1950'li yıllardan 1980'lere kadar Türk boheminin içinden yazılmış benzersiz bir kitap. Ahmet Oktay'ın gülümseyen üslubu ve şefkatli diliyle kaleme aldığı Gizli Çekmece üzerine bir inceleme yazdık.
Ahmet Oktay, Edebiyatımızın en verimli adlarından. Şair, denemeci, eleştirmen ve gazeteci. Türk şiirinin öncü şairlerinden, eleştiride yenilikçilerden. Yeni düşünürleri, yeni düşünce akımlarını hep izleyen, yazılarında bunlara değinen, tartışan, çoğu düşünürün adını, yapıtlarını, düşüncelerini ilk ondan duyduğumuz, yazılarından okuduğumuz çalışkan, meraklı, hevesli ve her daim pırıl pırıl bir akıl, iyilik dolu bir yürek ve genç bir kafa.
Şimdi bunları Ahmet Oktay buradaymış gibi yazıyorum. Öyle yazıyorum, çünkü onun yapıtlarını, yazdıklarını da henüz tam anlamıyla okuduğumuzu, sindirebildiğimizi söyleyemem. Belki başkaları söyleyebilir, ama benim A. Oktay'dan okuyacak daha pek çok şeyim var. Başta şiirleri, her zaman elbette. Sonra sayısız kitap, şiirden romana, öyküye, Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın hemen tüm verimlerini nesnel bir biçimde ve ayrıntılı olarak, örnekleriyle değerlendiren eleştirel edebiyat tarihleri, toplumcu gerçekçiliği hakkıyla tartışan yapıtları, şairler üzerine kaleme aldığı ve sürekli başvuru kaynağı olan şair değerlendirmeleri, resim üzerine yazdığı kitaplar...
Aslında Gizli Çekmece olan kitap değil, Ahmet Oktay'ın kendisi bence. Ne kadar çok hayatın içinde olmuş, ne kadar çok insan tanımış, ahbaplık etmiş, dostluk kurmuş, çalışmış, yazmış, konuşmuş. Hem işi gereği insanlarla hep iletişimde olmuş, biriktirmiş, hem de kendi inzivasında sessizce durmadan yazmış yazmış...
Selim İleri
Gizli Çekmece (Doğan Kitap, 2017, 4. baskı). İlk baskısı 1991'de yapılan ve altbaşlığı “Basından. TRT'den, Bohemlerin ve Edebiyatçıların Dünyasından Hayatı Hakikiye Sahneleri” olan kitap Selim İleri'nin önsözüyle açılıyor. Aralarındaki kişisel ve edebi yakınlıktan ve kimi konularda neredeyse zıt düşmelerine, düşünmelerine karşın, Oktay'ın hoşgörüsü sayesinde bunları hiç sorun etmediklerinden söz ediyor İleri. Onun kırgınlığına yol açan uzun bir inceleme yazmış Oktay, Ölüm İlişkileri romanı üstüne. Ama aynı zamanda da İleri'nin yazarlığını, yapıtlarını özenle inceleyen, titizlikle irdeleyen Şeytan, Melek, Soytarı kitabı da yine Oktay'ın kaleminden çıkmış. Düşünsenize bir büyük şair, bir büyük yazarın yapıtları üstüne, alçakgönüllü bir eleştirmen tavrıyla, merakla ve karınca çalışkanlığıyla oturup kitap yazıyor. Pek çağımıza uygun bir davranış değil ama gönlümüze çok uygun!
Ahmet Oktay'ın yazdığı bir 'bohem' aslında, bir dönemin bohemi. Bohem, Bohemya Çingenelerinin özgürce yaşamasından esinlenerek 19. yüzyılda Sanayi Devrimi'yle beliren sanatçı toplulukları arasında yaygınlaşan yaşam biçimine ve topluluk üyelerine verilen ad. Ankara'dan İstanbul'a, tiyatroculardan ressamlara, şairlerden edebiyatçılara, eskilerden yenilere çok sayıda ismin yer aldığı geniş bir aile gibi. Öteyandan TRT çalışanları, politikacılar, gazeteciler de var Gizli Çekmece'de. Hiç tanıyamadıklarımız ama efsanelerini kulaktan kulağa duyduğumuz kimi özel adlar da. Hayalet Oğuz var mesela.
