Julio Cortazár’ın 1980 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde kurmaca üzerine verdiği derslerin dökümünden oluşan Edebiyat Dersleri geçtiğimiz yılın son aylarında Süleyman Doğru çevirisiyle Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Toplam sekiz dersten oluşan bu kitapta, fantastik öyküden edebiyatta, mizah, oyun ve müzikalite konularına uzanan geniş ve ayrıntılı bir anlatım yer alıyor.
“Kendim için, yazı için, edebiyat için, bütün yazarlar ve bütün okurlar için savunduğum bir şey varsa o da yazarın vicdanının ve kişisel haysiyetinin ona yazmasını söylediği şeyi yazma mutlak özgürlüğüdür.”[1]Cortazár, Edebiyat Dersleri’nin ilk oturumunda öğrencilerine böyle sesleniyor. Niyetini açık bir şekilde ifade eden bu tavır, kitabın ilerleyen bölümlerinde öğrenciler tarafından yöneltilen sorulara etkili bir dayanak oluşturuyor aslında. Klasik öğretmen-öğrenci ilişkisinde sınırlar çoğu zaman bellidir. Kalıplar oluşturulur, zaman yönetimi sağlanır ve söz konusu başlıklar içeriğe yerleştirilir. Yorum ya da eleştiri yoğunluğunu kontrol etmek mümkündür. Ancak Cortázar, klasik “öğretmen” ağırlığından çok paylaşımcı yazar tavrına yaslandığı için derslerin ilerleyişi ve içeriğinin genişleyerek büyümesi hissedilir derecede karşılık buluyor. Böylece aradan geçen kırk yıllık duvar ortadan kalkıyor ve Edebiyat Dersleri’ni okuyanlar Cortazár’ın sınıfında dinleyicilerden biri olarak yerini alıyor.
“Bir yazarın yolları”alt başlığı ile açılan kitap,Cortazár’ın da özellikle belirttiği gibi doğaçlama olarak hazırlanan konular eşliğinde ilerliyor. Böylece öyküler üzerinden verilen örneklerle kendi içinde farklı alanlara ve ayrıntılara evrilen bir “sohbet”le karşı karşıya kaldığımızı anlıyoruz. Bana kalırsa kitabı özel kılan en önemli nokta da burası. Ders olarak ifade edilen ve sekiz bölümden oluşan oturumların, öğrencilerin de katılımıyla doğrudan bir sohbete dönüşmüş olması. Bu paylaşım, aynı zamanda edebiyat kavramının yaşayan bir mekanizma olduğunu da hatırlamamızı sağlıyor. Yaşanan ve yaşanma ihtimali olan her şey edebiyatın konusu olabildiği gibi, edebiyatın yaratım aşamaları da hayatın her aşamasında kendini ifade edebiliyor. Bir tür tecrübe paylaşımından beslenen bu süreç, aslında insanların mevcut kalıplara göre şekil alan algılarından çok da bağımsız değil. Tartışan, soru soran, bozan, yeniden düzenleyen yaklaşımlar sayesinde bakış açımıza seslenen Edebiyat Dersleri, yazı üzerine düşünen herkese (okurlar da dahil) eşit mesafede yer alıyor.
