Türk yazınında ve genel olarak eserleri değerlendirmede eleştiri konusunda çokça çekingecelerimiz vardır. Bunu edebiyat ekseninde ele aldığımız bu yazıda Türk yazınında eleştirinin yöntem sorununu ve yeni bir yöntem önerisi olan Balık Kılçığı metoduna yer verdik.
Okuduğumuz bir şiiri ya da edebiyat eserini eleştirmeyi, tespitlerimizi, izlenimlerimizi paylaşmayı çoğunlukla isteriz fakat bunu yapmak iyi/kötü, güzel/çirkin gibi yargılardan öteye pek geçmez. Bu yazıda eleştirinin kalitesini azaltan nedenleri, eleştirinin hangi edebiyat teorilerine dayandığını, öznel ve nesnel eleştirilerin farkını ve genel olarak eleştirme sürecini nasıl iyileştirebileceğimizi denerken, ayrıca kullanımı basit bir yöntemi, Balık Kılçığı Diyagramı, orijinal bir ürün olarak eleştiri severler ile paylaşacağız.
Eleştiride Temel Sorunlar
Eleştirinin gerçekleştirilmesinin önünde dört temel sorun açıkça ortadadır:
Eleştiri Tarihimize Hızlı Bir Bakış
Veysel Çolak Kutadgu Bilig’ den Bu Yana, Türk Edebiyatında Şiir Eleştirisi adlı makalesinde eleştiri tarihimizi ince bir süzgeçten geçirmiş olması nedeniyle eleştiri yöntemini önermeye başlamadan önce bazı bilgileri ve tespitleri yorumlayarak paylaşmak isteriz.
Eleştirisiz bir şiir olarak Türk şiirinin bugün yazılagelen şiirin içerdiği bilgi açığa çıkartılmamış ve tartışma ortamına sunulamamıştır, dolayısıyla her şair aynı zamanda eleştirmen olmak zorunda bırakılmıştır. Eleştiri tarihimizi ne kadar geri götürebiliriz? 11. yüzyılda Yusuf Hashacib’ in yazdığı Kutadgu Bilig adlı mesnevisinde şairler ile ilgili kısım önemlidir: “Sonra söz dizenler, insanları öven veya yeren bu şairler. Bunların dili kılınçtan daha keskindir ve kalplerinin yolu ise kıldan incedir...” görüldüğü gibi şairlerin öven veya yeren kişiler olduğu aşikar. Yine 11. yüzyılda Mercimek Ahmed’ in Kaabusnâme’sinde şairler kısmında bahsi geçen aruzun iyi bilinmesi ile yazma biçimi önerilirken, söze zulüm edilmemesi ile bugün dahi olmayan bir eleştiriyi yapıyor. Benzer şekilde Yunus Emre’ nin Mevlana’ya “Ete kemiğe büründüm/ Yunus oluban göründüm” dizesinde az söz ile çok şey anlatan mistik eleştirisi ve yine derviş Yunus’ un Molla Kasım’ a yazdığı “Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme/ Seni sıgaya çeken bir Molla Kasım gelir.” dizesindeki eğri büğrü olmaması amacı ile hesaplaşırken, kendisini siga’ya çekeceklerin çıkabileceğini nasıl da öngörmüştür. Türk eleştiri tarihinde ayrıca Tezkireler (şairlerin yaşam öyküleri) ile de kaynaklar çoğaltılabilir; Ali Şir Nevaî’nin Mecâlisü’n Nefâis’ ilk örnektir. Şair yaşam öykülerinde çağı, dönemin hakanı verilirken övgü ve yergi ağırlıklı eserlerden bir şairin kimliğini bulmak imkansızdır. Fuzûli’nin Türkçe Divan eserinde kendi şiiri hakkında: “Şiir, kaynağı Tanrı sanatında bulunan bir mârifettir. Şâir, ilâhi bir yardıma mazhar olmaksızın kusursuz şiir söylemeğe kaadir olamaz./.../ ...heves çağlarının şiirini, giderek, ilim cevheriyle süslemek ve bütünlemek lâzımdır. Zirâ: ‘İlimsiz şiir, temelsiz duvar gibi olur.’ ‘Temelsiz duvar ise son derece itibarsızdır.’...” derken döneminin çok ilerisindeki poetikasını da yaymış olur.
