoşlukları neler?
Çocuk tiyatrosu, az önce sözünü ettiğim deneme alanlarından biri değil, kuşkusuz. Olmamalı da. O alan uzmanlık gerektiriyor. Bu konuda akademik olarak eğitim aldıktan, yurt içinde ve yurt dışında birçok festivale, kongreye, sempozyuma katıldıktan, alanda olabildiğince derinleştikten sonra yazdım oyunlarımı. 10 çocuk ve gençlik oyunu yazdım bugüne kadar. Hemen hepsi ödül aldı, yurt dışında ve Türkiye’de çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi, farklı yayınevlerince yayımlandı.
Çocuklar için yazarken, en sevdiğim, saf bir seyirci için yazmakta olduğumu bilmemdir. Çocuk seyirciler, olumlu-olumsuz tepkilerini hemen dışa vururlar. “Terbiyeli” davranmazlar. Beğenmiş gibi yapmazlar. Bu da yazara büyük bir meydan okumadır. Kalemine güvenip iyi yazarsan da hakkını teslim eder çocuklar. Senin ürettiğin düşselliği en az ikiyle çarpıp alırlar. Hayal güçleri sınırsızdır. Oyuna, kurmacaya aç ve açıktırlar.
Dergilerde şiirlerinle pek görünmüyorsun, güncel şiir olaylarının ve grupların dışında kalıyorsun, bu elbette bilinçli bir tercih olmalı. Hem bu tercihten hem de günümüz şiiri hakkındaki görüşlerinden biraz söz eder misin?
Bunu iki nedenden ötürü yapıyorum. Birincisi benim için şiir kolay bitmiyor. Aylarca, yıllarca, hatta on yıllarca hep değiştirip yetkinleştirmeye çalışıyorum. Kitap olarak yayımlamaya karar verdiğimde bile matbaadan döndürüp değişiklik yaptıklarım oluyor. Tabii bu değişiklikleri o şiiri yazmama neden olan “ilk esin”den çok uzaklaşmadan yapmaya gayret ediyorum. Çünkü şiirin saflığı, otantikliği de önemli benim için. Oysa, herhangi bir şiirimi herhangi bir dergiye vermiş olsam, o şiir bitmiş, bir bakıma donmuş olacak. Herhangi bir değişiklik yapma olanağım kalmayacak. Kitap olarak basılıncaya kadar elimin altında bulunması, değişiklik yapmaya hazır halde beklemesi bana huzur veriyor. Umarım şiire de katkısı oluyordur.
İkinci bir neden de, ülkemizdeki dergilerin belli çevrelerin şiirlerini yayımlıyor olmalarıdır. Şiiriniz belli bir çevrenin çıkardığı dergide yayımlandığında, siz o çevreden değilseniz bile, o çevre içinde yer alıyorsunuz izlenimi doğuyor. Ben herhangi bir çevre içinde yer almak istemem doğrusu. Benim de beğendiğim şairler, dergiler var kuşkusuz. Ama onların eteklerinde yer almasını arzu etmem şiirimin. Biliyorsun, şiir onurlu ve isyancıdır, böyle şeyleri kaldırmaz.
Şiirimiz hakkında ne düşündüğümü söylemeye gelince; sanıyorum bunun için ayrı bir söyleşi yapmamız gerekir. Söylenecek hayli şey var. Ama özellikle iki noktaya değinmek isterim.
Her şeyden önce, yeterince şiir okunmasa da (bunu yarışmalara gönderilen şiir dosyalarının satılan şiir kitaplarından daha fazla olmasından çıkarabiliriz) çok kişinin şiir yazması sevindirici. Ancak bunun da sonuçları var. Her birimizden büyük şiir geleneğimizin üzerine en az birer tuğla koymamız beklenirken, çoğunlukla geleneği tekrarlayarak onun gerisine düşüyoruz. Her doğan insan, hayata mağara devrinden başlamıyor, öyle değil mi? Şiirde de öyle yapamayız. Geleneği özümseyip kendi sesimizi yaratabilirsek, hem kişisel şiirimiz gelişir, hem de ortak şiir denizine bir damla katabiliriz. Aksi halde suyu bulandırmaktan başka bir şey yapmamış oluruz.
Benim sıklıkla dikkatimi çeken konulardan biri de şiirlerdeki yapı eksikliğidir. Şiirin yeni, özgün, organik bir yapısı varsa yapıta dönüşür. Yoksa dağınık inşaat malzemesinden öteye gidemez. Kuşkusuz çok ustaca yazan şairlerin yapısı sağlam kurulmuş şiirlerini de okuyorum. Ama dikkatimi çeken yapı eksikliği de önemli ölçüde öne çıkıyor. Farklı zamanlarda yazılmış dizelerin alt alta dizilmesiyle şiir oluşmuyor.
Geldik klasik soruya, yeni çalışmalar, kitaplar, etkinlikler ve başka söylemek istediklerin...
Az önce de belirttiğim gibi, yeni şiir kitabı, bir aksilik olmazsa yakında çıkacak. Değiştirmem gerekebilir diye adını bile söylemiyorum.:) Kutsal Döngü adlı sözsüz oyunum Bulgaristan’da yayımlanacak. Yaşasın Barış, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda oynanmaya devam edecek. Şimdilik belli olanlar bunlar.
Kuşkusuz, sen de, ben de, eli kalem tutanlar, hepimiz okumaya, yazmaya, üretmeye devam edeceğiz. Çehov’un Vanya Dayı adlı oyununda Sonya adlı karakterine söylettiği gibi “bizi çalışmak kurtarır” ancak.
Kullanılan eserler: Michael Vincent Manalo