Şair Metin Cengiz, Türk şiirini 1920'den 2015'e kadar belli dönemlere ayırarak hazırladığı Eleştirel Çağdaş Büyük Türk Şiir Antolojisi ile Türk edebiyatına önemli bir kaynak sundu. Yazarımız Anıl Cihan, kendisiyle antoloji yazmanın sıkıntılarını, Türk şiirini, şairlerini ve akımlarını,Türkiye'de şiire olan yaklaşımları konuştu...
Öncelikle okurlarınıza ve aynı zamanda usta/genç şairlere böyle bir kaynak sunmuş olmanız Türk şiiri ve Türk edebiyatı açısından oldukça önemli. Fakat bir o kadar da riskli bir çalışmaya imza attığınız açık. Antoloji türündeki çalışmalar/ kitaplar edebiyatımızda şairler arasında büyük tartışmalara yol açmış, kırgınlıkların kapısını çalmıştır hep, memnun olmayan ve beğenmeyenler tarafından. Buradan hareketle size ulaşan tepkiler ne yönde oldu? Olumlu/olumsuz geri dönüşler sizi ne yönde etkiledi, etkilemesi muhtemel? Kitabın gereken ya da hak ettiği ilgiyi gördüğünü düşünüyor musunuz?
Ülkemizde antoloji, yıllık temel alınarak yapılan tartışmalar halen akıllardadır. Memet Fuat olsun, Mehmet H. Doğan olsun, yaptıkları antolojilerle bu tartışmaların odağında olmuşlardır hep. Ben de bizzat, antoloji olsun, yıllık olsun, bu tartışmaların hep ortasında yer aldım, görüşlerimi belirttim. En son YK Yayınlarınca yayımlanan bir yıllık hakkında sert tepkilerde de bulundum. Amacım kimseyi kırmak değildi. Öyle gerekiyordu, öyle davranıldı. Başka yol kalmamıştı çünkü. Söylemek istediğim, antolojilerde mutlaka uyulması gereken kurallar vardır. Antolojiler, yıllıklar üstüne çok yazmış biri olarak, konulu seçkileri ve yıllıkları bir tarafa bırakırsak, çünkü onlar çok farklı kurallara tabii, ulusal antolojiler söz konusu olunca, bu kuralların ilk dört vazgeçilmez yasası şudur: 1- Nesnel olmak, her şaire aynı özeni göstermek, eleştirilerini nesnel ölçütlere dayandırmak. 2- Öznel yargılarını bu nesnel zemin üstünde dillendirmek. 3- Türk şiirini temsil hakkı kazanmış şairlere mutlaka yer vermek. 4- Geçmişten bugüne gelirken, geçmişten eleme yapmasını bilmek, bugünü (bugünden kastım 70 sonrasından 2000li yıllara değin süren süreç) huninin geniş tarafına benzer biçimde geniş tutmak; kişilikleri henüz biçimlenme sürecinde olan gençlerden ortada dönüp duran şiirden farklı, özgün bir şiir yazan, şiir teorisine çalışanları işaret etmek. Benim yaptığım antoloji bu dört maddeye tıpatıp uygundur. Gerisi laf ü güzaf. İlle de laf söyleyecek olanlar, bel altı vuracak olanlar, haddini bilmeyenler mutlaka bulunur.
Gelen tepkiler ise memnuniyet verici. Bu işlerden anlayanlar tarafından övgüyle karşılandı. Benim için önemli olan bu tepkiler. Bu konuda Doğan Hızlan'ın 23.04.2016 tarihli Hürriyet'in Cumartesi ekinde yazmış olduğu "İyi Şiiri Bilmek" adlı yazı örnek bir yazıdır. Ancak eleştirinin, şiir bilincinin gelişmiş olduğu ülkelerde benzerlerine (aynısına demiyorum, aynısı oralarda bile yok) rastlanabilen bu antolojiye hak ettiği ilginin gösterildiğini sanmıyorum. Çünkü toplu fotoğraf çekilmedi bu antolojide. Olumsuz söz atmalara gelince... Şiirin a'sından habersiz gelişigüzel konuşanların sözünü bile etmeye değmez.
Kitabı inceleyenlerin gözünden kaçacağını sanmıyorum fakat kitabı edinmek isteyenler için küçük bir bilgi, kitabı dört bölümde yıllara ayırıyorsunuz. İlk bölüm, 1900-1950 olarak belirlemişsiniz. Ve Yahya Kemal ile başlayıp, Ahmed Arif ile bitiriyorsunuz sözünü ettiğim dönemi. Yani 50 yıllık bir dönemden söz ediyoruz. Bu süre zarfı içerisinde elbet, birbirine benzemeyen birçok şiir yazılmış durumda. Fakat bir nokta üzerinde durmak istiyorum. Şiirimiz yurt dışında kaleme alınan şiirden etkileniyor. Sözünü ettiğim dönem içerisinde yazan şairlerimizin şiirlerine baktığımızda bu konu hakkında bir adım önde olan şairimiz/şairlerimiz hangileridir? Bu etki, bizim şiirimizde nasıl karşılanıyor? Adapte olma konusunda ne gibi zorluklar söz konusu?