17. yüzyıla kadar eleştiri benzeri yargıların tekrarından ibarettir, sonra Eflatun’ un Poetika’ sı ve Horatius’ un Ars Poetika’ sı incelenmeye başlanır. Ortaya çıkan eleştiri şablonu kullanılmaya başlanır ve yapıtlar derecelendirilir.
18. yüzyıl ayrı bir çağdır, batıda eleştiri teorik ve pratik olarak somutlaşırken, düz yazı geleneği olmayan Türklerde, Tanzimat döneminde, bir eleştiri yaratılamayacaktır. Oysa dönem, divan şiirine karşı çıkılan, beş yüz yıllık gelenek ile hesaplaşabilecek fırsatları doğurmuştur. Şinasi, ilk eleştiri örneklerini dil sorunları üzerine yazarken şiir eleştirisini Namık Kemal başlatır ve Ziya Paşa’nın divan şiirini yüceltmesine karşıt bir tavır sergileyerek dönem şiirinin önünü açmaya çalışır, Ziya Paşa da buna cevap verir. Ardından Muallim Naci ve Recaizâde Ekrem eleştirmen olurlar. Bu dönemde eleştiri yöntemi yoktur, uyak, ölçü, söz ve anlam sanatları gibi şiirin dış biçimi eleştiri konusudur.
Servet-i Fünun dönemine gelindiğinde Batı etkisi gözlemlenir. Dönemin eleştirmenleri Ali Ekrem, Cahit Yalçın, Cenab Şahabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Tevfik Fikret artık bir yapıtı ele alırken yorum, değerlendirme ve açıklama da yaparlar.
Sonraki dönemlerde şiir akımları (Fecr-i Âti, Milli Edebiyat, Garip, İkinci Yeni) ile beraber şiir eleştirisi de gelişirken, şiir kitabı tanıtım yazıları da daha nesnel olacaktır. Çağdaş şiir eleştirisini 1931-1932 yılları arasındaki yazıları ile İsmail Habib Sevük, II.Meşrutiyet ile başlayan çalışmalarını Cumhuriyet ile sürdüren Agâh Sırrı Levent ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ a adreslemek doğru olacaktır.
Şiirimizde öznel ve nesnel olarak eleştirinin iki temel yaklaşımı olmuştur ki bu yaklaşım temel bilimlerdeki varsayım öncesi yapılan nitel ve nicel gözlem yaklaşımını da çağrıştırmaktadır. Eleştiri hangi türle ilişkilendirilirse ilişkilendirilsin, hemen bir karşılaştırma gereği olur ve bu referans ile istenilen hedefe varmaya çalışılır. Sorun bir referans aranışında, sanki bu olmayınca eleştiri yapılamaz. Bu düşünce ile de öznel eleştiri ideolojik ya da bireysel fikirlerden arınamamıştır. Öznel eleştiride Tahsin Yücel “eleştirmen, yol gösteren bir kişi değil, bizi şiirin yapısı, olanakları vb. üzerine düşündüren, en azından bunları sezdiren kişidir” ile buluşulamamıştır. Öznel eleştiride 1887 yılında “Fikrimi herkese kabul ettirmek istemiyorum. ‘Ben şöyle anlıyorum,’ demek istiyorum” diyen Muallim Nâci’ nin günümüzde de yaşadığını görüyoruz. Aklımıza doğal olarak Nurullah Ataç gelir, bu anlayış onunla beraber bir kült haline gelmiştir ki bu izlenimci eleştiri anlayışından başka bir şey değildir. Çünkü bu anlayışta okuyucu belirleyicidir, onun yetkinliği belirleyicidir. Şiirin her okuyanda farklı karşılık bulacağı savı vardır fakat burada sorun her okuyucunun eleştirmen olabilme potansiyelidir, okuyucunun kaldığı tesir elbette değildir. Yani, tartışılan şiir değil, eleştirmen veya okuyucunun ta kendisi olmuş oluyor. İşte günümüz Türk şiiri eleştirisi bu şekilde devam etmektedir. Nurullah Ataç’ ın hiçbir yazısında estetik kategorilerle bir değerlendirme yapamamış olması açıklayıcıdır, onun için güzel veya çirkin şiir vardır ve buradan hareketle öne sürdüğü yargıların doğrulanmasını beklemiştir. Diğer taraftan Memet Fuat’ın, Mehmet H. Doğan’ın, Doğan Hızlan’ın, Mustafa Öneş’in (başlangıç yılları), Ramis Dara’nın, Tuncer Uçarol’un öznel eleştiri disiplini ile deneme sınırında yazılar yazdığını söylemek doğru olur.
