Çetin Balanuye’nin Spinoza’nın felsefesini gündelik deneyimlere dokundurarak, sade ve yetkin bir anlatıyla yaşamın, nasıl basit tüyolarla sevince ve mutluluğa dönüşebileceğini anlattığı kitabı Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? Reddedilemeyecek Bir Felsefi Teklif üzerine bir inceleme.
Ben ismi dışında hiçbir şey bilmiyordum. Açıkçası felsefe kitapları da okuma listeme pek nadir girmiştir. Arkadaş tavsiyeleri çok iyidir; tavsiye üzerine akademisyen felsefeci Çetin Balanuye’nin Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? Reddedilemeyecek Bir Felsefi Teklif isimli kitabını gerçekten reddedemeyerek okudum. O kadar etkilendim ki; şimdi de bu yazıyı, bu felsefi tekliften herkesin haberi olsun ve kimse de reddedemeden okusun dileği ile yazıyorum.
Çetin Balanuye halen Akdeniz Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi. Birçok makale ve kitabının yanı sıra Spinoza konusunda da bir kitabı var. Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? elbette felsefe ile ilgili okurlara çok şey söylüyordur ama bence kitaptan en çok faydalanacak okurlar benim gibi okurlar. Yani aslında herkes okumalı; bireysel ve toplumsal olarak felsefeye neden uzak kaldığımızı, uzak kalarak neler kaçırdığımızı ve de kaybettiğimizi anlamak için. Bunların yanı sıra felsefeye yakınlaşma arzumuzu da başlatmak için.
Kitap, Spinoza’nın Ethica isimli kitabını temel alarak ve Spinoza’nın diğer yapıtlarından da faydalanarak Spinoza felsefesini mümkün olan en basit ve en anlaşılır dille anlatmaya çalışıyor.
Benedictus Spinoza kederi anlamsız bulan, bu nedenle sevinçle yaşamak varken kederle geçen bir ömrün boşuna harcandığından yola çıkarak, sevinç içinde bir yaşamın nasıl sağlanacağı üzerine kafa yorarak harcamış ömrünü. Çetin Balanuye, kitapta yer yer Spinoza’nın hayat hikâyesine de değiniyor. Görüyoruz ki sevinç öğretisine adanmış bir ömre rağmen, Spinoza da öyle güllük gülistanlık bir hayat geçirmemiş ve gencecik yaşında bu dünyadan ayrılmış. Ancak sevince dair Balanuye açıklamaları ile gerçekten “nasıl yaşamalıyım”a yol gösterici cevaplar veriyor.
Öncelikle, yaşamımız bizi sevince değil kedere yaklaştıran birçok ön kabul ya da varsayımlar içeriyor. Bu ön kabul ve varsayımları hayatımızdan çıkarmadan sevinç içinde yaşamamız da mümkün görünmüyor. Bırakmamız gereken varsayımlardan ilki aşkıncılık. Ben bunu kısaca, doğaüstü inançlarınızı terk edin diyerek açıklayabilirim. Çetin Balanuye tanım ve kavramları açıklarken her bölümde gerçek yaşamdan örnekler veriyor. Spinoza, Tanrı yerine doğayı koyuyor ve diyor ki, kainattaki canlı cansız her şey birbirleri ile etkileşimleri ile vardır ve bu nedenle eşittir, hiçbir şey başka bir şeyden üstün ya da aşağıda değildir. Bu etkileşimlerin temelinde var-kalma çabası yatar. Bu çabaya destek veren şeylere yaklaşırız, tehdit edenlerden uzaklaşırız. Herhangi bir şekilde gerçekleşen bir olay bu etkileşimlerden kaynaklanır, doğaüstü açıklamaları olamaz. Hiçbir şey yoktan var olamaz, var olan da yok olamaz, her şey bu etkileşimlerle bir başka şeye dönüşerek varlığını sürdürür.