Sevgili Anıl, antolojiye bakınca sözünü ettiğin kurucu şairler hemen farkedilir zaten. Hem poetikaları hakkında yapılan değerlendirmelerde bu yazıldı, hem "Giriş: Kitap Üzerine", "Antolojide Kullanılan Yöntem" ve ilgili dönemler hakkındaki değerlendirmelerde öne çıkan şairlere değinildi. Hatta poetikası olan şairler ayrıca belirtildi.
Bu dönem belirttiğin gibi özellikle de Fransız şiiri temel alınarak çağdaş Türk şiirinin önceki 150 yılda atılan temeli üstünde olgunlaştırıldığı dönemdir. Bu dönemde poetikası olan şairler (Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Nâzım Hikmet, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, İlhan Berk) kurucu şairler olarak anıldı (bu tanım bana ait değil, genel kabul görmüş ve benim de benimsediğim bir tanımdır). Bu şairler bir zorluk çektiyse kendi poetikalarını oluşturma konusunda çekmişlerdir. Zira hepsi geleneği iyi bilen, gelenek üstünde kendi poetikalarını kuracak denli şiir bilincine sahip insanlar. Ayrıca çoğu, yabancı dilleri iyi bilen, en azından bir iki dilde çağlarındaki gelişmelerden haberdar olan şairler.
Hemen ardından kitabın ikinci bölümü ya da kitaba göre hareket edersek 1950-1970 yıllar karşılıyor okuru. Yani 20 yıllık bir zaman diliminden söz ediyoruz. İkinci Yeni şiirinin baş gösterdiği ve neredeyse Türk şiirinin yatağının değiştiği/dönüştüğü bir dönem. Öncelikle 20 yıllık süre içerisinde İkinci Yeni şiirinin damarları ve İkinci Yeni şiiri benimsemiş şairlerin şiirlerinde değişen/dönüşen ve hatta kırılan noktalar nelerdir? Rimbaud’yu hatırlamak gerekirse, İkinci Yeni şiiri, ahenk tutmanın ötesinde, gerçek anlamda “önde” olmayı başarabilmiş midir?
Bu sorunun cevabını okur benim birçok kitabımda bulabilir. Modernleşme ve Modern Türk Şiiri, Cemal Süreya, İkinci Yeni Bilincinin Kurucu Gücü adlı kitaplarda bu konular enine boyuna irdeleniyor. Şu kadarını söyleyeyim, 1950-1970 İkinci Yeni'nin doğduğu, geliştiği ve sönümlenmeye başladığı yıllardır. Aynı dönemde sosyalist gerçekçi şiir gibi farklı şiir anlayışları da kendine yer bulmuştur. Ancak dil olarak belirleyici olan artık İkinci Yeni ile egemen olan imge ağırlıklı formdur. Zaten sen de sorunda cevabını veriyorsun. Şu soruna cevap vermek isterim. Kimi abartılı yanlarına karşın İkinci Yeni hem önde olmayı başarmış bir dönem şiiri oldu, hem kendisinden sonra gelen şiir için dilde bir kırılma yaratarak belirleyici oldu. İkinci Yeni deneyiminden ders çıkararak kendi şiirini oluşturmak meselesi ise artık tek tek her şairin sorunu.
1970-2010 yılları arasında, şiirdeki değişim ve dönüşümleri ülke genelinde yaşanan siyasi ve doğal olarak kültürel hareketlenmeleri baz alarak değerlendirmişsiniz. Üzerinde durulması gereken tespitleriniz mevcut. “Bu dönem şairlerinin gelenek olarak bildiği, Nâzım Hikmet’in benzeri şiirleriyle Nâzım etkisindeki, sosyalizmi ve sosyalist gerçekliği tam kavrayamamış kırk kuşağı idi.” Bu noktada kırk kuşağının sosyalizm ve sosyalist hareketi tam kavrayamamış olmasının nedenleri nelerdir? Kırk kuşağı şiirine eksi ve artılarıyla sözünü ettiğimiz dönemin zararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kırk kuşağı yeni kurulan cumhuriyetin kollanıp korunması adına ağır baskıların, sert yasakların döneminde şiir yazdı. Öncüleri Nâzım'ı bile bütün şiirleriyle okumak birçoğuna nasip olmamıştır. Çok sonra, 1960'lı ve sonrası yılları beklemek gerekecek bunun için. Komünist parti de oldukça kuralcıydı. O dönemin parti edebiyatı tartışmaları anımsanırsa... Dolayısıyla bu dönemin şairleri gerçek anlamda sosyalizmin ne olduğunu tam kavrayacak yapıtlardan yoksun oldukları gibi hem sistem hem parti tarafından baskı altına alınmış durumda. Abidin Dino'nun daha gerçekçi ve sosyalizmin ruhuna uygun, özgürlükçü yaklaşımına Ali Rıza müstear adlı parti genel sekreteri Reşat Fuat Baraner'in tartışmaları buna örnektir. Yani sosyalist gerçekçi şiirin anti emperyalist- anti faşist, genel yoksulluğu anlatan, belirsiz bir gelecek için yazılan bir çemberde kalması, Jdanovvari bir anlayışta sıkışması da doğaldı. Aslında bu konu hakkında okur, benim Toplumcu Gerçekçi Şiir (1923-1953) adlı kitabım ile Ahmet Oktay'ın Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları ve Özdemir İnce'nin Şiir ve Gerçeklik kitaplarında daha geniş bilgi bulabilir. Ve elbette bu kitaplarda referans alınan diğer değerli kitaplarda.