Marksist eleştiri de başlangıçta içerik ile hareket etmiştir çünkü şiiri kültürel üstyapı olarak görüyordu ve ekonomik altyapı tarafından belirlendiğine inanıyordu. Jdanov’ un (1896-1948) yapıtın ideolijik içeriğini özellikle tek kıstas olarak ele alması ile Marksist eleştiri de bir yöntem olmamış ve ideolojinin pençesinden çıkamamıştır.
Mehmet Kaplan (1915-1986) ise içerik araştırmalarını psikoloji merkezinde ön plana çıkardığı ‘Şiir Tahlilleri’ eseriyle kendi çemberinde kalmış ve yönteminde eksik olan şiirin biçimsel geliştirilişi, önerdiği biçimler, yapısı, yapı olarak bir gelecek tasarımı önerileri eklememiştir. Fakat eleştiriye psikolojiyi sokması ve disiplini getirdiği inkar edilemez.
Hüseyin Cöntürk (1918-2003) ise bilimsel yöntemlerden mümkün olduğunca faydalanmak gereğini yazan bir eleştirmen olarak Asım Bezirci’ den farklı bir bilimsel (nesnel) anlayış ile çalıştı. Amacını “eleştirmeyi burada bir edebiyat yapıtının ne olduğunu bildirme ve değerini biçme diye tanımlıyoruz.” diye belirtti. Bu yaklaşım öznel ve Marksçı yaklaşıma karşı çıkıştı, sonuna kadar da onlardan yararlanandı, sağlıklıydı, şiirin içinden bakıştı.
Yukarıda Veysel Çolak’ tan derleyerek aktardığımız eleştiri tarihimizi kapatmadan önce Adnan Berk’ i (1922-1998) de anmadan geçemeyiz. Çok yönlü bakabilen eleştirmenlerimizden akla ilk gelendir. 1950’ li yıllarda edebiyat, güzel sanatlar, müzik, resim ve tiyatro eleştirilerini yayımlamıştır. 1982-1985 yıllları arasında çıkardığı Çağdaş Eleştiri dergisinde eleştiri yazılarında güncel polemiklerin ve edebiyat tartışmalarının, metin merkezli incelemelerin ağırlıkta olduğu ürünler verirken Türkiye’ deki en etkin sanatçıları buluşturmuştur: Enis Batur, Edip Cansever, Cevat Çapan, Tahsin Yücel, vd. Benk’ e göre “öznel eleştiri, okura yapıtın konusuyla ilgili bilgiler verir, ancak üslûp ve biçim gibi teknik konuları ele almaz. Kötü düşünülmüş bir eserin zararlı olabileceği öznel eleştirmenlerin akıllarından bile geçmez...” görüşü hakimdir.
Balık Kılçığı Yöntemi Eleştiriye Uyarlanabilir Mi?
Son tahlilde öznel eleştirinin mutlaka nesnelikle beraber ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu yapabilmek için de eleştirmenin, şiiri odağından çıkarmaması gerekmektedir. Bu sorunun çözümü için önerdiğimiz yöntem aslında araştırma geliştirme ve üretim endüstrilerinde karar verme veya sorun çözme çalıştaylarında en çok tercih edilen yöntemlerden biri olan sebep-sonuç diyagramıdır. Bu diyagram karşılaşılan problemlerin muhtemel sebeplerini derinlemesine düşünme imkanı sağlar. Bu tür teknikler kullanılmadığında doğal bir davranış olarak en belirgin sebebe yoğunlaşılarak diğer olası sebeplerin göz ardı edilmesi tecrübe ile sabittir ki bir çok endüstride operasyonel mükemmellik adı altında çeşitli fonksiyonlar kök neden analizi için çalışmaktadır. Aslında yöntem oldukça eski, 1943 yılında Dr. Kaoru Ishikawa tarafından geliştirilmiş ve şekliyle balık kılçığını andıran bir neden-sonuç diyagramıdır, yaratıcısının ismi sebebiyle “Ishikawa Diyagramı” olarak da bilinmektedir. Yaptığımız literatür araştırmalarında bu yöntemin eleştiri için kullanıldığını tespit edemedik.