Yazarın Gözünden Yazının Süreçleri
Edebiyat Dersleri’ni güçlü kılan yapınının öğrencilerin doğrudan katılımıyla şekillendiğinden bahsetmiştim. Akıllıca sorular, ayrıntılı çıkarımlar ve eleştirel mektuplar Cortazár’ın da bir hayli hoşuna gitmiş olmalı ki bunu her fırsatta dile getiriyor. Edebiyatın ne olmadığı, daha doğrusu zannedilenin aksine nasıl yapılmadığı konusu da dersler boyunca gelen sorulara verilen cevaplarla açığa çıkıyor. Zira Cortazár’ın “gelenek” ve “eski” kalıpları yıkmak üzerine geliştirdiği düşünceler, Beşinci Ders kapsamında “Edebiyatta müzikalite ve mizah”başlığı altında şöyle ifade ediliyor: “Mizah mekanizması biraz şöyle çalışır: Geleneksel değerleri ve kategorileri alaşağı eder, onları tersine çevirir, öteki taraflarını gösterir ve gelenekte, alışkanlıkta, gündelik kabulde görmediğimiz ya da o kadar iyi görmediğimiz şeyleri birden yerinden hoplatabilir.”[2]
Cortazár, metin yaratımındaki müzikalitenin kişisel yazma eylemine nasıl etki ettiğine özellikle değiniyor. Dilin imkânlarının yetmediği, olandan da fazlasını istediği bu gibi anların teknik olanı nasıl bozduğunu açık yüreklilikle ifade ediyor. “...anlatının belli anlarında düzyazının ve dilin sentaktik imkânlarının bana sundukları kendimi ifade etme noktasında, söyleyeceğimi söyleme noktasında bana yetmiyor; onu düşüncemden değil ama sezgimden zaten kısmen söylenmiş olarak geldiği belli bir biçimde söylemem gerekiyor, ama çoğu zaman sentaktik açıdan eksik ve yanlış geliyor, mesela sözdizimini ve ölçüyü iyi bilen herkesin gerekli olmasından ötürü virgül koyacağı bir yerde bana bir virgül koydurmuyor. Onu koymuyorum, çünkü o anda cümlenin devamına bağlanan ve bir vürgülün öldüreceği bir ritim içinde işleyen bir şey söylemekteyim. Virgül koymak aklıma dahi gelmiyor, onu koymuyorum.”[3]
Kurmacaya Yeniden Bakmak
Kitap boyunca derslere eşlik eden öyküler bende yeniden okuma hissi uyandırdı diyebilirim. Cortazár’ın bizzat seçtiği metinlerin yazarı tarafından incelenmesi, söz konusu ders başlıkları altında etkileşime açık bir biçimde yorumlanarak ele alınması aslında riskli bir tercih olabilir. Çünkü yazarın yarattığı dünya, herhangi bir açıklamaya gerek duymaksızın okurun zihninde şekillenerek yer eder. Yazarına özgü bir yoğunluğa sahip olduğu gibi pekâlâ okuruna ait bir yoğunluk da söz konusu olabilir. Mümkündür. Çünkü hemen hemen hepimiz okuduğumuz metinlerde kişisel yaşam pratiklerimize yakın alanlar hayal ederiz. Ya da o alanları yazarın dünyasında nasıl resmettiğini düşünürüz. Edebiyat Dersleri’nde ise bu durum oldukça verimli bir şekilde aşılıyor. Cortazár, kendi öyküleri üzerinden verdiği örneklerle bir tür zihin açan yepyeni bakış açılarını hiç çekinmeden öğrencileriyle paylaşıyor. Zaten öğrencilerin yönelttiği sorular da öykülerden hareketle ortaya çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında Julia Cortazár’ın eserleri bir kez daha incelenebilir ve daha önce kaçırdığımız noktalar bir ihtimal yakalanabilir.
Edebiyat Dersleri’ni keyifli kılan bir diğer bileşen ise Cortazár’ın açık ve samimi olduğu daha ilk sayfalardan itibaren hissedilen tavrı. Eserlerinden tanıdığınız Latin Amerika edebiyatının en önemli yazarlarından birini, sanki sizinle konuşuyormuşçasına karşınızda görmek gerçek bir mutluluk sebebi. Üstelik herhangi bir otorite, iktidar ya da dayatma söz konusu değil. Öyle ki anlattığı her şey, yazarlığın bir tür işçilik olduğu düşüncesiyle doğrudan örtüşüyor. Sekizinci dersin sonunda, öğrencileriyle vedalaştıkan sonra geride kalan on üç saatlik zaman dilimini şu sözlerle ifade ediyor Cortazár: “Bu bir ders değil, ondan öte bir şeydi: Bir diyalog, bir temas, ona katılımınızdaki bağlılık ve dikkat için size en içten teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Hepinizle çok iyi dost olduğumuza inanıyorum. Hepinizi çok seviyorum ve size teşekkür ederin. Benim söyleyeceklerim bu kadar.”[4]
Edebiyat Dersleri, yazı üzerine düşünen ve bu alanda çalışmalar yürüten herkes için önemli bir kitap diyebilirim. Kesin kurallar koymadan, sınırlar ve koşullar belirlemeden, yaşamı hiçe saymadan ama onun da içinden sıyrılmanın mümkün olabildiğini göstererek ilerleyen sakin ve güçlü bir anlatı.