Gazeteci ve yazar Zeynep Oral, başkanı olduğu P.E.N. Yazarlar Derneği’nde ülkemizdeki haksızlıklara, sansüre, baskılara karşı çıkmaya çalışan yazar, gazeteci şair, sanatçılara destek olmak için çalışıyor. En büyük amaçlarından biri, düş kurmanın, düşlerinin peşinden koşmanın yasaklanmadığı bir Türkiye’de yaşamak.
Bir süre önce Türkiye P.E.N. Yazarlar Derneği’nin başkanı seçildiniz. Bu derneğin başkanı olarak, bize yeni dönemdeki amaç ve faaliyetlerinizden kısaca söz eder misiniz?
Önce şunu söylemeliyim: Zaten son dört yıldır P.E.N. Türkiye yönetim kurulundaydım, hemen hemen aynı ekiple çok yoğun bir biçimde çalışıyordum. İyi anlaşan, çalışkan bir ekibimiz var. Şimdi yola devam diyoruz.
Ne acı ki çabamızın, zamanımızın, emeğimizin ve enerjimizin çok büyük bir bölümünü edebiyatı yücelmek kadar, ülkemdeki adaletsizliğe, haksızlıklara, sansüre, baskılara karşı çıkmaya, hak aramaya, yazar, gazeteci şair, sanatçı dostlara, "yalnız değilsiniz" haykırışımızı duyurmaya harcıyoruz.
Son yıllarda hak arama, hapishane ziyaretleri, dava izlemeleri, duruşmalarda hazır bulunma konusunda çok ciddi mesai harcadık. Bunlardan fırsat buldukça, seminerler paneller toplantılar anmalar gerçekleştiriyoruz. Kamuoyunda edebiyat bilincini yaymak, kitabı okumayı özendirmek gibi bir görevimiz var. Her yıl, öykü, şiir ve edebiyat ödülleri düzenliyoruz. Genç yazarlarımızın uluslararası arenaya açılmasına yardımcı oluyoruz. Her ay "ayın kitabını" seçerek, farkındalık yaratmaya çalışıyoruz... Şimdiye dek olduğu gibi bundan sonra da edebiyatı yüceltmeye çalışacağız.
Türkiye’deki basın ve düşünce özgürlüğüne yönelik pek çok endişe verici soruşturmalar, tutuklamalar, sansür ve saldırılar devam ediyor. Çok örnek vermek mümkün ama en son Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar ve Penguen dergisi için açılan davalar ortada. Sizce P.E.N.’in bu bağlamda işlevi ve yaptıkları tek başına yeterli mi? Başka hangi demokratik unsurlar harekete geçirilebilir yada yeni çözüm yolları bulunabilir?
Öteki yazar kuruluşlarıyla sıkı ilişkilerimiz ve güç birliğimiz var. Türkiye Yazarlar Sendikası, Yayıncılar Birliği, Gazeteciler Sendikası ve Gazeteciler Cemiyeti, Plastik Sanatçılar, Nazım Hikmet Vakfı ve daha niceleri birliği bir araya geldiğimizde çok daha güçlü olduğumuzu gördük...
Size başka bir örnek vereyim: Yaşar Kemal'i yitirdikten çok kısa bir süre sonra, onun muhteşem bir heykelinin yok olmaya terk edildiğini gördük. Bütün bu kuruluşlar, ortak harekete, eyleme geçtik, seferber olduk ve o eseri kurtardık, değerli bir yazara saygısızlığı önledik...
Bir başka örnek yayın yasaklarında, hele hele dijital yasaklara karşı kamuoyunu harekete geçirmekte, bir araya gelip öyle bir kamuoyu yaratır olduk ki, savcılar, hakimler, yasak kararı almadan bir kaç kez düşünmek zorunda kalır oldular.
Şunu da vurgulamam gerek: Çeşitli ülkelerin P.E.N.'leriyle çok sağlıklı ve gelişmiş ilişkilerimiz var. Uluslararası P.E.N.'de Barış Komiteleri, Hapisteki Yazarlar Komiteleri'nde Türkiye önemli bir yer tutuyor ve Türkiye mercek altında.
2012'de John Ralston Saul başkanlığında ilk kez çok büyük bir temsilci grubuyla uluslararası P.E.N. heyeti Türkiye’ye geldi. Belki 20 kadar ülkenin başkanları vardı. Konu düşünce ve ifade özgürlüğü idi. Bu heyet, o zamanki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü. Önceden hazırladıkları raporu Cumhurbaşkanına sunarak tutuklu, hükümlü ya da davalı yazar, gazeteci, çevirmen, yayıncı ve akademisyenlerin durumunu gündeme getirdiler. Çözüm sağlanması dilek ve talebimiz belirtildi. Ayn heyet, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la da görüşmek istemişti ama Erdoğan randevu veremedi.