Balık kılçığı diyagramı, bir problemin ( y ile gösterirsek) olası tüm sebeplerini (x1, x2, x3, ...xn n tane faktör/etken/neden dersek) ve aralarındaki ilişkiyi çeşitli kategoriler odağında kuşbakışı görebilmek için kullanılır. Problem belirlendikten sonra sorun Balık Kılçığının başına not olarak yazılır ve aşağıdaki kategorilerin odağında kalarak sonunun nedenleri beyin fırtınası ile not alınır, tartışılır ve nihayetinde çoklu oylama ile sorunun en teml nedenleri yok edilmek üzere düzeltici önleyici faaliyetlere başlanır. Bu kategoriler genellikle aşağıdaki şekilde kümelenir ve ele alınır;
Balık Kılçığı diyagramı çizim olarak da yukarıdaki gibidir. Kategoriler her zaman probleme odaklanılarak ele alındığına göre eleştiri kuramlarını kategori bazında kümelemek balık kılçığını sanat, edebiyat ve şiir eleştirilerine uygun bir biçime sokmayı kolaylaştıracaktır. Çağdaş sanat, edebiyat, şiir her alanda belirli bir okumaya, bilgiye ve hayal gücüne dayanmaktadır. Bu yüzden çok boyutlu bakmayı eleştirinin başlangıç noktası hatta ön şartı kabul etmek durumundayız, tıpkı pozitif bilimlerdeki araştırma teknikleri gibi, sorulacak sorular temelde hep aynı: Neden, Niçin, Nasıl? Bunun için de biraz daha eleştiri yazılarından ve onların hareket merkezi olan edebiyat teorileri ile notlarımızı genişletelim.
Edebiyat Teorileri
Peki edebiyat teorisi nedir? Neden üstünde duruyoruz bu kadar? Mehmet Önal (1959- ), şöyle ifade eder: “Edebiyat teorisi, edebiyatın tanımını, konusunu, alanını, sınırlarını; orijinal bir tanıma ulaşmış her edebî terimi ve onun kavramsal boyutunu; edebiyat sanatı ve edebiyat bilimi içinde kullanılan bütün metotları; edebiyat sahasının başka sahalar ile olan ilgilerini; edebiyatın hayata transfer edilebilecek bütün zeminlerini; edebî bilgileri; tür ve şekil konularını; edebî sanatları; bunlara ait her türlü terim, tanım ve bakış açılarını; edebiyata ait her türlü niçin ve nasıl sorularını inceler.”
Edebiyat teorilerini kronolojik olarak dönem sırasına göre listelediğimizde bir bütün olarak görebiliyoruz evrimini:
Edebiyat teorileri üzerine günümüzde akademisyen Adem Çalışkan’ın (1962- ) çalışmaları oldukça başarılıdır. Edebiyat teorilerini sınıflandırması konulu makalesinde Batı edebiyatındaki sınıflandırma girişimlerini bizden 118 yıl önceyi gösterse de (Bkz. Charles Mills Gayley, Classification of Literary Theory, Introduction to the Methods and Materials of Literary Criticism: The Bases in Aesthetics and Poetics, 1899, pp.242-248) Berna Moran’ ın (1921-1993) 1972 yılında konuya dair ilk akademik eserini ‘Edebiyat Kuramları ve Eleştiri’ temel alarak günümüzdeki teorileri derlemiş ve yeni bir sınıflandırma önermiştir. Muharrem Dayanç’ a (1967- ) göre cumhuriyet devrinde edebiyat teorileri kapsamında kabul edebileceğimiz ilk kitap M. Kaya Bilgegil’in (1921-1987) 1980 yılında yayınladığı ‘Edebiyat Bilgi ve Teorileri’ adlı eseridir fakat Moran’ ın eserine göre az kapsamlıdır. Moran eserinde, edebiyat teorilerini “sanatçı/yazar/şair, eser, okur ve toplum” ekseninde sınıflandırır ve inceler.