Terk etmemiz gereken ikinci varsayım özgür irademiz olduğu varsayımı. Hepimiz öyle düşünüyoruz değil mi? Her konuda olmasa bile birçok konuda kendi seçtiğimiz yolu yürüdüğümüzü düşünüyoruz? Spinoza hiç aynı fikirde değil. Ona göre insanın özgürlüğü ancak ve yalnızca kendisini belirleyen zorunlulukların, nedenselliklerin ya da en genel anlamında etkileşimlerin farkına varmak anlamına geliyor. Ancak bu şekilde bizi sevince boğan tercihleri yapabilir, kedere neden olan olaylardan uzak durabiliriz. Balanuye, Spinoza’nın asıl önerisinin, yanılsamalarımızdan özgürleşmek olduğunu belirtiyor. Bunun yolu da yaşamı anlamak, anlamaya çalışmaktan geçiyor.
Üçüncü uzak durmamız gereken varsayım erekselcilik. Var-kalma çabamızdan başka bir amacımızın olamayacağını, söylüyor Spinoza.
Çetin Balanuye, kitabın daha sonraki bölümlerinde güç, erdem, upuygun fikirlerle sevinçli olmak, kolektif sevinç, toplumsal özgürlük kavramları üzerinde duruyor. Spinoza sadece bireysel sevinç ile yetinmiyor ve yetinmemiz gerektiğini de söylüyor. Sevincin toplumsal olarak da yaygınlaşmasından yana. Bir anlamda insana sadece kendi başına sevinçli olmanın yanı sıra, bunu çevreye de yayma konusunda sorumluluk yüklüyor.
Kitapta bana en yakın bulduğum düşüncelerden biri, Balanuye’nin Spinoza felsefesinde bu uzak durmamız istenen varsayımlara dair konuları açıklarken yer verdiği, doğada ve aslında evrende her şeyin eşit olduğu meselesiydi. Öyle bir canlı türüyüz ki, dünyadaki her şeyin insan için var olduğu, her şeyden üstün olduğumuz ve dolayısıyla bizi ayrıcalıklı kılan “özgür irade”mizle bizim dışımızdaki (özgür iradesi olmadığına karar verdiğimiz!) diğer canlılara (cansızları zaten hiç saymıyoruz) canımızın istediğini yapma hakkına sahip olduğumuz gibi bir kendini bilmezlikle dünyanın canına okuduk, okuyoruz. Bunu yaparken en büyük kötülüğü de kendimize yapıyoruz aslında. Oysa doğadaki herhangi bir varlık olarak, aynı bizim gibi başka bir varlık olan bir taş parçasından, bir kum zerresinden hiçbir farkımız yok. Doğayı, doğada etkileşimde bulunduğumuz canlı-cansız tüm varlıkları, bu etkileşimleri ve sonuçlarını anlama çabasının bizi daha güzel bir dünyaya götüreceği konusunda Spinoza ile tam anlamı ile buluştuk.
En etkileyici ve en şaşırtıcı olan ise Spinoza’nın tüm bunları 400 yıl önce düşünmüş olması. Peki Çetin Balanuye sayesinde öğrendiğimiz Spinoza fikirlerini olduğu gibi kabul edince sevincin sırrını çözmüş mü olacağız? Bir kitapla hiçbir şeyi çözemeyeceğimiz gibi, bu kitabın en harika yanı bizi cevaplardan çok sorularla baş başa bırakması, kafa karıştırması. Yaşam keşke bir hap içimi ile anlaşılabilir olabilecek kadar basit olsaydı ama değil. Benim anladığım kadarı ile Spinoza, asıl güzel olanın yaşamı anlama sürecindeki çabamız olduğunu, anladıkça daha iyi bir yaşamımız olacağını söylüyor.
Spinoza’nın Sevinci Nereden Geliyor? ile bir çırpıda Spinoza’yı çözmek ve onun felsefesine hâkim olmak tabii ki mümkün değil, ama Çetin Balanuye reddedilemeyecek felsefi teklifi ile felsefeden uzak kişisel ve toplumsal yaşamlarımıza olumlu etkileri olacak bir kapı aralıyor. Ben kendi adıma Spinoza’yı sevdim, peşine takıldım bile…
Başlıktaki Görsel: Eros Rodrigues