Hayalet Oğuz
“Hep siyahlar giyerdi. Koltuğunun altında ya da ceketinin cebinde daima İngilizce bir kitap bulunurdu ve 48 kiloydu. O incecik gövde, açlığa, yalnızlığa, sevgisizliğe dayandı. 48 yaşına kadar, ama dayandı.”(agy., s.118) Ömrünün son iki yılı dışında hiç evi olmayan, İngilizceden kitaplar çeviren Hayalet Oğuz ya da O Pera'daki Hayalet, bohemin en gizemli üyelerindendir.
Hayalet adını felsefeci Selahattin Hilav takmıştır ona, kızdığı zamanlar “entelektüel solucan” der. Oğuz da bırakın geçinmeyi, sadece ekmek parası için, edebi değerini filan düşünmeden ne bulduysa çevirir. Ve Kemal Tahir'in de yaptığı gibi, Hayalet Oğuz da, polisiye yazar Mayk Hammer'ın moda olduğu 1957'lerde, yazarı Spillane'den çeviriymiş gibi 10 Mayk Hammer romanı yazar! Müthiş değil mi?
Pelerinli şair
Yazdığı yıllardan başlayarak Türk şiirinin en çok okunan, en çok sevilen şairlerinden biri oldu. Şiir okumayan, başka şair bilmeyen gençlerin de elinden, dilinden düşmeyen tek şair oldu. Önce Cağaloğlu'nda bir matbaa çalıştırıp sonra da Bebek'te meyhane açtı. İstanbul'daki edebiyat matinelerinin en popüler şairi de odur. R'leri söyleyemez, ama şiir okumasına bayılır herkes, ve Oktay'ın yazdığına göre, ünlü şiiri “Lavinia”nın daha ilk dizesi olan “Sana gitme demeyeceğim Lavinia” der demez salon alkıştan yıkılır. Son yıllarında bir pelerinle dolaşmaya başlayan bu şair kimdir diye sormayacağım elbette, Özdemir Asaf'tan başka kim olabilir diyeceğinizi biliyorum çünkü.
Babasının karşıtı şair!
Şairlerden açıldı söz, onlarla devam ediyoruz ama, kitabın dizinine bir göz attığınızda göreceksiniz ki yok yok! Sait Faik'ten Çetin Altan'a, İlhan Berk'ten Sevim Burak'a, Leyla Erbil'den Attila İlhan'a, Bilge Karasu'dan Tezer Özlü'ye, Cemal Süreya'dan Ömer Uluç'a, Tomris Uyar'dan Can Yücel'e binlerce isim.
Babasının karşıtı şairse, “Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim” başlığıyla, şiirimizin en unutulmaz, en dokunaklı şiirlerinden birini yazmış olan Can Yücel ya da nam-ı diğer Can Baba. Siyaseten de pek yakın değiller birbirlerine. Babası Cumhuriyetin efsanevi milli eğitim bakanı, Kemalist, CHP'li Hasan Ali Yücel, oğlu her darbede hapis yatmış sosyalist şairimiz Can Yücel, karşıtlıkları yalnızca siyasal tutumlarıyla ilgili değil. Ahmet Oktay şöyle açıklıyor bunu: “Hasan Ali Bey, çok şık, eskilerin deyişiyle 'tırandaz' bir adamdı. Can'sa tam tersine: Bir rind. Saç sakal birbirine karışmış, yaka bağır fora.”(agy.,s.124)
Şiirin prensleri kimler?
Öyle zengin, öyle renkli, samimi, sıcak bir anlatımı var ki Ahmet Oktay'ın, bir bakıyorsunuz Çiçek Pasajı'nda Metin Eloğlu'yla taze ceviz yiyip, ayaküstü iki kadeh rakı atıyorsunuz, bir bakıyorsunuz Ankara'da Missouri Lokantasında başka şairlerle sohbet ediyorsunuz. O zamanları Ahmet Oktay'ın doğru, dürüst ve içten tanıklığıyla yaşıyor, kılavuzluğuyla dolaşıyorsunuz.
Ben yalnızca şairlerle ilgili bölümlerinden, onun da pek azından söz edebiliyorum. Ama şiirin prenslerine değinmeden geçemezdim. Başta çok sevdiği Edip Cansever elbette, Turgut Uyar, İlhan Berk, Ece Ayhan, Behçet Necatigil, Nazım Hikmet, Oktay Rifat, üzerine kitap yazdığı Ahmed Arif, Attila İlhan...
1950'li yıllardan 1980'lere kadar Türk boheminin içinden yazılmış benzersiz bir kitap. Ahmet Oktay'ın gülümseyen üslubu ve şefkatli diliyle. Bir kez daha sevgi, saygı Ahmet Oktay'a.
Görseller: Gilbert Garcin