Aşağıdaki tablo Mahfuz Zariç’ in Moran’ ın ilgili edebiyat kuram ve eleştirilerini ilgili edebi akıma göre gösterimidir.
Moran’ dan sonra Gürsel Aytaç (1940-), Ali İhsan Kolcu (1961-) da konunun değerli çalışanları arasında yerini almaktadır. Özellikle Kolcu ‘Edebiyat Kuramları’ adlı eserinde en yaygın yirmi dört kuramı derlenmiştir.
Çalışkan’ın edebiyat teorilerini sınıflandırması ve yeni bir sınıflandırma önermesi akademik orijinalliğini korumaktadır. Çalışkan’ın edebiyat teorileri sınıflandırması:
Eleştiride Yeni Bir Yöntem Önerisi: Moran Kılçığı Yöntemi
Çalışkan’ın bu teorinin gelişmiş halini önermesi daha fazla gözle bakmamızı sağlar mı sağlamaz mı bunu zaman gösterecektir.
Eleştirmen tarafsız olmak kaydıyla eserin değerlendirmesini hangi teoriye göre yapacağına karar vermekte kendiyle başbaşadır. Balık kılçığımızı –eleştiri yöntemi olarak- Moran sınıflandırmasına göre tasarlayarak şiir ve edebiyat severlerin ilgisine sunmak isteriz. Burada önemli olan, okurun terminolojiye hakim olarak edebiyat teorilerini balık kılçığına göre yazar, eser, okur ve toplum merkezli teoriler ile (nesnel veya öznel) beraber dilediğini değerlendirmeye alarak eser hakkında, sadece hedefledikleri konu sorun olacak şekilde çözümler üretmesidir. Eleştirinin ancak bu şekilde edebiyat teorilerini topyekün kullanabileceğine ve hem öznel hem de nesnel olarak da daha kıymetli olan geniş bakış açısı ile yapılabileceğini düşünüyoruz. Merhum Moran’ın sınıflandırmada ilk akademisyen olması nediyle, balık kılçığı yöntemine de Moran Kılçığı adını vermeyi isteriz. Takdir sizin.
Balık kılçığı yöntemininin endüstrideki uygulanışını yukarıda açıklamıştım. İnsan, Metot, Makine, Malzemeler, Ölçümler ve Çevre odak noktalarını Moran’ ın Yazar, Eser, Okur ve Toplum merkezine çevirebiliyoruz. Bu durumda Yazar merkezli teorileri balık kılçığındaki insan, makine ve malzeme ile, Eser merkezli teorileri Metot ile, Okur merkezli teorileri Ölçüm ile, toplum merkezli teorileri de Çevre ile denkleştirebiliriz. Balık kılçığına öznel eleştiriyi ayrıca ilave (her ne kadar okur merkezinde izlenimci edebiyat teorisi olarak yer alsa da) ederek de Ataç-vari izlenimcileri de kapsayacak aşağıdaki diyagramı elde etmiş oluruz.
Sonuç olarak, Fatma Erkman-Akerson’ un da belirttiği gibi 20. yüzyılda eleştirmen önce psikolojinin etkisiyle kendine çıkış noktası olarak yazarı seçmiş ve ona neden yazmayı seçtiğini sormuştur. Sonra dilbilimin etkisiyle, yapısalcılar ve göstergebilimcilerin etkisi ile metin esas konu olmuştur. Diğer tarafta, Marx’ ın etkisi ile üstyapı olarak görünen edebiyattaki her şey toplumun altyapısı sayılmıştır. Son dönemde yorumbilimciler güdümüne okur girmiştir. Özetle, yazar, metin, toplum ve okur odaklı dört temel çıkış noktasından eleştirinin kuramsal gelişimini görmekteyiz.
Yukarıda Moran Kılçığı olarak verdiğimiz eleştiri teorilerininin bir bütün olarak ele alınmasına dair yöntem, bir şablon olarak da eleştirmenlerin görüşlerini üzerine not alabileceği bir rehber/defter-arası olma özelliği taşımaktadır. Bununla beraber bu uygulamayı hedefleyenlerin temel seviyede bilgilerini tazelemeleri için aşağıdaki eserleri incelemelerini de tavsiye ederiz.
Eleştirinin Temelleri için Okunması Gereken Temel Kitaplar:
Yararlanılan Kaynaklar