Yine de bu toplantı, bu ziyaret, bugüne dek Türkiye tarihinde P.E.N.'in hiç ama hiç sağlayamadığı kadar büyük bir görünürlük sağladı. P.E.N. Türkiye’nin 1950'de kurulduğunu anımsatayım...
Aynı bağlamda soruma devam etmek istiyorum, Türkiye’de askeri darbelerle yerleşen ve kanıksanan, yıllardır süregelen anti-demokratik uygulamalar, yasalar ve bunun ürettiği anlayışın temelinde ne yatıyor sizce? Neden Batı’daki gibi bir demokrasi anlayışını Türkiye’de egemen kılamıyoruz?
Bu sorunun yanıtı birkaç ciltlik bir kitap olabilir. Tarihsel birikimden tutun, politik, ekonomik, toplumsal gelişime; eğitim sisteminden, hukuk düzeninin işleyişine; dinsel geleneksel birikimden, anayasanın çiğnenmesine; eğitim düzeyinden , yolsuzluğa nice etken sayabilirim size.
Gazeteci ve yazar olarak dünyada, Türk basın ve yazın hayatında tartışmasız çok saygın bir yeriniz var. Pek çok kitap yazdınız, sanat, siyaset ve kültür alanlarında düşüncelerinizle insanları hem bilgilendirdiniz hem aydınlattınız hem de inandığınız demokratik değerlerden hiçbir zaman ödün vermediniz. Sizce gazeteci ve yazar olmak nasıl birlikte işleyen iki kimlik ve varoluş sorunu? Yoksa ikisini tek bir kimlik gibi düşünebilir miyiz?
Elbet ki hayır. Ve neyse ki benim gazeteci ve yazar kimliklerim dışında daha pek çok kimliğim var... Akdenizli kimliğim, Anadolulu kimliğim, İstanbullu kimliğim (yani üç imparatorluğun başkenti İstanbulluluk) Batılı ve Doğulu olma kimliğim, feminist kimliğim, barış eylemcisi kimliğim, girişimci kimliğim, yaratıcı kimliğim, yedi torunun büyükannesi olma kimliğim vb... Bütün bu birbirinden çok farklı kimi zaman birbiriyle çatışan kimliklerin bütünüyüm.
Gelelim yazarlık ve gazetecilik kimliklerime... Yazarlık tek başına yaşanan, gazetecilik çoğulcu yaşanan bir şey. İlki daha derinme inme olanağı, ikinci daha yaygınlaşma olanağı veriyor. Kimi zaman bu ikisi birbirini besliyor kimi zaman birbirini fena halde hırpalayıp zarar veriyor.
Leyla Gencer üzerine yazdığınız inceleme-araştırma kitabı hem Türkiye’de hem İtalya’da büyük bir ses getirdi ve başarılı oldu. Leyla Gencer’i ilk nasıl tanıdınız ve bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Onu kaybettikten sonra neler hissettiniz?
Leyla Gencer'e sonsuz bir sevgim, saygım ve hayranlığım vardı. 1992’de kitabımı yazdıktan sonra en çok karşılaştığım soru şuydu: “Nereden aklınıza geldi Leyla Gencer’i yazmak? Nereden, nasıl, neden?”
Hayret ve şaşkınlık içeren bu sorunun yanıtını zaten kitabımda verdiğimden susmayı yeğliyordum… Ama doğrusu asıl ben hayretler içindeydim ve şaşıyordum: Nasıl olur da o güne dek Türkiye’de hiç kimse Leyla Gencer’i yazmayı düşünmemişti? Nasıl olur da O, Leyla Gencer, yeryüzü uçurumlarında kanat çırparken, dünyanın belli başlı sahnelerini taçlandırırken, müzik ve opera dünyasında bir örnek bir referans olurken, bizler suskun kalabilmiştik?
Leyla Gencer, onu genç kuşaklarla buluşturan kitabımdan sonra, ironi ve mizahla karışık, sık sık "Ülkem beni hatırladı" tümcesini tekrarlayacaktı. En büyük üzüntüm, kitabımın ancak onu yitirdikten sonra İtalyanca (Editore Mursia) ve Fransızca (Nuits Bleus editeur) ve İngilizce (İKSV) basılması... Yokluğunu her an hissediyor ve onu çok özlüyorum.
Yeniden böyle bir kitap yazmak isteseniz, kimin hakkında olmasını isterdiniz? Yoksa yeni bir kitap var mı hali hazırda?
Üzerinde çalıştığım iki kitap var ama biyografi değil.
Türkiye P.E.N Başkanı olarak nasıl bir P.E.N. ve Türkiye hayal ediyorsunuz?
Şiddetten arınmış, demokratik ve laik parlamenter sisteme saygılı, insana, insan yaşamına, insan onuruna, insan emeğine değer veren bir Türkiye... Güler yüzlü, yaratıcı bir Türkiye... Düş kurmanın, düşlerinin peşinden koşmanın yasaklanmadığı, engellenmediği bir Türkiye...