Edebiyatımızın genç bilimkurgu yazarlarından Tevfik Uyar’ın uzay, zaman ve gerçeklik bağlamında ele aldığı ödüllü bilimkurgu öykülerini bir araya topladığı Tek Kişilik Firar isimli kitabı üzerine bir inceleme...
Tevfik Uyar, kaleme aldığı özgün bilimkurgu öyküleriyle pek çok ödüle sahip olan, aynı zamanda akademik alanda havacılığa dair verdiği derslerine devam eden bir yazar. Tek Kişilik Firar, Uyar’ın bugüne kadar yayımladığı 12 öyküsünün bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir derleme. Akıcı ve akılcı dille yazdığı öykülerinde okuyucusunu eşyanın doğasının, fikrin sonsuzluğunun önüne geçebileceği gerçeğiyle tanıştırıp, zaman ve makineler düzleminde kaotik dünyayı terk ettirip uzayın derinliklerine götürüyor.
Bilimkurgu okuma alışkanlığı olmayan herkesin gerçek dünyaya bu kadar yakın, yalın bir dille yazılmış bu hikayeleri severek okuyabileceği yadsınamaz. Uyar’ın teknoloji, sosyoloji ve edebiyat alt yapısıyla yazdığı bu öyküler kendi sözleriyle “Önümü görme çabası zannettiğim şey, aynı zamanda arkama bakmakmış meğer.” Teknolojinin varlığının ve işlevselliğinin onu üreten toplumun dinamiklerine bağlı olduğunu hikayelerinde yer veren yazar, teknolojinin toplumu; toplumun teknolojiyi evirdiğine dikkat çekiyor. Yazar, bilimkurguyu alternatif bir tarih, mekan ve toplum kurgusu olarak tanımlıyor. Bu da aslında bilimkurguda yaşayan toplumların henüz bilmediğimiz, farklı ve keşfedilmeyi bekleyen bir teknolojiye maruz kaldıklarının hikayeleri olduğunu anlatıyor.
Uyar’ın kahramanlarının gerçek birer karakter olduğunu hissettiren yaşadığı koşullara, kendisine ve içinde bulunduğu topluma dair fikirlere yer veriliyor. Uyar, bugüne kadar bilimkurgunun kurgusal ve kavramsal tasarımlarının bilime ilham veren etkilerinin yerini teknolojiyle olan çarpık ilişkilerimizde bize yol gösteren ayna olma görevine bıraktığını söylüyor.
Hikayelerinde bildiğimiz kurumları, insani değerleri ve insanın önüne geçemediği duyguları da çokça diyaloglarında kullanıyor. Kıskançlığın, aldatmanın, hırsızlığın, güvenin ve pek çok insani duygunun olayların ana karakterini belirlediğini görüyoruz.
“Eğer şimdi ölürsem uzay ya da bilim şehidi diye aynı sütunlarda kısaca yer alacaktım. Sadece bir gün. Bugüne kadar araştırmalarda verilen zaiyat bini bulduğuna göre, talihsiz bir çoğunluğun küçük bir üyesi olacaktım sadece. İnsanların konuya ilgisi ölü sayısıyla orantılı hale gelmişti. Bir gemi kazası olduysa ve ölenlerin sayısı iki basamaklı rakamlardaysa tepkiler daha yoğun, üzüntüler daha gerçekçi oluyordu. Ölenlerin sayısı azsa kimse umursamıyordu. Kitlesel olmadıkça ölümler insanlara dramatik gelmiyordu demek. Ya da bu duruma fazlasıyla alışmışlardı."
Kitapta yer alan hikayeler, birbirinden farklı ve yoğun olaylar içeriyor. Zaman içinde bir makineyle gezilemeyeceğini ama bir fikre tutunup yolculuğa çıkılabileceğini; aşkın ve ihanetin uzayda bir keşifte kesişebileceğini; İstanbulluların çok iyi bildiği minibüs yolunun kargaşasının uzayda birilerince kontrol edilebileceğini; insanın kişisel hırslarına, istila edilmiş ve varlığı tehlikedeyken bile engel olamadığını ve nice gerçek dünyayı oluşturan parçaların bilimkurguda da işlenebileceğini gösteriyor.
İstanbul trafiğinin cehennem hatlarından biri olan minibüs yolunun yer aldığı “Minibüs Klonu” hikayesi hem gerçek olmayacak bir kurgu dedirtirken hem de bilenlerin okurken gerçek olan trafiği bu denli ironik bir şekilde ele almasından hoşlanacaklarına eminim.
“İnsan denilen tür otomobil adı verilen motorlu taşıtlara bağımlıydı. Neredeyse tuvalete dahi otomobille gidiyorlardı! Nasıl ki kendi türlerinin bir dolaşım sistemi ve bu dolaşım sisteminin ana unsuru damarları vardı –“Ki gariptir, insanlarda da böyledir bu dolaşım sistemi,” diye ekledi–, insanların şehir dedikleri yaşam alanlarının da damarları bulunuyordu. Bu damarlar genişliklerine göre sokak, cadde ve yol gibi kelimelerle isimlendiriliyordu. Kendi gemilerinin bilgi işlem sisteminde yer alan ve ortaya çıktıklarında kablolardaki veri akışını kesen parazit silikon canlı formları gibi, Dünya’da da bu insan ve madde akışını kesen minibüs adlı başka tür bir biyomekanik araç formu bulunuyordu. Bu minibüslerin uygun şekilde kullanılması halinde insan ırkının yaşamı felce uğratılabilirdi.”
Sosyal medyada kullandığımız tag, selfie, challenge gibi anahtar kelimelere yer veren, günümüz dünyasında yaşadığımız olaylara karşı direnişimizi, anlarımızı anlamlı kıldığımızı sandığımız gündelik eylemlerimizin tuhaf ama gerçekçi bir fotoğrafı bu hikayeler. Sonuç olarak Uyar, bir gün çıkacağımız uzay yolculuğunda yaşadığımız gezegeni terk edip gittiğimizde ve taşındığımız yeni gezegene kendimizi ve yaşadığımız toplumun bize kazandırdıklarını ve en fenası olan kaybettirdiklerini de taşıyacağımızın gerçek hikayelerini anlatıyor.
“Bazılarının düşündüğü ve savunduğu gibi, insanlardan miras kalmış birtakım eylemleri yürütebilmemiz için kullandığımız modülleri birer birer çıkarmak bizi daha da özgürleştirmez. Aksine, içimizdeki insanı daha da fazla keşfetmek özgürleştirir. En azından var olmaya duyduğumuz tutku ve ihtiyaç bile bunun böyle olduğunu anlatmaya yeter. Yoksa Adem de ölüp gitmişken, bu gezegende mekanik bir insan ordusunun var olmasının anlamı nedir? Hepimiz yarın güç modüllerimizi sökelim ve yaşayarak daha fazla enerji tüketmeyelim. Sahi, birisi niçin bunu yapmaya hala devam ettiğimizi söyleyebilir mi?” (Kitaptan)
Tek Kişilik Firar
Tevfik Uyar
Kırmızı Kedi Yayınları