1970-2005 sizinde içinde bulunduğunuz şiir yazdığınız yıllar. Nihat Behram ile başlayıp, Şeref Birsel ile son verdiğiniz belki de yazılan şiir açısından çeşitliliği en geniş olan yıllar olarak ta yorumlanabilir. Hüseyin Peker’den, İsmail Uyaroğlu’na, küçük İskender’den, Veysel Çolak’a ve daha nice şairimize uzanan bir dönem. Şiir çeşitliliği açısından değerlendirirsek bu dönemin verimi – bir verimlilik olduğunu düşünüyorsanız- nereden geliyor? Kitapta yerini almış bu şairlerin eksileri ve artıları nelerdir?
Bu dönem şairleri modernleşmiş, yaklaşık bir 200 yıllık gelenek üstünde şiirlerini oluşturmuş şairler. Ancak 1920-1970 döneminde alınan şairler ne kadar gelecek için alınması gereken şairlerden oluşuyorsa, kaldı ki bu şairlerden bir beş-altı şair daha elenebilir, 1970-2000 arasındaki şairler bir o kadar belirsiz. Alınan 67 şairden yirmi otuz yıl sonra ne kalır? Buna şimdiden cevap vermem yanlış olur. Ancak bu sayı rahatlıkla bir yirmi yıl sonra 30'a indirilebilir. Bugün bile elenebilir. Ancak yaptığım eleştirel antolojinin işlevi bu değil. Ben en iyi şairler antolojisi yapmadım. Bir yüz yıllık dönemi eksiğiyle, fazlasıyla anlatabilmekti derdim. Bunu başardığıma inanıyorum.
Peki bu dönem bir verimlilik dönemi olarak adlandırılabilir mi? Ben hiç aynı düşüncede değilim. 1980 sonrası beklenen farklı şiir adına çok büyük yanlışlıklar yapıldı. Her değişik atılım abartılı selamlandı. Eleştiri eksikliği, eleştiriye soyunanların yetersizliği bugün bile ciddi sorunlar yaratmaya devam ediyor. Anlaşılmazlık, imge avcılığı prim yapıyorsa eleştirel gözlük takmak zorundasınız. Ama bu böyle olmadı. Oldukça yetenekli olan birçok şair övgülerin kurbanı oldu. Kendilerini geliştiremediler.
Son bölüm ise 2005 olarak belirlenmiş. Ve yalnızca dört şair girebilmiş antolojisine. Kadir Aydemir, Mehmet Erte, Onur Akyıl, Müesser Yeniay. 2005 olarak belirlediğiniz dönem içerisinde, samimiyetinize sonsuz güvenerek “keşke x şairi de bu antolojiye dahil etseydim” dediğiniz bir isim oldu mu?
Bu dört isim aslında bir önceki gruba eklenebilirdi ya da bir önceki gruptan kimi isimler bu gruba dahil edilebilirdi. Ama ben bugüne de bir selam göndermek, şiir treninin yol aldığına vurgu yapmak istediğim için farklı bir dönem olarak niteledim. Bir de bu dönemin belki en büyük özelliği şu: geleneğin bilincindeler ancak kendi kulvarlarına dikkat çekme özellikleri ağır basıyor. Bu da farklı bir dönem olarak ele almamda etken oldu bu son dört şairi.
Dikkatimi çeken birçok genç olmasına karşın beklemenin daha doğru olduğunu düşünerek belli kurallar ve yaşla sınırladım. En genç şair Müesser Yeniay, 1983 doğumlu. Buna dikkat etmek gerek.
Son olarak, sizin de eklemek istedikleriniz -varsa- nelerdir?
Ben kendime sorduklarımı düşünme-yazma sorunu haline getirenlerdenim. Bundan dolayı sağol. Bunca soru yeterli.
Eserler: Juan Osorno, Julieanne Kost